| 56 |

206 38 12
                                    

(Karmen'den)


Sabaha karşı uykuya dalıp iki saat ancak uyuyabildim. Gözlerimi kuş seslerine açtım. Bana kalırsa hiç huzurlu bir sabah değildi. İzgi de huzursuz bir surat ifadesiyle uyuyordu. İnsan canını nasıl sakınırsa sevdiceğimi de öyle sakınacaktım. Kesin kararlıydım. 

Yanağına düşen saçları kulağının arkasına doğru attım. Alnının kenarından öptüm. Kuş konuşu kadar hafif olan bu öpücük onu uyandırmadı elbette. Yataktan kalktığım gibi banyoya gittim. Ellerimi, yüzümü güzelce yıkadım. Şu an evde kahvaltılık bir şeyler yoktu. Alışveriş için evden çıkmam gerekiyordu. En azından bugünü idare edecek kadar yiyecek almalıydım. 

Üstümü değiştirip evden çıktım. Ne olur ne olmaz diye en yakın benzin istasyonundan arabaya yakıt aldım. Yiyecek işini de hallettikten sonra eve döndüm. Hepsini bir saat içinde halledebildiğime seviniyordum. İzgi uyanana kadar börek soğurdu ama sonrasında bir şekilde ısıtma imkanı bulurduk.

Ceketimden kurtulup verandaya çıktım. Salonun şöminesini yakmam gerekiyordu. Kahvaltı sırasında üşümesini istemiyordum.

Ben şömineyi yaktıktan beş dakika sonra telefonum çaldı. Artık ekrana bakmak da iyi bir fikir gibi gelmemeye başladı. Bunlar hep amcam olacak karakter yoksunu yüzünden oldu. Jet hızıyla giriş yaptığı hayatımızı altüst etme çabaları takdire şayandı(!) Ona istediğini verecek değildim, değildik. Babamın işlerine ket vurmak için kafasında nice tilkiler döndüğüne emindim. İbreyi bir bana, bir babama çevirecekti. Yanında olacağıma çok emindi ve bu sebeple ona karşı olmamı kendine yediremedi.

Telefon sesi kulaklarımda bir çınlamaya dönüştü. Düşünceler arasında savrulmaya bir son verip salona geri döndüm, aramayı cevapladım.

"Alo?"

Karşı taraftan çıt çıkmadı. Bu aralar gerilim çok yüksek değil gibi bir de bununla uğraşalım tabii.

"Alo?"

Çok fena işkillendim, bu kim acaba?

"Arayan kişi olduğunuza göre ses vermeniz gerekmiyor mu?"

"Müsait olduğun zaman konuşmamız gerekiyor."

Kaşlarımı çattım. "Güzay?"

Sesi çok boğuk gelmişti. Bir sorun olduğunu anlamak mümkündü.

"Ta kendisi. Ben şirketine gelmek istemiyorum, en kısa zamanda vaktinden ayır, buluşalım."

Derin bir nefes alıp sakinliğimi korumaya çalıştım. Ben bu kızla ne konuşabilirim? Niçin beni aradı?

"Emir verir gibi konuşmasan mı acaba?"

"Uzatma!" dedi bağırırcasına. Hem arayan kendisi, hem tavır yapan kendisi, oh ne güzel(!)

"Bir kere de dediğimi yap ya! Bir kere bana kulak ver."

"Ne oluyor sana be?" diye sordum. Sesim kesinlikle onunki kadar yüksel değildi. Şu an gergin olan taraf Güzay'dı.

"Ne derdin varsa söyle. Bu aralar çok meşgulüm."

"Tabii ki meşgulsün. Şaşırmadım. Konu önemli olduğu için o yamaçlarda gezen burnunu bir zahmet indiriver."

Dilimi damağıma yapıştırırcasına ittirdim. Garezine yapmıyordur herhalde.

"Tamam, konuşalım," dedim gönülsüzce.

"En azından bir ipucu versen olmaz mı?"

"Kendi gözlerinle görmeni istiyorum. Yine haberleşiriz," deyip kapattı. Lafı ağzıma tıktı resmen. Buyur bir de buradan yak, dememi gerektirecek bir durum yoktur umarım. 

HATIRA KASIMPATI  (GxG)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin