Piknik pişmanlıktı. Bizim ekiple daha da büyük bir pişmanlık. Annem ve Meryem evi teyzeme bırakıp bize gelince Kerem, gezmeye gidelim evde sıkılırız diye söylenmeye başlamış, bunu duyan Yunus da Meryem'i örgütleyerek piknik planlatmıştı. Küçüklüğümden beri pikniklerden nefret ederdim. Bir dünya gereksiz iş yükü yaratır, eve gelince toparlanacak bir araba eşya çıkarırlardı ama herkes birlik olunca kimse benim itirazlarımı dinlememişti. Yunus, Tuğçe, Barış, Kerem, Meryem, annem ve aramıza sonradan eklenen Açelya ile muhteşem ekibimiz eksiksiz tamamlanmıştı. Bir ara Açelya'nın kuzeni Lal de gelecek demişlerdi ama sonradan vaz geçmiş olacak ki gelen giden olmamıştı. Günün sonunda eve geldiğimizdeyse Meryem herkesten daha mutluydu.
"Abla! Enişte! Bakın!" Annem getirdiğimiz şeyleri mutfakta tek başına toplayabileceğine hepimizi ikna ettiği için kocamla yayıldığımız üçlü koltukta benim yanıma çökerek telefonunu gözüme soktu canım kardeşim. "Bak bak!"
"Gözümün içine soktuğun için göremiyorum, bir dur!" diyerek elini tutup telefonu biraz uzaklaştırdım kendimden, Kerem de omzumun üzerinden eğilmişti telefonu görebilmek için. Açtığı şeyin takipçi sayısı olduğunu gördüğümde göz devirmek ve kahkaha atmak arasında kalsam da kalbini kırmamak için gülümsemekte karar kıldım. Keşke tekrar 15 yaşında olsaydım da altı bin takipçiye bu kadar sevinseydim. Kafamı hafifçe çevirip Kerem'le göz göze geldim. Onun da aynı şeyi düşündüğü belliydi. "Tebrik ediyorum, tek fotoyla bu kadar takipçi çektin, helal olsun."
Meryem bir kahkaha attı, telefonunu benden geri alarak takipçilerini açtı bu sefer. "Bak sen, eniştem, Barış abi, Açelya abla ve Balık abim takip ediyor diye oldu bence. Ama ben bir şey yaparsam tam yaparım şekerim." bu egosuna göz devirmeden edemedim. Kerem şakayla saçlarını karıştırıp kafasını geriye doğru itekleyince Meryem çığlık atarak kaçtı. Yüksek sesle yüzümü buruşturdum ama aslında bu anın keyfini çıkarıyordum. Sevdiğim insanlarla öylesine vakit geçirmek güzel bir şeydi.
"Şimdi senin cidden hesabın yok muydu?" Kerem'in sorusuyla ben de Meryem'e döndüm.
Meryem omuz silkerek iskan edindiği tekli koltuğuna geri döndü. "Yoktu, ne bileyim salak saçma videolar falan paylaşıyorlar, gerek yok diyordum. Barış abi aklıma girdi bugün. Takip etme sözü verince ben de açtım işte. Hem birkaç haftaya Raffles İstanbul'da aile tarihimizin en harika düğününe katılacağım, poz poz foto atmazsam çatlayabilirim." Sinsi sinsi güldükten sonra bize göz kırptı. "Ya da okuldaki kızları çatlatırım, nasıl olsa herkesin ünlü ablası yok."
"Kız ünlü olan kocam, ben niye ünlü olayım." diyerek güldüğümde Kerem yanağıma kocaman bir öpücük bırakmıştı.
"Dedi, yirmi tane fan hesabı olan kişi, çift olarak açılanları saymıyorum." Meryem göz devirince şaşkınlıkla baktım ona, işsiz miydi? Ne kadar ünsüz olduğum hakkında onunla bir tartışmaya girebilirdim ama annemin salona girişi beni kesti. Annem elinde tuttuğu defteri beni es geçip Kerem'e uzatınca kocama yaklaşıp içinde ne yazdığına baktım. Annemse koltuğa oturmak yerine birkaç adım geri çekilmiş, neden olduğunu anlayamadığım bir gerginlikle Kerem'e bakıyordu.
"Oğlum, çok kişi olmayacak dedin ama bu listedekiler gelebilir mi düğüne?" diye çekingen bir şekilde sorunca Kerem'le göz göze geldik. Bu kadın öldürecekti beni. Bu ne tavırlar ya? Sanki bizim değil de cumhurbaşkanının düğünü.
"Annem saçmalama ya," Kerem kırılmış gibi baktı ona. "ne demek gelebilir mi? Düğün hepimizin değil mi? Üç beş kişi yazmışsın bir de izin ister gibi böyle dikildin." ayağa fırlayıp anneme sarılmasını ışıldayan gözlerle izledim. "Sen istersen bütün İzmit'i çağır, ben az kişi olacak diye Yunus'a dedim. Hem ben eş dost akraba için de demedim onu, futbol camiasını diyorum. Onların hepsini davet edersek valla batarız." diye şaka yaptığında Meryem gibi ben de güldüm. Anneminse gözleri mi dolmuştu bana mı öyle gelmişti? Ayrıldıkları için biraz uzağında olan Kerem'in omzunu pat patladı.
"Allah herkese senin gibi evlat nasip etsin," dediğinde kaşlarım havalandı. Maşallah Semra hanım, beni sevmediniz böyle be. Kerem kafasını hafifçe eğerek annemin elini bir kere sıktı sonra da anneme ikili koltuğu işaret ederek yanıma tekrar oturdu. Annem otururken gözleri hala bizdeydi. "Gökçe kızıyor bana," dediğinde şaşkınlıkla baktım ona, o da nereden çıkmıştı şimdi? "onu seninle gönderdim, hatta en başından evlenmesine izin verdim diye. Sen geldiğinde de boşanacağım falan dedi ama ben bilirim oğlum, öyle boşarım demekle boşanılmıyor. Hayat tek başına geçmiyor. Geçiyor gibi oluyor sadece, on dört sene. On dört senedir yalnızım ben, kızlarım olmasa bu kadar gelemez, kocamın peşinden ölür giderdim." Meryem hikleyerek yanına koşunca ben de koltuğumuzun ikili koltuğa yakın olan tarafına kaydım. Annem Meryem'e sarıldıktan sonra devam etti. "Yalnız kalsın istemedim, oğlum. Ben elli yaşındayım, ne kadar yaşarım daha bilinmez. Bir dünya hastalık var başımda daha şimdiden, bir kuşum daha çok küçük," dedikten sonra Meryem'in saçlarına bir öpücük kondurdu. "öteki de kendisini büyük sanıyor." dediğinde hafifçe dolan gözlerimle gülümsedim ona. "Seni, aileni yıllardır tanırım, Filiz en yakın arkadaşım, kocamın ölümünden sonra çok destek oldu bana. Çok terbiyeli, harika çocuklar yetiştirdi. Kızım güvende olsun istedim. Yalan yok valla," deyip kendi dolu gözleriyle kıkırdayınca Kerem de iyice bana yapışarak yakına geldi. Annem gözlerini ikimiz üzerinde gezdirdi. "Gökçe kızdı sen gelince ama ben çok mutlu oldum. Siz de olun, uzun seneler, bir ömür boyunca hep mutlu olun, birbirinize iyi bakın." dediğinde gözünden düşen tek damla yaşı görüp koltuğun dibine çöktüm ben de. Kollarımı beline sarınca hemen Meryem gibi beni de sarmaladı.
Birkaç dakika böyle sarılmış kalınca Kerem boğazını temizledi. "Öyle olacağız Semra teyzem. Çok mutlu olup kızınızı da çok seveceğim." Kocaman gülümsedim, iyikimsin Aktürkoğlu. Sonra ellerini çırptı. "Ama yeter bu kadar duygusallık hanımlar! Bu ne ya? Ağlama duvarına çevirdiniz burayı, ben alışık değilim. Yok mu yapacak başka bir şey?" diye sorunca gülerek birbirimizden ayrıldık. Meryem Kerem'in koltuğunun ucuna kendini atıp heyecanla ona dönünce ben de annemin yanına koltuğa çıktım oturmaya.
"FIFA oynayalım mı enişte? Sizde hoparlörlü ışıklı bir sistem varmış!" korkuyla gözlerimi açtım.
"Hayatta olmaz!" Meryem de maç oynarken kendini kaybedenlerdendi. Kerem bana küçük bir öpücük attıktan sonra Meryem'e göz kırptı.
"Oynayalım kız, seni mi kıracağım?"
Sinirle kollarımı bağlayıp anneme yaslandım, dudaklarımı da büzmüştüm. "Geçen seferki gibi kudurursan ben acımam senin kafanı kırarım ama haberin olsun kocacığım." Kerem vaz geçebileceği düşüncesiyle dikkatle onu izleyen Meryem'e bir şey olmaz manasında bir kafa hareketi yapıp ayaklandı, yanımıza gelip eğilerek yanağıma bir öpücük kondurduktan sonra da merdivenlere yöneldi.
"Telefonum, arabam, gözlük kutum, hepsini kırdın aşkım. Kafamı da kırsan listeni tamamlamaya baya yaklaşabilirsin." Kerem kızacağımı bildiği için gülerek yukarı koşarken Meryem de peşine takılmıştı.
"KEREM!" annem kocaman bir kahkaha attı.
Not: Kerem'in bir anne, bir Semra Teyze demesi bilerek yapılmış bir şey, duygusala dönünce anne diyor eşek :DD

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüzük / Kerem Aktürkoğlu
FanfictionFutbolcu Kerem. Galatasaraylı Kerem. Mustafa amcanın torunu Kerem. Kocam Kerem. Gökçe Altun kendisini Kerem Aktürkoğlu ile evlenme dairesinde bulduğunda 20 yaşında, üniversite ikinci sınıf öğrencisiydi. Kerem'le daha öncesinde hiç konuşmamış, nik...