26 -Varoluşsal Sancılar

1.7K 222 286
                                    


Herkese merhaba. Yorumlarınızı okumanın en büyük motivasyonum olduğunu söylemiş miydim?

Akif'in playlistinden; Ali Kınık - Yalnız Değilsin.

Hande'nin playlistinden: Selda Bağcan- Sürgün.

İyi okumalar

İnsanın var oluş amacını açıklayan bir dolu tanım, teori ve tez vardır

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İnsanın var oluş amacını açıklayan bir dolu tanım, teori ve tez vardır. Eğer bir Tanrı'ya inanıyor, bir dine iman ediyorsanız insanın dünyaya geliş amacını da bu iki kalıp ve fikir etrafında açıklarsınız. Dindar biri değilseniz, hatta inancınız yoksa bu defa var oluşu evrimle, doğa olaylarıyla tanımlamak zorunda kalırsınız. Hangi inançta ve fikir de olursanız olun değişmeyen kesin bir yargı vardır; insan bir amaç için doğar, yaşar ve ölür.
Bunu ister kutsallaştırın, ister olağan bir doğa olayı olarak görün, her açıdan var oluş bir sebebe dayanır.

Ben kendimi dünden beri bu kalıpların ve tezlerin hiçbir yerine koyamıyordum. Dindar biri olsaydım "bu talihle doğmuşsun Hande. İmtihan, dayan." der, topu kadere atar ve teselli olmanın yollarını arardım ama öyle biri değildim. Din ve kader algısından çok uzaktım, inançsız biri değildim ama kadere teslim olacak bir fikri yapım da yoktu.

Dedemin söyledikleri yüzünden gece boyu uyumamış, gözümü kırpmadan camdan denizi ve sahili izlemiştim. Duyduğum her kelime, her detay beni; varlığımı, ailemi, dünyaya geliş amacımı kısacası var oluşumu sorgulatan sancılı saatlerin içine atmıştı. Kanlı bir tarikatın lideri olmak için doğmuş olmak benim var oluş amacım olamazdı. İşin içinden çıkamıyordum, hazmedemiyordum. Böyle bir gerçeği nasıl sindirebilirdim ki, nasıl kabullenip kendimi teskin edebilirdim?

Duyduğum anda refleksle reddettiğim gerçekleri kanıtlarıyla bana gösteren dedem olmasaydı, belki işim daha kolay olurdu ama dün o lanet, kasvetli ve tuhaf odada çıkarıp önüme koyduğu onlarca dosya, var oluş amacımı hiçbir şüpheye yer bırakmadan, içimi yakarak zihnime kazımıştı. Hem öyle bir kazımıştı ki, kalbim ve ruhum patlamaya hazır bir volkan gibi taşıyordu. Hayal kırıklığım şiddetli bir öfkeye ve sinir krizine döndüğünde beni durduran yine dedem olmuştu.

Saatlerce kendime gelmem, okuduğum öğrendiğim gerçekleri sindirmem için başımda beklemişti fakat hangi söz bir yalanın içine doğan birini teskin edip öfkesini dindirir ya da kaybolan güvenini yeniden inşa edebilirdi ki? İnsan onu doğuran anne ve babasına güvenini kaybettiğinde artık kime sığınır, kime kendini tamamen bırakabilirdi?

O odada saatlerce dosyaların arasında gezinmiş ve anne babamı kendimce haklı çıkaracak bir delil aramıştım. Bulduğum şeyler ise istediğimin aksine, amacına ulaşmak için elini kana bulamaktan asla çekinmeyen gizli bir tarikatın iç yüzüydü.

Geçmişi 1800'lü yıllara dayanan oldukça köklü öğretileri olan bu cemiyet, varlığını yirmi birinci yüzyıla kadar istikrarla taşımıştı. İyicil ve kötücül Tanrı'lardan ve bu Tanrı'ların savaşlarından doğan öğretileri yüzlerce dosya halinde dedemin gizli odasında itinayla korunuyordu. Tüm bu ve daha fazlasını sırf benim için dedemin yıllarca toplayıp özenle sakladığını bilmek, öğrendiğim her şeyin üzerine korkumu ve endişemi iki katına çıkarıyordu. Zira dedemi dönüştüren ve bu savaşın içine katan biraz da bendim.

Kör NoktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin