Diğer grup çadırlarını kısa bir sürede kurmuştu ama biz hala uğraşıyorduk. Başlarında Erim gibi hayatı dağlarda geçmiş birisinin olması onlar için büyük şanstı. Barbaros komutan ise çadırı kurmak için ne emrettiyse yapmıştık ama ise yaramamıştı. Hafif bir rüzgarda çadır uçuyordu. Yorgun olmamıza rağmen bu duruma gülüyor, eğleniyorduk.
"Yoook komutanım olacak gibi değil. Erim komutandan yardım mı istesek acaba?" diye soran Vanlı'ya, Barbaros komutan da hak verdi.
"Emir sen git haber versene, bi baksın." dedi. Başımı sallayıp hemen koşar adımlarla 10 metre ilerimizdeki çadıra gittim.
Erim'in bağdaşını kurup silahını temizlediğini gördüm. Beni fark edince işini bırakıp bana baktı ve, "Emir, bir şeymi oldu?" dedi.
"Komutanım, biz çadırı kuramadık hala. Barbaros komutan da Erim komutan bi baksın dedi." dedim. Erim alayla gülerek hiçbir şey demeden silahını temizlemeye devam etti.
Bir dakikadır ayakta bekliyordum onu, sessizce. Sanki dedigim şeyi duymamış, hatta ben burda yokmuşum gibiydi.
Bir türkü mırıldanıyordu. Beni fark etmesi için hafifçe öksürerek boğazımı temizledim. Yavaşça kafasını kaldırdı ve bana baktı. " İşim bitsin bakarım. "dedi.
"Emredersiniz." diyerek yanından ayrıldım. Sırtımı dönmeden, omuzumun üstenden arkama baktığımda beni izlediğini gördüm.
Madem biraz sonra gelecekti neden bu kadar beklemişti beni?...
Bir kaç dakika sonra Erim geldi ve sırıta sırıta çadırı kurdu. Ona muhtaç olmamız ve yardım istememiz hoşuna gitmişti.
"Sağol üsteğmenim." diyip teşekkür eden Barbaros komutana bile rica etmeyi çok görmüştü. Egosu tavan birine aşık olmam benim ne kadar değiştiğimi gösteriyordu. Normalde böyle insanları asla hayatımda istemezdim ama gel gör ki bu egoiste aşıktım.
...
Üç asker ve ben yemek işine girişmiştik.
Daha doğrusu hazır kumanyaları açıyor ve domates, salatalık gibi malzemelerden de salata yapıyorduk. Bir ateş olsa burda bu malzemelerden şov yapardım ama o kadar yorgundum ki bi an önce yemek faslını bitirip uyumak istiyordum.Çünkü yarın bizim için zor bir gün olacaktı. Tatbikat vardı ve Barbaros komutan bu tatbikatı kazanmak istiyordu. Bütün bir gün bunu bize hatırlatıp durmuştu.
Biz ise kaybedecegimizi adımız gibi biliyorduk. Onların başında Erim vardı ve kendisinden çok emindi.
Hep beraber yemekleri yemiştik. "Komutanım, bulaşık için şu lazım." diyen Antalaylıya başımı çevirdim. Ayağa kalkarak elindeki bidonu aldım ve, "Ben yemeğimi bitirdim, sende ye. Ben getiririm." dedim. Hepimizden fazla yorulmuştu Antalyalı.
Yaklaşık 100 metre gerimizde bir dere vardı. Erim komutan su ihtiyacımızı burdan karşılayacağımızı söylemişti. Dere yoluna doğru giderken arkamdan isittigim sesle döndüm.
"Nereye asker?" . Bu Erim'di.
"Su getireceğim, komutanım." dedim.
Bir kaç adım attı ve bana doğru yaklaştı. Aramızda 5 - 6 adımlık mesafe vardı." Barbaros komutanın haberi varmı?" diye sordu. Sinirli gibi gözüküyordu. Zaten hep böyle olduğu için duygularını anlamak zordu.
"Evet, komutanım var." dedim başımı sallayarak.
"Senin tek başına gitmene izin mi verdi?" diye sordu gözlerini büyüterek. Ne diyeceğimi bilmiyordum. "Şeey komutanım." derken sabır dilenip kafasını sağa çevirdi.
"İki kişi gidecektik ama ben kendim getirim dedim." Olan da zaten buydu. Bi suyuda kendim getiremeyecekmiydim.
"Dikkatli ol, oyalanma." diyerek adımlarını bizim alana doğru çevirdi. İnşallah Barbaros komutanla tartışmazlardı.
...
Derenin olduğu yer gerçekten de cennet gibiydi. Kenarda açan rengarenk çiçekler, kuşların cıvıltıları insanin tüm yorgunluğunu alıyor ve huzur veriyordu. Bir kaç saniyeliğine anın tadını çıkarmak için gözlerimi kapattıp ve derin bir nefes çektim. Huzur buydu işte.
Gözlerimi açıp kendime geldim. Eğer geç kalırsam Emir olay çıkarırdı. Derenin kenarına dikkatli bir şekilde yaklaşıp suyu doldurdum. Su berrak ve buz gibiydi.
Doldurduğum bidonu kenara bırakarak hararetimi alsın diye yüzümü yıkamak istedim. Bir daha buraya gelemeyebilirdim.
Suya yetişmek için iyice yaklaşmıştım. Dikkatli bir şekilde çömelerek iki avcumu birleştirdim ve suyla doldurdum. Yüzüme çarptığımda ürperdim. Gerçekten de iyi gelmişti. Bunu bir kaç kez daha tekrarladım.
Çömeldiğim yerden kalktığımda suyun üstünde giden yılanı gördüm. Korkmuştum. Bir an önce buradan gitsem iyi olacaktı. Gözüm hala yılandaydı.
Apar topar bidonu alacakken ayağım çamurdan kaydı ve kendimi buz gibi derin sularda buldum.
Yüzmeyi bilmediğim için kendimi direkt dipte buldum. Nefesimi sıkıca tutuyordum. Çırpınarak suyun yüzeyine çıkıp nefes alsam da bu bir kaç saniyeliğine sürdü. Yeniden batmaya başladım. Nefes alamıyordum. Suyun soğukluğu bıçak gibi kesiyordu bedenimi.
...
Belimde hissettigim ve beni saran bir şeyle kendimi suyun yüzeyinde buldum. Erim beni iki eliyle sıkıca sarmış ve dipten çıkarmıştı. Korktuğum için bende iki elimi Erim'in boynuna dolamıştım.
İkimiz de sırılsıklam bir şekilde bir birimize bakıyorduk. İlk defa bu kadar dip dibeydik.
Ben, bana kızacak diye bekleyip endişelenirken onun gözleri dudaklarımdaydı. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, onun hissettiğine emindim. Çünkü kalplerimiz bile temastaydı.
Korkuyla beklerken Erim'in ıslak dudakları sertçe dudaklarımla buluştu. Hiç hareket ettirmeden öylece duruyordu. Gözlerimi büyüterek şaşkınlıkla ona bakarken o gözlerini kapatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞKÜNLÜK 《 BxB 》
RomanceTAMAMLANDI. Askeri kurgudur. Erim, hayatı disiplinden ibaret olan ketun bir komutandı. Tek düşkünlüğü limon çiçeğiydi.