Bölüm 39

3.4K 160 5
                                        

Not: Giresunspor-Galatasaray maçı gerçekte 16 Ağustos 2021'de yapıldı biliyorum ama hikaye ilerleyişi için biz 14 Ekim 2023 gibi düşüneceğiz. Aklımdaki sahneyi yazabilmem için zaman ayarlaması yapmam gerekiyordu. Marcao artık Galatasaray'da değil ama biz bu seferlik varmış gibi yapalım ki ben tatlış bir sahne yazabileyim. Yanlış anlaşılmasın diye bu açıklamayı yapma gereği duydum (gerçi bu bir kurgu olduğu için hiçbirimizin çok da umurunda mı böyle şeyler emin değilim, ama olsun :)).

Ekim ayının üçüncü, evliliğimizin beşinci haftası tüm hızıyla ilerlemekteydi. Öyle ki, ne ara cumartesi gününe geldik de kendimizi deplasmanda bulduk anlayamamıştım bile. Kerem'le evliliğim son zamanlarda girdiği monoton 'biz 8 yıldır evliyiz, bize karışmayın' modundan çıkacak bir adım atmamıştı. Ona her yaklaştığımda kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya devam ediyor, insan yanında mükemmel çift rolümüzü iyi oynamayı başarıyordum. Geçen haftaki deplasmanda da Ankara'da olduğu gibi aynı odada, aynı yatakta uyumuştuk, hatta sarılmıştık ama ikimiz de, belki isteksizlik belki de cesaretsizlikten, işleri ileri taşıma yönünde bir hamle yapmamıştık. 

Onu seviyor muydum emin değildim ama hoşlandığım kesindi. Bu gerçeklikle de yüzleşmeyi başardığım için kendimle gurur duyuyordum. Gerçi ben yüzleşemeseydim bile pek bir şey değişmeyecekti. Zamanın akışına engel olamadığım için hızla yaklaşan 'Nikah Tazeleme'miz tüm hızıyla üzerime geliyordu ve ben bir şeylerin ne kadar çok farkında olursam o kadar iyiydi. Kerem'le bir akşamüstü bu konu üzerine de konuşmuş, fazla uzatmadan, fazla da büyütmeden, Aralık başı gibi şu nikah işinden kurtulmaya karar vermiştik. Kerem şimdiden daha iyiydi. Taraftar hala maçlarda onu zorluyor olsa da bana söz verdiği üzere bir kere bile düşerken görmemiştim onu. Gurur duyuyordum. 

Bu üç haftada Açelya ile yakınlaşmış, sol kolum saçma alçısından kurtulduğu için işime tam gaz devam edebilmiştim. Ersan abi takımla geçirdiğim vakitten ve onlarla olan iletişimimden memnun olduğu için en başında olduğu gibi kendisini geri planda tutuyor, çevirme işlerinin çoğunu benim yapmama izin veriyordu. Bunun iyi mi kötü mü olduğuna karar vermekte zorlanıyor olsam da artık arkadaşlarım olarak tanımladığım Barış, Yunus ve Açelya ile daha çok vakit geçirmeme olanak sağlayan bir işim olduğu için Ersan Abi ne derse ona ayak uyduruyordum. 

Mesela bugün, beş dakika içerisinde başlayacak olan Giresunspor maçında bulunan tek Galatasaray çevirmeni de bendim. Okan hocanın söylediği üzere karşı takımda da tek bir çevirmen vardı ve o da benim gibi kadındı. Mesleğimde benim gibi kadınların olduğunu görünce gururlanıyordum, hatta Gülse Abla ile maçtan önce tanıştığımda sekiz aylık hamile olduğunu ama işini aşkla devam ettirdiğini görünce daha da bir gururlanmıştım. Onunla sohbetim elbette çok kısa olmuştu çünkü Okan hoca her zamanki gibi 'Gökçe, buraya gel! Çene çalasın diye burada değilsin!' diye bağırarak beni yanına çağırmıştı. Şaşırdık mı? Hayır. Ona bile alışmıştım çünkü.

"Tamam, hadi git. Zebani gibi dikilme başımda, gerginim zaten." Beni yanına çağıran kendisi olmasına rağmen Okan hoca tarafından sanki bir sinekmişim de beni kovalıyormuş gibi yaptığı el hareketi sayesinde kovularak Açelya'nın yanına geri oturdum. Hala Barış üzerinde ne tür bir numara uyguladığını bilmiyordum çünkü işinin ilk günü benden istediği yardım neler olduğunu anlamama yetmeyecek kadar küçük bir şeydi. Yine de ikili sevgili diyemesem de en azından flört oldukları için aralarını bozmamak adına hiç yorum yapmamıştım. Barış'ı bir vakit sıkıştırıp öğrenirdim. 

"Bıktım yemin ediyorum! Gel diyor geliyorum git diyor gidiyorum hala maçtan önce ve sonra bana patlıyor adam!" diyerek göz devirdiğimde Açelya güldü. 

"Gergin ya ondan, geçen bana ne yaptı görmedin mi? Maçın ortasında hem de!" görmüştüm, Ali Sami Yen'deki son maçımızda kafasına dirsek yiyip kaşını patlatan Yunus'a Açelya kenarı geçmesinin daha iyi olacağını söylemişti, Yunus oynamak istemişti. Maçın kritik bir noktasında olduğumuz halde Açelya ısrar edince de Okan hoca sinirden kıpkırmızı olmuş, Açelya'yı tribüne yollamıştı. Doktoru! Daha önce tribüne yollanan teknik direktör görmüştüm, ama doktor ilkti açıkçası. Hepimiz şok olmuştuk. 

"Manyak her yerde manyak." diyerek İstiklal Marşı için tekrardan ayaklandım. Umarım bu maçı da sorunsuz atlatırdık. 

Yüzük / Kerem AktürkoğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin