22-Aciz Bir Kukla

2.2K 219 169
                                    

Ben geldim...

Bölüm şarkısı: Nâzım Hikmet'in şiirinden uyarlanmış "Ben Bir Ceviz Ağacıyım Gülhane Parkı'nda."  şarkısı. Şiirin hikayesini panomda paylaştım, merak edenler okuyabilir. Oy vermeyi, yorum yapmayı ve beni takip etmeyi unutmayın. ❤😘 İyi okumalar.

Bu kitapta geçen kişi ve kurumlar tamamen hayâl ürünüdür ve gerçeklerle alakası yoktur.

Felsefe okuyan, hayatı sorgulayan, yaşadığı topluma duyarsız kalmayan biri olarak hayatın ne olduğuyla ilgili çoğu zaman hep bir fikrim olmuştu. Biri bana hayat nedir dese, ona paragraflar yazacak kadar cevabım hep hazır olurdu. Çünkü okuyordum, araştırıyordum, çevremi gözlemliyor ve kayıtsız kalmıyordum. Ama hayatın bunların ötesinde ve bunlardan ziyade bir kavram olduğunu şimdilerde anlıyordum.

Ne ahmaklık, hayatı kitaplardan öğrendiğini düşünmek! Ne acınası, içinde yaşadığın dünyayı anladığını sanmak. Hâlbuki hayat senin üstünde ve senden bağımsız işleyen bir mekanizma ve insan o mekanizmanın içinde küçücük bir toz zerresi, öyle ki etrafında olan şeyleri bile fark etmekten âciz.

Peki etrafında dönüp duran şeyleri bile algılanmaktan âciz insan, hayatına nasıl bir düzen getirebilir? Olanı biteni henüz yeterince kavrayamamış insanoğlu, hangi kudretle etrafını değiştirebilir ve bir yola koyabilir? Tüm bu acizliğe rağmen hayata meydan okuyan tek canlının insan olması ise ne kadar da ironik!

Restorandan çıktığımdan beri bunları düşünüyordum. Kafamın içinde geçmiş ve gelecek dönüp duruyordu. Bir an yabancı bir adamla dondurma yiyen küçük Hande oluyordum, bir diğer an ise elinde yüzükle kuyumcu kuyumcu gezen üniversiteli Hande. Ve bu görüntüler arasında sıkışmış kalmış kör bir nokta vardı ki, ben orayı sürekli kaçırıyormuş gibi hissediyordum. O kör nokta benim hayatımı sanki elinde tutuyordu da ben bu duruma yeni uyanıyordum.

Zaman kapanıp daralıyor ve ben bu baskıyı ruhumda hissediyordum. Neden sonra Akif'in gözleri aklıma düştüğünde zaman aralanıyor, açılıyor ve ferahlıyordum. Denize açılan bir dehliz gibi imdadıma yetişen mavilikler, daralan canıma bir nefeslik soluk katıyordu.

Az önce içeride gördüğüm bir tiyatro muydu? Yoksa gerçekler zaten bir oyundan ibaret miydi? Haftalardır peşinde olduğum ve gerçeğin izini sürdüğümü sandığım her şey bir tür yanılgı mıydı? Neyin içindeydim ben ve neden başladığım noktaya dönmek için canhıraşane koşturuluyordum?

Sorular beynimi usulca kemiriyordu, cevaplar belli ki o adamdaydı. Beni haftalarca, aylarca bir bilinmezin etrafında bilerek döndürmüştü, ayaklarımın beni başlangıç noktasına getireceğini bilerek benimle oynamıştı. Hırslıydım, öfkeliydim ve hayal kırıklığıyla doluydum. Neyin oyun, neyin gerçek olduğuyla ilgili tüm algılarım yerle bir olmuştu.

Annemlere geç geleceğimi haber vermenin rahatlığıyla, ağırdan alarak iki saat kadar sert esen rüzgâra aldırmadan Florya sahilinde dolandım. Aklımı toplarım sanırken, aksine bildiğim doğruları bile sorgular hale gelmiştim.

İçinde tek tük yolcu olan otobüse bindiğimde ise hala zihnim olanı biteni kendince tartıyor, oradan alıp oraya koyuyordu. Artık biliyordum ki, bu kendimce hesapları sonlandırmanın tek yolu bir an önce Şahmeran kuyumculuğa gitmek ve o tuhaf adamla korkusuzca yüzleşmekti.

On beş dakikalık yol bir eziyet gibi geçtiğinde, tek istediğim kendimi odama kapayıp olanları yeniden düşünerek neyi kaçırdığımı bulmaktı. Gördüklerimin şokuyla kafam allak bullaktı ve bu halde sorularımın cevaplarına ulaşmaktan oldukça uzaktım.

Saatin geç olmasından ve kış ayının ayaza kesen soğuğundan mütevellit, mahalledeki tek varlık belirtisi sokağı aydınlatan sarı lambalardı, bir de sokak köpeklerinin cılız havlama sesleri. Paltoma daha sıkı sarınıp evin olduğu köşeden sağa döndüm. Yorgun ve bitkin adımlarım beni zar zor taşırken evin önünde bekleyen Akif'i görmemle ölgün ve ümitsiz ruhuma ansızın can geldi.

Kör NoktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin