Bölüm 2

4K 188 47
                                    

"Pardon?" Gözlerimi kırpıştırarak sorduğum bu sorudan sonra histerik bir kahkaha atışım onu korkutmuş olacak ki benim gibi koltuğunun ucuna gelirken söyleyecek başka şeyleri varmış gibi ağızını açmıştı ama ben gülüşümü durdurup elimi havaya kaldırınca susarak benim konuşmama izin verdi. "Bu güne kadar," işaret parmağımla bir yuvarlak çizerek etrafı işaret ettim. "istediğin yerde istediğin her şeyi yaptın, Kerem. Bu saatten sonra benimle ne gibi bir derdin var da her şeyi en başına döndürmeye çalışıyorsun?" Aslında sinirliydim, bana sormadan, bir açıklama bile olmadan pişkin bir şekilde nikah tazeliyoruz demesi sinirime dokunmuştu ama ben sinirimi öyle kırıp dökerek, bağırarak ifade etmeyen birisi olduğum için onun gözünde hala sakin göründüğümü de biliyordum. 

"Seninle bir derdim yok," Derin bir iç çekti, "yardımına ihtiyacım var." 

Afallamıştım, benimle bir oyun oynuyor olma ihtimalini düşünmüştüm ama koskoca Kerem Aktürkoğlu'nun bana ihtiyacı olabileceği oyun oynuyor olmasından daha ütopik hissettirmişti. "Benim?"

"Yani hali hazırda karım olduğun için senin," kafasıyla beni onayladığında gözlerimi devirerek arkama yaslandım ve elimle devam etmesini işaret ettim. "bak, kariyerimde baya kötü bir noktadayım şuan. Maçlar istediğim gibi gitmiyor, taraftar desteğini üzerimden çekmek üzere ve ben sürekli bir psikolojik savaşın içinde olmaktan çok yoruldum. Bu sezonu Galatasaray'ın başını öne eğmeden bitirmem lazım ama kendimi toparlayacak süreyi yaratmanın tek bir yolu var." 

"Tatile falan çıksana o zaman. Ben ne alaka?" Bu sefer sesim biraz olsun yükselmişti. Gerçekten tam diplomamı almış iş başvurularıma cevap beklediğim, hayatımın kontrolünü elime almaya çok yakın olduğum bu dönemde bu şekilde karşımda belirmesi haksızlıktı. Yıllardır ölü olduğunu düşündüğünüz bir akrabanızın size miras davası açması gibi bir şeydi. Bu şekilde hortlamaya hakkı yoktu. İki senedir yüzüme bakmamış bir adamın arkasını ne şekilde toparlayabileceğimi bilmiyor, hatta bunu yapmak bile istemiyordum. Yediği linçlerin farkındaydım, herkes kocasının arkasından söylenilenler hakkında biraz fikir sahibi olurdu ve ben de aktif bir sosyal medya kullanıcısı olarak onun yaşadığı psikolojik baskıyı tahmin edebiliyordum da bana neydi bundan?

"Okan hoca, taraftarın dikkatini başka bir yere yönlendirebilirsem kendimi toparlayacak kadar nefes alabileceğimi düşünüyor." 

Kan beynime sıçramıştı. Birden ayağa fırladığımda, ona bir şok daha yaşatıyor oluşumun zaferini bile yaşayamadan sinirle üzerine yürümüştüm. "Ya sen ne dediğinin farkında mısın? Oyuncak bebek miyim ben? Kukla mıyım ben, Kerem? İki sene git, uslu uslu otur dedin, kendi işime baktım şimdi geldin, öylece, birden kutu bebeği gibi seni etrafta gezdireceğim mi diyorsun?"  

Kerem de oturduğu koltuktan kalkınca en azından elimde olan boy üstünlüğümü kaybettiğim için üzülsem de umursamadan devam ettim konuşmaya, "Fino köpeğin değilim ben senin," 

"Ben senin fino köpeğindim ama!" sesinin ani yükselişiyle afallarken bir adım geri çekilmiştim, oysa bunu fırsat bilip bu sefer üzerime yürüyen taraf olmuştu. "Ben, seninle her şeyi bir kenara atıp evlenirken hiç böyle demiyordun?"

"Geri zekalı!" diye diklendim ona, "Ben mi istedim böyle olsun? Yıllar önce konuşulmuş meseleler, dedemin ölüm döşeğinde ortaya çıkınca Mustafa amca çağırmadı mı seni buraya? Annen demedi mi evlen diye? Ben mi yalvardım ya sana? Fino köpeğiymiş! Hayaletten başka bir şey olmadın sen bana senelerce. Ne anlatıyorsun?" 

Ellerini saçlarının içinden geçirirken sıkıntıyla nefes almıştı ama siniri asla geçmiş gibi değildi. Aksine ben yangına körükle gittiğimin gayet farkındaydım. "Bak, ben senin yüzünden düştüm bu işin içine tamam mı? Senin deden yüzünden yapıştı annem yakama, yoksa ben böyle evcilik falan oynayacak biri değilim."

"Yaa, ne oynadın dimi? Maşallah hiç ayrılmadın yanımdan." alayla söylediğim şeye gözlerini devirmesini izledikten sonra tek parmağımı tehditkâr bir şekilde salladım ona doğru. "Sakın bana hayır işi muamelesi yapmaya çalışma! Ben olmasam başkasına postalayacaktı annen seni, İstanbul'da olmayacak insanlarla başına dert açacaksın diye ödü kopuyor da kendisinin." 

"Konu bu mu!" 

"Bağırma bana!" 

"Sen de bağırma o zaman bana!" gerçekten de sesimizin mahallenin öteki tarafından duyulabildiğini düşündüğüm için sesimi alçaltarak derin bir nefes aldım ve ona sinir bozucu gülümsemelerimden birini gönderdim. "İlgilenmiyorum Kerem, evimden çık git, ben senin yaşam koçun değilim, hayatını toplamak benim işim değil." 

"Kusura bakma hanımefendi, ne istediğinin çok az önemi var şuan." birbirimizin üzerine yürürken ona fark ettiğimden daha çok yaklaşmıştım bu yüzden üzerime eğilerek gözlerini benimkilere diktiğinde, yüzümde nefesini de hissedebiliyordum. "Benimle İstanbul'a geleceksin, camiada boy gösterip mutlu çift rolü oynayacaksın ve bundan kaçışın yok. Tamam mı? Sok aklına bunu."

"Hadi ya? Nasıl olacakmış bu?" Bir kez daha ciddiyetle söylediği şeyi alaya vurmama kızmıştı ama yüzünde sinsi bir sırıtışla beni dinlemeye devam etti. "Beni zorla götüremezsin hiçbir yere. Ben. Gelmiyorum." 

"Geliyorsun diyorsam geliyorsun!" 

"Pardon neye dayanarak?"

"Kocan olmama dayanarak!" 


Yüzük / Kerem AktürkoğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin