2. bölüm : ACIMASIZ

16.2K 765 51
                                    

"Kalk kalk kalk" çavuşun ışıkları yakıp bizi dürtmesiyle uykulu gözlerimizle ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk.

"Neey oliyi yav?" diyen Rizeliye uyku sersemiyken bile gülmeden edememiştim.

"Baskın mı var, savaş mı çıktı?" diyen Adanalı söylene söylene yatağından indi. Çavuş, "İçtima. Erim komutan emretti." deyince hızla dışarıya koşmaya başladık. İsmini bile duymamız uykumuzu açmıştı.

Dışarısı buz gibiydi ve bazılarımız kamufulajlıyken bazılarımız sivildi. Sivil olanlardan biri de bendim. Yataktan kalktığım gibi fırlamıştım. Tir tir titreyip dişlerimiz gıcırdarken Erim komutan öfkeli bir şekilde bize doğru yürümeye başladı.

Öyle hiddetliydi ki karanlıkta bile çatılan kaşlarını ve gerilen çenesini görebiliyordum.

"Bu geliş hayra alamet değil. Uykuyu muykuyu aklınızdan çıkarın beyler." diye mırıldanan çavuşa bir bakış attım. Ciddiydi.

Erim komutanın gelmesiyle hepimiz esas duruşa geçmiş, nefeslerimizi bile tutmuştuk. O kadar sinirliydi ki niye nefes alıyorsunuz diye bağırıp çağırabilirdi.

Ön sıralarda olduğum için tam karşımda durmuştu. İki elinide beline koyarak önünde duran bana göz ucuyla bakarak süzdü. "Hanginiz telefonla konuşurken albaya yakalandı?" diye sordu. Sakin ve yumuşak bir tavırla sorsa da kimseden ses çıkmamıştı.
" Hanginiz lan?" diye ikinci kez tekrarladı sorusunu. O kadar şiddetli bağırmıştı ki kapının önünde uyuyan kedi bile uyanıp kaçmıştı.

Hiç kimseden ses çıkmadığı için gözlerini kısarak başını sola çevirdi ve sabır dilendi. Sakin kalmaya çalışıyor gibiydi.

"İstikamet sağınız marş marş." diye kükremesiyle hepimiz sağa doğru koşturmaya başladık. "Yat, sürün" emrini alınca dediğini yapmaya başladık. Bu adam gerçektende vicdansızdı.

Kamuflajlı olanlar iyiydi ama ben gibi şortla ve kısa kolluyla çıkanların hali berbattı.

Sabah ezanları okunurken "Karşımda beşerli safta toplan." emriyle yerden güç bela kalktık. Hava buz gibi olmasına rağmen sıcak sıcak terliyordum. Kesin hasta olacaktım.

Hızlı koştuğum için yine ön sıradaydım ve yine karşıma dikilmişti. Beni tekrar karşısında görünce tiksinerek baktı ve, "Ne lan bu halin? Asker misin turist mi?" dedi.

Karşımdan çekilip kalabalığın önünde adımlarken sağımda duran üst devre asker "Oğlum mal mısın, niye cevap vermiyorsun?" dedi fısıldıyarak.

Ezan okunduğu için durdurmuştu, yoksa hala süründürecekti. Hepimiz ezanın bitmemesi için dua ederken korktuğumuz oldu ve ezan bitti.

"Yiğit Emre Akyol, Zonguldak. Benim komutanım. Telefonla konuşup albaya yakalanan benim." diyen sese hepimiz başımızı çevirip baktık. Bu benim devrelerimden biriydi. Belki de yakalanan o değildi ama bu eziyetin bitmesi için kendisini feda etmişti.

Erim anında durup konuşan askere tek kaşını kaldırarak baktı. "Demek sensin?" dedi. Zonguldaklı başını dik tutarak, "Mecburdum komutanım." dedi. Herkes hayretle ona bakarken bazıları onun yüzünden o kadar süründük diye küfür ediyordu. Çavuşun "Bu ne cesaret aq." diye mırıldandığını duymuştum.

Erim gözlerini Zonguldaklıdan ayırmadan bakarken çenesiyle sağ tarafı işaret etti, "Siz koğuşlarınıza. Bir kişiyi uyanık görürsem arkadaşınıza yardım eder."dedi.

Hepimiz soğuktan donduğumuz için koşar adım içeriye girdik. Arkamdan baktığımda Zonguldaklının esas duruşta beklediğini gördüm.

Onun haline içim cız ederken, "Yazık ölüsü çıkacak çocuğun." "Vicdansız adam" diyenlerin sesini duyuyordum.

Telefon kullanmak askeriyede suçtu. Ama benim tanıdığım kişi bu suçu göz göre göre işleyemeyecek birisi olmasıydı. Çok efendi ve temiz bir çocuktu, mutlaka geçerli bir sebebinin olduğuna emindim. Ama karşısında ki adam sorgusuz sualsiz infaz edecek bir cellattı.

DÜŞKÜNLÜK 《 BxB 》Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin