20- Bıçak Yarası

1.9K 221 238
                                    

Merhabalar efenim, ben geldim. Herkese iyi okumalar diliyorum. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmazsınız değil mi?

Unutursanız bozuşuruz vallahi. Hande olsa emeğe saygı protestosu başlatırdı:)) Neyse ki ben Hande değilim ama benim de kendimce protesto yöntemlerim vardır sayın okur, lütfen yazarı hafife almayın.(Hafiften tehdit içeren bu not, bir süre sonra kendi kendini imha edecektir!)  Şaka elbette, ben hiç okurumu tehdit eder miyim? Ne ayıp! 😏🤥

Tam aklımdan acaba mı geçerken kulaklarıma dolan cümleyle yine beni deli etmeyi başardı.

"Üzerine şal mı alsan acaba, üşütürsün! "

Tenimde oyalanan ellerinin üzerini kendi ellerimle kapadım ve yavaşça çektim. Gözlerinin içine kararlılıkla baktım. "Akif, sen benim kıyafetime mi takıldın? Hakkın ve de haddin olmayarak hem de? Üstelik bunu, beni çocuk yerine koyarak yapmaya çalışıyorsun ve yine haddin olmayarak öyle mi?" dedim, gözlerimden alev çıktığına yemin edebilirdim zira içimdeki öfke, damarlarımda fokurdayıp duruyordu.

Az önceki yalvaran halinin yerini ansızın ciddi bir ifade aldığında çektiğim elini daha sıkı bir tutuşla yeniden koluma koydu. Aramızda kalan küçük mesafeyi kapatmakta hiçbir sakınca görmemiş olmalı ki bana doğru bir adım daha attı. Kafamı kaldırıp gözlerine baktım, bakışları yüzümün her yerinde telaşla geziniyordu.

"Sen hiç biri için, senin gözlerinden göründüğü gibi başkası tarafından da görülür diye endişe ettiğin oldu mu devrimci kız? Ya da onda bulduğun ve keşfettiğin güzelliklerin, başkası tarafında da fark edilme ihtimaline delirdin mi? Korktun mu mesela, sana baktığı gibi başkasına bakma ihtimalinden? "

Göğsünün içindeki kalbinin benimkine eş bir hızla attığını hissediyordum, söylediği her cümleyle hızlanan nabzı benimkiyle yarışırdı. Gözlerindeki duygular apaçık ve duruydu. Yalansız, saf bakışları benim kendimi kandırmak için gördüğüm bir hayal miydi, yoksa önüme çekinmeden serdiği gerçekler miydi?

"Şimdi sen söyle Hande, içimde bunca korku ve telaş varken sana bu cümleleri etmek haddim mi, değil mi?" Bir saniye olsun birbirinden ayrılmayan bakışlarımız aslında soruların ve yanıtların çok da önemli olmadığının kanıtıydı. Hatta böyle anlarda çoğu zaman sözler manasız ve gereksiz kalırdı, çünkü hiçbir cevap bu sorunun içindeki histen daha açık ve net değildi.

Kolumda duran elini usulca çeneme çıkardığında içime kesik bir nefes çektim. Benim titreyen ellerimin aksine onun tutuşu öyle kararlıydı ki, gözlerimi kaçırmak zorunda kaldım. "İçeri girdiğin andan itibaren seni şu kalabalığın içinden çekip çıkarma isteğime engel olamıyorum. Sen buna yobazlık dersin, bense nadide bir çiçeği alıp saklamak."

Daha fazla konuşmasına izin vermemem gerekiyordu, konuştukça ikna oluyordum, konuştukça hislerim büyüyordu, konuştukça ve bana böyle baktıkça kendimi kontrol etmem zorlaşıyordu. Ama tüm bunları bana bir sinyal gibi gönderen beynim, çoktan kalbimin egemenliğini kabul etmiş gibiydi.

Yine de kalan bir kaç mantık kırıntısına tutunup dudaklarımı araladım. "İşte Akif, bizim seninle her konuya bakışımız böyle farklı. Toprağından söktüğün her çiçek günün birinde solar ve ölür. Niyetin korumak dahi olsa." dedim fısıltı gibi çıkan sesimle, zira bakışları beni güçsüz kılıyordu, karşısında mantıklı tarafımı bile korumak zorken konuşmak işkence gibiydi.

"İzin vermem, benim olanı yaşatmak için gerekirse toprak olur ayağına serilirim, gerekirse yağmur olur üzerine yağarım. Ama yaşatırım devrimci kız." Elleri çenemden usulca kayıp ellerimi bulduğunda merdivenin başında öylece duruyordum. Ne inebiliyor, ne de tam olarak Akif'in yanına adımlayabiliyordum.

Kör NoktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin