"Ya Kerem yanlış yapıyorsun on saattir! Sağa tak diyor, okuma yazman da mı yok?" an itibariyle kolum kopmak üzereydi. İki elimle koca gardırobun kapaklarından birini yerinde tutmaya çalışıyordum ve son yarım saattir bunu yaptığımız için de çok yorulmuştum. Dün Kerem'in zoruyla alışverişe çıkmış, odam için bir gardırop, makyaj masası ve beş raflı küçük bir kitaplık almıştık. Normalde monte gelmesi gereken bu mobilyalar da Kerem'in yüzünden parça parça gelmişti. Satıcı çocuğun üzerindeki Fenerbahçe formasını görür görmez gıcık kapmış, söylediklerini yarım yamalak dinlemişti. Zaten ikide bir satıcı çocuğa laf soktuğu için ben de anlayamamıştım eşyaların demonte geleceğini.
Aslında her şey iyi başlamıştı. Kahvaltıdan sonra gelen kutu kutu 'tahta parçaları' bizim için şok olsa da Kerem usta çağırmayı reddetmiş, mobilya takmanın kolay bir iş olacağını iddia edip beni de ikna etmişti. Kitaplığı sorunsuz bir şekilde takıp makyaj masasında sadece ufak bir problem yaşayınca ben de bu işte çok fena olmadığımıza, hatta sıkıntısız gardırobu da halledebileceğimizi düşünmüştüm.
Sanırım göz değdirmiştim çünkü hiç de öyle olmamıştı. Aksine, kitaplık ve makyaj masasına harcadığımızdan daha fazla süreyi gardıroba harcamıştık ve hala kapaklar takılı değildi. Kerem işi inada bindirmişti, bırakmıyordu ama benim takatim kalmamıştı.
"Hay sikicem!" Elindeki tornavidayı sinirli bir şekilde yere fırlattıktan sonra kendini de yatağımın üzerine attığını görünce fırsattan istifade ederek ben de kapağı yere koyup yanına oturmuştum. Oda savaş alanı gibiydi. Kutulardan çıkan fazla vidalar, el kitapları ve şeffaf poşetler her yerdeydi. Her adımımızda ayaklarımıza dolandıkları ve Kerem her seferinde onları başka bir köşeye tekmelediği için de deli gibi toz kalkmıştı. Her ikimizin de nefes nefese kalmasını saymıyordum bile. "Vidasına da, dolabına da sıçayım!"
"Sakin mi olsak biraz?" alaycı bir şekilde konuştuğumda delici bakışlarını dolap kapaklarından çekip bana dikmişti. "Hani sen açtın ya bütün bunları başımıza?"
"Ne ben açtım ya? Ben dedim o mağazadan almayalım diye!" Hem suçlu hem de güçlüydü, maşallah.
"Evet, çocuk Fenerbahçe forması giyiyor diye bunu yaptığını fark ettiğimden, haksızlık olmasın diye oradan seçtim ben de eşyaları." Konuşmak için bir kez daha ağızını açtığında parmağımı kaldırarak susmasını işaret ettim. "Bütün lafları ağızına tıktın, duymamışız işte kendimiz kurmak zorunda kalacağımızı."
Kerem'in bakışları bir köşede atılı duran kitaplıkla masaya takıldı, "Aslında şu ikisini halledince baya inanmıştım yapabileceğimize."
Güldüm, "Valla ben de ama demek ki daha küçük projelerden ilerlememiz lazımmış."
"Tutamıyorsun ki, ağır geldi kapaklar sana." Ya sabır, sağa tak denilen kapağı sola takmaya çalışıyordu ama suç tutamayan bendeydi yani.
"Saçmalama istersen." göz devirerek yere atılı gardırop el kitabını alıp son kaldığımız adımı tekrar okudum. "Üzerinde ok olan kapağı, sağ tarafa takın. Duydun mu? Sağ diyor."
"Bir bok bilmiyor, o kapak sağda durmaz bir kere!" Kaydırmalı kapaklı bir dolap seçtiğim için kendimden nefret ediyordum. Kerem'i dinleyip bu işe kalkıştığım için de. "Kalk bakayım, bir kere daha deneyeceğim. Düzgün tut ama bu sefer."
"Dizgin tit imi bi sifir!" Dediklerini sinir bozucu bir şekilde tekrar ettikten sonra bana attığı bakışlarını görmezden gelerek bir kez daha kucakladım kapağı ve sevgili kocamın gösterdiği üzere sola geçtim. Salak saçma bir şekilde yazılmış olan kitapta da resimli bir açıklama olmadığı ve Kerem benim gibi vizyonlu bir insan olmadığı için büyük resmi göremiyordu. Olmayacaktı yine, biliyordum ama inatçı keçi kendisi görmeden inanmayacaktı. "Bak, bir kere daha deniyoruz. Olmazsa sağa takacağız bu kapağı, daha da uğraşmam ona göre."
"Hadi prenses hadi! Azıcık yoruldun diye incilerin dökülmez."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüzük / Kerem Aktürkoğlu
FanfictionFutbolcu Kerem. Galatasaraylı Kerem. Mustafa amcanın torunu Kerem. Kocam Kerem. Gökçe Altun kendisini Kerem Aktürkoğlu ile evlenme dairesinde bulduğunda 20 yaşında, üniversite ikinci sınıf öğrencisiydi. Kerem'le daha öncesinde hiç konuşmamış, nik...