Merhabalar. Nasılsınız? Ben bu aralar motivasyon kaybı yaşıyorum. Yazmayı çok seviyorum ve kafamı dağıtan en güzel hobi ama şu sıralar biraz zorlanıyorum. Sizce ne yapmalıyım? Lütfen yorumlarınızla beni motive edin sevgili okurlar zira teşvik edilmeye ihtiyacım var. Öpüyorum sizi, iyi okumalar.Birini çok sevmenin bedeli, bir daha kimseyi sevememektir....
Fyodor DostoyevskiMedya;
Ben sana veda edemem
Göz göre göre canımdan vazgeçemem
Ben seni uğurlamaya gelemem
Son kez gülersin, evime dönemem...2013 Sincan Yetimhanesi (Akif 17 yaşında)
"Buradan bi'çıkayım! Sana bunun hesabını sormazsam ben de Akif değilim! İsterlerse beni buradan atsınlar, seni ağlata ağlata özür dileteceğim Seyit!"
"Siktir git, özür diletecekmiş! Sen bana bir bok yapamazsın! Çıkmak istiyorsan biraz ağla ve yalvar, belki sana acırım."
Kapının ardından gelen gülüşme sesleri ve kahkahalarla öfkeden kuduruyordum. Karanlık ve havasız bir odada kilitli kalmam sorun değildi, alışkındım ama bu göt heriflerin beni tuzağa çekip bana oyun oynamalarını hazmedemezdim. Teke tekte asla bana kafa tutamayan bok parçalarının yapabileceği tek şey işte böyle arkadan vurmaktı.
"Sana yalvaracağıma burada geberip giderim Seyit! Ama bekle sen, seni öyle bir öttüreceğim ki! Bir daha bana bulaşamayacaksın!" Yetimhanede işler böyle yürüyordu, her gün bu piçlere karşı uyanık olmak zorundaydım. Ne zaman biraz zayıflasam, tökezleyecek olsam, bu köpek balıkları tepeme biniyordu.
"He Akif he! Öttürürsün. Sabaha kadar havasızlıktan geberip kalmazsan, bir ihtimal ciğerlerin kömür kokusundan çürür. Dua et birincisi olsun!"
"Sen dua et lan, dua et sabaha çıkmayayım, yoksa senin o gülen suratını dağıtacağım!" Kapıya sanki Seyit'e vurur gibi tüm gücümle vurdum ama bu dışarıdaki piçleri daha çok güldürdü. Onları eğlendirmektense sinirimi yutar, dışarıya çıkacağım zamana kadar beklerdim.
Benim savaşım ailemi kaybettiğim an başlamıştı. Yetimhane, Seyit, bunlar sadece bana neden mücadele etmem gerektiğini, her gece sıcak bir yuva yerine neden soğuk ranzalarda yattığımı kafama vurur gibi hatırlatıyordu. Yalnızdım, yedi yaşımdan beri buradan başka bir hayatım yoktu, ne ailem vardı, ne de can dostum diyeceğim biri.
Bilinçli bir tercihti, daha doğrusu Bahadır abim böyle olması gerektiğini söylüyordu. O izin verdiği kadar, bazen sadece uzaktan izlemek için Bursa'ya günü birlik gidip, yaşlanan babaannemi, dedemi ve benimle hemen hemen aynı yaşta olan kuzenlerimi uzaktan izleyip geri dönüyordum.
Her defasında onlara bu kadar yakın ama aynı zamanda uzak olmak canımı yakıyordu, her şeyi bir kenara bırakıp koşup ben Akın'ım, sizin torununuzum, yeğeninizim demek istiyordum. Çoğu zaman kendimi, babaannemin dizlerine yattığımı, dedemle babam hakkında konuştuğumu, ya da kuzenlerimle gece yarısı sokaklarda dolaştığımı hayal ederken buluyordum. Belki sıcak bir baş okşama, sırt sıvazlama da bu hayallere ekleniyordu.
Bazen Bursa'da gittikleri her yerde arkalarından dolanıyor, bazen de girdikleri kafede yan masalarına oturup gülüşmelerini, dedikodularını dinliyordum. Sanki içlerindeymiş, ailenin bir parçasıymışım gibi akrabaların arkasından atıp tutmalarıyla eğleniyordum. Bir ailem vardı ama benim yaşadığımı bilmiyorlardı. En acısı da bu gerçeği yıllarca, belki de yaşlanıp ayaklarım tutmuyor olana dek saklamak zorunda olacağımdı. En korkunç senaryo ise ölüp gittiğimde bile mezar taşıma, Akın Akçalı yerine Akif Başoğlu'nun yazılmasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kör Nokta
Mystery / Thriller(Polisiye, gizem ve nefretten aşka konulu kurgudur. ) "Bak Akif, seninle konuşacak ortak tek bir noktamız bile yok. Biz seninle iki ayrı uçlarda yaşayan insanlarız. Sen sağa dönmeyi seversin, bense sola. Sen turan dersin, ben devrim." Gözlerindeki...