13- Kabahat Seni Bulan Gözlerimde

1.9K 194 270
                                    


İyi okumalar❤🍁
Bol yorum ve oy bekliyorum desem, bu ricamı kırmazsanız değil mi?

"Hande'm! Yavrum!"

Annemin yalın ayak ve ağlayarak bahçeye indiğini gördüğüm an, iki gündür tuttuğum göz yaşlarım, güçlü Hande'yle alay eder gibi yanaklarımdan birbiri ardına süzülmeye başladı. Bahçe kapısını henüz aralamıştım ki camda bekleyen annemin hüzünlü ve telaşlı bakışları beni bulmuştu, sanki bu gece geleceğimi biliyor gibi pencere önünde beni bekler bir havası vardı, ya da annelik hisleri baskın çıkmıştı.

"Annem" dedim ben de ona sıkıca sarıldığımda. Kokusu ve tanıdık sıcaklıkla tüm o kabus anılar siliniyor gibi oldu. Sanki iki gün değilde, aylarca uzakta kalmıştım bu evden. Zaman belki de bu yüzden bana göre fizikle açıklanamazdı, onun ruhla inkar edilemez bir bağı vardı çünkü. Mutlu zamanlarda su gibi akarken, aksine hüzünlü, zorlu ve ayrılık vakitlerinde ağır işlerdi. Tıpkı kabus günlerin, ruhumda aylara takabül eden izler bıraktığı gibi.

"Sana ne olmuş böyle kızım!?" Yanağıma değen bakışları kan izleriyle lekelenmiş koluma indiğinde, korkuyla açılan gözlerinden düşen yaşları elimin tersiyle sildim. Çıplak ayakları soğuktan kıpkırmızı olmuştu.

"Hadi anne içeri girelim. " Dedim bakışlarım bu defa kapıda beni mahcup ve kederli gözlerle izleyen babama döndüğünde. Adım atmaya tereddüt eder bir hali vardı ve ben babamı ilk defa kararsız ve güçsüz görüyordum. Her ne olursa olsun hep bir cevabı olan, attığı adımdan pişman olmayan adama taban tabana zıt duruşu, içimde bir yerleri şiddetle sarstı. Bildiğim tüm ezberler, zihnimde ve kalbimde adeta tuğla tuğla yıkılıyordu. Peki babam, gözlerime bakarken bunu görüyor muydu?

Kapıyı kapatıp kollarını açabildiği kadar açtı ve dakikalardır yaptığı gibi gözlerimin içine bu defa acıyla baktı. "Hande'm, kızım!" Dedi sesi titreyerek. Kafamda alıp verdiğim, tarttığım, masum bulmasam da özlediğim adamın beklentiyle açılmış kollarının arasına girdim. Aklım ve kalbim birbirinin rağmına kulağıma onlarca şey fısıldasa da bu anı bozmak istemedim. Zira zihnim doğru ve yanlışı ayırt etmek için fazla bulanık ve yorgundu.

"Otur şöyle, koluna bakalım hemen. Allah'ım aklımı oynatacaktım. Çok şükür bıraktılar seni."

Bıraktılar! 

Peki, demek ki benim buraya kaçırılanlar tarafından bırakıldığımı sanıyorlardı. Ya da sadece annem böyle biliyordu. Anlaşılan o ki beni kaçıranlar da işin aslını söylemeyeceğime emindi. Bozuntuya vermedim, böyle böyle ben de herkes gibi yüzüme maske takmayı öğrenecektim. Gizlilikse istedikleri, onlara istediğimi alana dek beklediklerini verecektim. Büyüyor muydum yoksa bozuluyor muydum? Bunu da bana zaman gösterecekti.

"Erdal çabuk, odadaki yeşil kapaklı olan yara merhemini getir. Bandaj da banyodaki küçük dolabın içinde. Bir bakalım olmadı doktora gideriz. " Babam annemin sözü bitmeden merdivenleri yarılamıştı bile.

Bir kaç dakika sonra elinde merhem ve bandajla geldiğinde annem bıçak kesiği olan yarama ağlayarak bakıyordu. Derin değildi ama annem yaramı dünyanın en kötü görüntüsü kolumdaymış gibi izliyordu.

Sorgulayan bakışlarımı daha fazla bastıramıyordum, bu halimin sebebi kimlerdi? Babamın yüzünden ap açık okunan ifadenin kaynağı neydi? Hemen yanıma oturmuş elimi tutan ve üzerini ağır ağır okşayan babama döndüm. Konuşmadan sadece bakışlarımla sorular sordum ona. Hem de onlarca soru. Hepsini gördüğüne yemin edebilirdim ve cevap almadan da rahat etmeyeceğimi çok iyi biliyordu.

Annem merhemi sürüp bandajı sardıktan hemen sonra koluma bir öpücük bıraktı, işaret parmağına sürdüğü merhemden bir parça da tokat izinin olduğu yanağıma sürerken içli bir nefes aldı. Gözlerindeki acı, benim kolumdaki ve yanağımdaki acıdan kat be kat fazlaydı.

Kör NoktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin