" Kim eksik çavuuuş? " diye bağırdım.
Yaptığımız şakaya çavuşuda dahil etmiştik. Üzerime giydiğim Erim'in kamufulajları bol olsa da rolümü çok güzel oynuyordum. Alt devre askerlerin korkudan dudakları titriyordu. En on sırada onlar varken arka sıralarda da bizimkiler ve üst devreler, gülmekten yarılıyorlardı. Hiçbirinin gözüne bakmamaya gayret ediyordum, yoksa gülmekten altıma işerdim.
" Emiiir yok komutanım. İçerdedir, 4. koğuşta. " dedi çavuş.
Ellerimi belime koyarak yeni askerlerin önünde adımlamaya başladım. Biriyle göz göze gelince " Sen git Emir'i çağır. " dedim.
Asker titreyen eliyle selam verdikten sonra tekmil verdi. Ne yapacağını şaşırmıştı garip. " Emredersiniz komutanım. " dedi.
" Emrderecegim tabi, yoksa yalvarayım
mı? " dedim üzerine yürüyerek. Asker hiçbir şey demeden hızla Emir'i yani beni çağırmaya gitti.Asker bir kaç dakika sonra koşarak yanıma geldi ve titreyen sesiyle, " Komutanım, içerde kimse yok. " dedi.
Sabır dilenerek kafamı sağa çevirdim ve, " Sen benle dalgamı geçiyorsun? Git çağır Emir'i, adamı hasta etme. " dedim. Asker koşarak yine içeri gitti.
Sıranın arkasındakiler kıkırdıyordu.
Tekrar gelmişti, dokunsam ağlayacaktı.
" Komutanım vallaha da billaha da
yok. " dedi. Baştan aşağı askeri süzdüm ve, " Sen Emir'i tanıyorsun demi? " diye sordum.Yeni gelen askerlere bir bakış attı ve
" Tanıyorum tabi komutanım. " dedi. Gülmemek için dişlerimi sıkıyordum.
" Git çağır, koş. " dedim. Çocuk tekrar hışımla içeri koştu. Acaba fazla mı abartmıştım diye düşünürken Erim'in uzaktan geldiğini gördüm. Ne yapacağımı şaşırmış halde hemen sıranın en arkasına geçtim." Sıçtık " diyen Ankaralıya bi tane vurdum.
Neyseki çavuş hemen Erim'in yanına giderek bir bahane buldu ve direkt içeri soktu. Tam o sırada yeni gelen askerle kapıda karşılaştılar.
" Senin adın ne? " diye sordu asker Erim'e.
Erim şaşkınlıkla önünde duran yeni askeri süzdü. Çavuş ona kaş göz işareti yapsa da çocuk onu görmüyordu.
" Erim " dedi. Kaşları çatılmıştı.
Yeni asker Erim'in kolundan tutmasıyla gözlerim fal taşı gibi açıldı. " Yürü aq komutan seni çağırıyor. " demesiyle yutkundum. İşte şimdi hakketen sıçmıştık. Ben olduğum yerde sinmiş beklerken yer yarılsa da içine girsem diye dua ediyordum. Bizimkiler olanlara gülmekten ölüyordu.
" Ne diyorsun oğlum sen? Kiminle konuştugunun farkındamısın? " dedi Erim sertçe. O kadar sinirlenmişti ki bizimkilerin gülmeleri son bulmuştu.
" Bak kardeşim, komutan seni çağırıyor. Adam zaten kafadan kırık, çakallık yapma da yürü. " dedi asker.
Erim gözlerini büyüterek askere baktı ve " Yürü bakalım, göster bana şu komutanı. " diyerek bize doğru adımladı.
" Sen arkadan kaç, biz şaka yaptığımızı söyleriz. Valla harcar seni. " dedi Vanlı.
Artık çok geçti. Asker sırasına geçmiş Erim de kalabalığın önüne gelmişti.
" Geldim komutanım nerdesin? " dedi önündeki kalabalığa bakarak. Tek kaşı kalkmıştı.
Yutkunarak sıranın arkasından çıktım ve dolanarak öne doğru geldim. Başım yerdeydi. Beni görmüştü ama bir tepki vermemişti. Yanıma doğru adımlayarak, önce bana asker selam verip sonra
" Er Erim, emredin komutanım. " dedi.Mahçubiyetle ona baktım. Düz bir şekilde bana bakıyor, kalabalıktan da ses seda çıkmıyordu. Kısık bir sesle, " Askerleri koğuşlara gönder. " dedi.
Başımı kalabalığa çevirdim ve titreyen sesimle, " Koğuşlara gidin. " dedim.
Askerler hemen koştura koştura koğuşlarına gitti. Bizimkiler arkadan bana acıyan gözlerle bakıyordu.Ellerimi önümde birleştirmiş ve başım yerde bekliyordum. Erim birkaç adım atarak dibime kadar geldi ve derin bir nefes alıp verdi. Öyle bir nefes alışverişiydi ki bu yüzüme çarpan soluğu nefesimi kesmişti. " Özür dilerim " dedim başımı kaldırmadan.
Hiçbir şey demeden arkasını döndü. Bende kafamı kaldırmadan göz ucuyla ona bakıyordum. Herkes camdan bizi seyrediyordu. Erim'de görmüş olacak ki, " Odama gel. " dedi.
Vereceği cezayı bizimkiler görmesin istemişti. Ne ceza verirse versin itiraz etmeye hakkım yoktu, hak etmiştim.
...
O önde ben arkada odasına girdik. Kimse korkularından merak edip kapıyı dahi açmamıştı. Yavaş adımlarla makamına dogru ilerledi ve ceketini çıkardı. Ben hala başım yerde kızmasını ve ceza vermesini bekliyordum.
" Soyun! " demesiyle kafamı kaldırıp ona baktım. Yüzünde hiç bir ifade yoktu.
" Neee? Olmaz. " dedim başımı iki yana sallayarak.
Yanıma doğru adımlayarak dibime kadar geldi ve elini boğazıma koydu. Korkan gözlerlerle ona bakıyordum. Boğacak hali yoktu heralde. Yavaşça boğazımı sıktı, canım acımıyordu ama kötü hissediyordum. Gözümden akan bir iki damla yaşa baktı. Kaşları hafif çatılmış, yüzü sertti.
Ağlayacak gibi olunca gülerek " Çıkar hadi kamufulajlarımı, giyinmem gerek. " dedi ve ellerini boğazımdan çekti.
Yanlış anlamıştım. Bozularak hemen üstümdeki rütbeli ceketini çıkardım. O da aynı anda siyah gömleğini çıkartıyordu. Çaktırmadan baktığımda dudaklarının kenarının kıvrıldığını gördüm.
" Altımda ki pantolon benim. " dediğimde dayanamamış, kahkaha atmıştı.
" Kızmadın mı? Ceza vermiyecek misin? " dedim.
Başını sağa sola sallayarak " Sana kızarsam diğerlerine de kızmam gerekir. Onlara ceza verirsem sana da ceza vermem gerekir. " derken onu izliyordum.
Tek kaşını kaldırarak ve üstten bakarak, " Ama bir öpücükle, özür dileyebilirsin. " dedi.
Ayaklarımın üstünde yükseldim, O'da başını eğmişti. Omuzlarından destek alarak yanağından bir kere öptüm ve
" Özür dilerim. " dedim." Kabul edildi ama askere de durumu
anlatıp gönlünü alın. " dedi ve '' Bi daha da böyle şakalar yapmayın. " diye uyardı.Gerçekten de huylarında büyük bir değişme söz konusuydu. Özellikle karşısındaki kişiyi dinlemesi ve empati yapabilmesi ondan bekledigim şeyler değildi. Kendisinin de dediği gibi onu değiştirmiş, kaba bir tabirle yontmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞKÜNLÜK 《 BxB 》
RomanceTAMAMLANDI. Askeri kurgudur. Erim, hayatı disiplinden ibaret olan ketun bir komutandı. Tek düşkünlüğü limon çiçeğiydi.