14-Hasekili Kenan

1.7K 197 297
                                    

Merhaba, ben geldim...

İyi okumalar ❤ Oy vermeyi ve bolca yorum yapmayı unutmayın olur mu?

Süryani ustadan aldığım mesajdan sonra geceyi heyecandan ve stresten zar zor sabah yapmış, annemler uyanmadan şafak ışıklarının henüz aydınlatmadığı bir karanlıkta yollara dökülmüştüm.

Yalan söylemeyi sevmeyen, işin aslı beceremeyen biri olarak, gözlerinin içine bakıp bahane uydurmaktansa küçük bir kağıt parçası üzerine 'ders çalışmak için kütüphaneye gidiyorum' yazdıktan hemen sonra yüzüm kızararak parmak uçlarımda evden çıkmıştım. Bahanelerimin ve yalanlarımın git gide çoğalıyor olması beni huzursuz ediyordu lakin diğer taraftan, başka seçeneğimin olmadığını bilmek vicdanımı az da olsa rahatlatıyordu.

Zaten hali hazırda vize haftasına girdiğimizden bahanemin yalan bile sayılmayacağını kendime mırıldanıp dursam da, bal gibi yalan söylediğim ve belki de söylemeye devam edeceğim gerçeği ortadaydı.

İnsanoğlu zaten kötülüğe bir kere yaklaştığında onun çekimine hızla kapılıyordu. Belki de bu yüzden tüm kutsal kitaplarda kötülüğe bulaşmayın ikazından ziyade yaklaşmayın uyarısı yapılıyordu. Yaklaşmak, kötülüğe buluşmanın ilk adımıydı ve sanırım ben, yaklaşma kısmını attığım bu adımlarla çoktan aşmıştım.

Aralık ayının ayaz kesen soğuğuna inat, adımlarımı tramvay durağına doğru hızlandırdım. Atkımı gözlerime kadar çekip beremden taşan saçlarımı da sıcak tutar umuduyla paltomun içine sıkıştırdım. Soğuğun tenime sızacak tüm boşluklarını kapatma çabamdan sonra boş gelmesi için bildiğim tüm dualarımı ederek tramvayı beklemeye koyuldum.

Neyse ki sabahın körü olması ve henüz öğrencilerin şehri işgal etmediğinden mütevellit çok sürmeden gelen tramvayda oturacak bir yer bulmuş hatta bunu günümün iyi geçeceğine bile yormuştum.

Çantamın içindeki fotoğrafa kayan zihnimle, yüzüğün hikayesi, Süryani ustanın daha tanışmadan başlayan gizemi derken çoktan yollar su gibi akmış ve kendimi Çemberlitaş durağında bulmuştum bile.

Turuncu-sarı ışıklar caddeleri artık ağırdan aydınlattığında Çemberlitaş'ın Arnavut kaldırımlı sokaklarından Cağaloğlu yokuşuna kadar yürüdüm. Sabah soğuğu yüzümün açıkta kalan yerlerini acıtıyordu ama bir taraftan da zihnimin ayıldığını hissediyordum.

Bu kadar erken bir saatte beni çağırıyor olması eski toprak olduğunun işaretiydi, büyük ihtimalle 60'ın üzerinde biriydi. Belki daha da yaşlı...

Kepenkleri henüz açılmamış matbaacıların önünden geçerek geçen haftalarda hemen hemen her gün geldiğim sokağa girdim. Telefonumu ve ismimi, ustanın komşusu olan esnafa bıraktığımda aslında aranacağıma dair pek de umudum yoktu. Adama neredeyse yalvarır gibi bilgilerimin olduğu kağıdı verirken sanırım halime acımış ve ustayı aramaya ikna etmiş yahut iyi gününe denk gelmiştim.

Çemberlitaş Cağaloğlu arası ufak yürüyüşten sonra nihayet mavi demir kapılı dükkanın önündeydim, camın üzerine asılmış "kapalı" levhasına aldırmadan zili üst üste üç dört kere çaldım fakat açan olmadı. Yan taraftaki esnaflar zaten daha kepenk bile açmamıştı. On dakika boyunca aralıklarla kapıya vurmaya ve seslenmeye devam ettim fakat içerden en ufak bir tıkırtı sesi bile gelmedi. Sabahın köründe beni çağırıp, sonra kapıda bırakmak da ne demek oluyordu?

Sinirden çığlık atmamak için kendimi zor tutuyordum, bu kadarı da cidden çok fazlaydı. Belki de bugünü kast etmemiştir diye düşünerek telefonumu çıkardım ve mesajlara girdim. Hayır, mesajda tam olarak yarın sabah yazılıydı.

Kör NoktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin