NOT: Bu oynanan maçın taraftarı, yeri, zamanı ve skoru tamamen hayal ürünüdür.
Maç saatine kadar boş boş oturacağımı, Okan hocanın ihtiyacı olursa taktik anlatmak için devreye gireceğimi düşünüyordum ama basın üyelerinden biri gelip Mertens, İcardi ve Torreira ile maç öncesi röportajı ayarladıklarını, herkesin haberi olduğunu söyleyince kadından kibar bir şekilde izin isteyip telefonuma sarılmıştım.
"Ersan Abi!" Telefon açılır açılmaz panikle konuşmuştum. "Galatasaray TV maç öncesi röportaj ayarlamıştık, herkesin haberi var diyor. On dakikadır beni bekliyorlarmış meğerse, benim niye haberim yoktu ki?"
"Gökçe! Söylememiş miydim? Söyledim sanıyordum ya, transferler için scoutlarla görüşme yapıyorum ya bu ara sürekli aklımdan çıkmış. Ama sen halledersin! Torreira, İcardi ve Mertens'ti dimi?"
Ersan abinin gerçekten de yorgun gelen sesini duyduğumda ona işi benim üzerime yıktığı için biraz yüklendiğimi fark edip "Öyleymiş abi," diye onaylamak zorunda kalmıştım. "Sorun yok da, ben de heyecanlanıyorum. Sonuçta ilk canlı çevirim, bilsem daha iyi olurdu."
"Dönünce sana bir gün izin vereceğim, Aktürkoğlu. Hadi koş madem." Ersan abi telefonu vedalaşmadan kapatınca ben de çantamı kaptığım gibi beni çağıran gazeteciye döndüm. Kadın sabırla beklemişti.
"Kusura bakmayın, programda bir yanlışlık olmuş." dediğimde kadın gülümseyip başını sallamıştı. "Oyuncularımızı çağırayım mı?"
"Biz haber verdik, onlar da şuan yerlerine geçiyorlar." Kadın saatine baktı kısaca, "Yayına son üç dakika, Gökçe hanım. Biraz acele etsek."
Yanaklarım pembeleşirken kafamı sallayarak elimle geçmesi için kadına yer verdim. "Buyurun, lütfen."
Stadyumun içinde basına ayrılmış, maç öncesi ve sonrası röportajlarının yapıldığı odaya kurulmuştu Galatasaray TV'den gelen gazeteciler. Masada Torreira ve Mertens'in ortasında, kendi ismimin yazdığı kağıdı görünce beni buraya getiren kadını umursamadan hızla sandalyeme attım kendimi.
"Yayına son 1!" Demek ki tam vaktinde gelmiştim. Birkaç derin nefes alırken bir yandan da not defterimi ve kalemimi önüme çıkardım. Buraya gelmek için acele ettiğimi fark eden Mertens kendi önünde duran su şişesini bana doğru ittirmişti.
"Teşekkürler, haberim bile yoktu!" diye fısıldadıktan sonra hemen birkaç yudum içtim sudan. Biraz olsun kendimi sakinleştirmişken Torreira da bana doğru eğildi.
"Ersan unutmuş mu, Gökçe?" diye sorduğunda kafamı salladım.
"Sorun yok," diyebildim, bir yandan da kameranın üstündeki geri sayımın ondan geriye saymasını izliyordum. "hallederiz."
"Merhabalar Galatasaray TV izleyicileri! Yine muhteşem bir maçtan önce takımımızın değerli oyuncuları Lucas Torreira, Dries Mertens ve Mauro İcardi ile birlikteyiz. Programımıza bize vakit ayırdıkları için teşekkür ederek başlamak istiyorum."
Hızlıca sunucunun dediklerini çevirdiğimde aslında kırk beş dakika süren, benim içinse bir ömür gibi hissettiren bir röportaja başlamıştık. Neyse ki ufak kelime hataları dışında sorunsuz bir şekilde programı bitirebilmiştim. Hatalarımı da kimsenin fark edeceğini sanmıyordum ama kendi kendime takılmıştım işte. Konu İspanyolca olunca İngilizce kadar özgüvenli olamıyordum. Yine de röportaj sonunda Mertens bana onunla gelmemi söylediğinde programa dair endişelerimi bir kenara bırakıp onu takip etmiştim.
"Ciro düğünden sonra sürekli 'Gökke'yi görmek istedi. Katrin de senin bugün burada olduğunu öğrenince maça gelmek istedi." diye açıklama yaptığında kocaman gülümsemiştim. "Sorun olmayacaksa maçtan önce oğlumla görüşür müsün? Sanırım sana aşık oldu."
"Elbette, ben de Ciro'ya aşık olmuş olabilirim. İtiraf ediyorum." dediğimde Dries bir kahkaha attı, bu sırada koridorları hızlıca geçip özel misafirlerin olduğu locaya gelebilmiştik.
"Kerem duymasın!" bu dediğine de cevap verecektim, Ciro beni görüp 'Gökke' diye bağırmasaydı. Bana doğru küçük bacaklarıyla koşan sarışını gördüğümde babasını unutup ona doğru adımlayarak yere çöktüm ben de.
"Cirooo," kollarıma atladığında hızla kalkarak kendi etrafımda birkaç tur attım. Minik kelebek de çok eğlenmiş olacak ki kıkır kıkır gülüyordu. Gerçekten çok tatlı bir çocuktu. "Beni mi özledin?" Türkçe sorduğumu anlamadığını fark edince sorumu bir de İspanyolca tekrarladım. Bu sefer masumca kafasını sallayıp onaylamıştı beni. Ciro'nun omzunun üstünden bizi gülümseyerek izleyen Katrin'i görünce yanına adımladım. "Sanırım benim de küçük bir fan kitlem var?"
Katrin kafasını sallayarak onayladı beni, "Küçük ama oldukça etkili, Gökçe. Öyle ki dün neredeyse evini basıp oğlumu sana fırlatacaktım."
![](https://img.wattpad.com/cover/376755217-288-k576860.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüzük / Kerem Aktürkoğlu
FanfictionFutbolcu Kerem. Galatasaraylı Kerem. Mustafa amcanın torunu Kerem. Kocam Kerem. Gökçe Altun kendisini Kerem Aktürkoğlu ile evlenme dairesinde bulduğunda 20 yaşında, üniversite ikinci sınıf öğrencisiydi. Kerem'le daha öncesinde hiç konuşmamış, nik...