Bölüm 67

1.1K 163 49
                                    

"Ama dün çok sevmiştin! Ne olur ye artık, lütfen." Ciro, onu zorla oturttuğumuz mama sandalyesinden kalkmaya çalışınca bir elimde çorba dolu kaşık olduğundan sol elimle sandalyesinin arkasını kavrayarak düşmesini engelledim. Delirmek üzereydim. Bugün onunla üçüncü günümüzdü. Ersan abi boğazlarını üşüttüğü için kulüp bana daha fazla izin verememiş, antrenmanı çevirmeye gelmem gerekmişti. Bize emanet çocuğu başkasına bırakamayacağımız için Ciro'yu da getirmek durumunda kalmıştık. Sabahın altısından beri ayakta olmasına rağmen saatin öğleden sonra üçü vurduğu bu anda bile tek yapmak istediği koşmaktı. 

Başta her şey kolaydı. Ben Torreira, Muslera, İcardi ve diğerleri için çevirmenlik yaparken Kerem, Barış, Yunus ve Berkan onunla ilgilenmişlerdi. Sonra bütün takım toplu antrenmana alınınca da Ciro yanıma geri dönmek zorunda kalmıştı. Sahadaki mini kalelere gol atmasını sağlayarak onu yarım saat kadar eğlendirebilmiştim. Her şey ona ilk yemek yedirme denememle başlamıştı. Dün çok sevdiği sebzeli çorbaya bugün öcü gibi davranıyordu. "Sarı papatyam, civcivim, Ciro'm otur ablacım." 

"Oynaaa!" Tek yaptığı buydu zaten. Uykusu gelmişti, yorulmuştu, artık sallanarak yürüyordu ama tek yapmak istediği oynamaktı. Futbolcu çocuğu topa aşık olurdu tamam da düşüp kafasını gözünü patlatacak diye aklım çıkıyordu. "Gökke bırak!" Kaşığı tabağın içine geri fırlattığım gibi Ciro'yu da kucaklayarak ayaklandım. Bu kadar yeterdi, benim de bir sabrım vardı. Açelya bile ilk birkaç saat bizimle takılmış sonra pes ederek sağlık raporlarına geri dönmüştü. Ki, Açelya rapor tutmaktan nefret ederdi, halimizi düşünün artık. 

"Nereye Gökçe?" Melisa elinde bir kutu kamera bataryasıyla yanımdan geçerken şaşkınlıkla sormuştu çünkü Ciro kucağımda bacaklarını savurarak inmek için bağırıyordu. "Kıpkırmızı olmuş minik kuş." 

"Minik kuş artık sabrımın sonuna geldi, Melisa. Biraz da Kerem abisi baksın! Benim de işim var gücüm var." Omzuma son anda almayı akıl edebildiğim, sabah içine Ciro'nun eşyalarını koyduğumuz sırt çantasının yerini sağlamlaştırarak, antrenman sahasına çıkan en yakın kapıyı buldum gözlerimle. "Yemiyor, uyumuyor, susmuyor! Ben hiç doğurmayacağım, kesinleşti artık!" 

"Büyük konuşuyorsun gibi geldi ama hadi hayırlısı," Melisa'nın durumumdan çok keyif aldığını belirten bir şekilde gülmesiyle ona hiçbir şey söylemeden kapıya ilerledim. "kolay gelsin!" arkamdan bağırmasına tek elimi kaldırarak karşılık vermiştim. Koridorları hızla geçtim. 

"Yeter bu kadar, Ciro efendi. Ben yoruldum, sen yorulmadın. Biraz da baban-aman-Kerem yorulsun." Yorgunluğum, sinir stres seviyemle bir olmuş dilimi de dolandırıyordu artık. İki gecedir doğru düzgün uyumamamın ve televizyonda sürekli aynı bölümünü izlediğimiz Maşa ve Koca Ayı'nın bundaki etkisi de yadsınamazdı elbette. 

"Aşkım!" kocamı görür görmez bağırışımla birkaç kafa bizim tarafımıza döndü. Takım, onsuz geçirdikleri üç saatten sonra Ciro'yu tekrar gördükleri için kısmen mutluydu. Ben sahanın ortasına, Kerem'e doğru adımlarken birkaçının Ciro'ya komik yüzler yapmaya çalıştığını görmüştüm ama kocama ulaşana kadar durmadım. "Kerem'im, sevgilim, bak sana kimi getirdim!" sahte bir heyecan eklediğim sesimle beraber kucağına iteklediğim sarı kuşu şaşkınlıkla kucakladı. 

"Aşkım bu ne hal? Savaştan çıkmış gibisin?" dediğinde her şeye rağmen sakin kalmaya çalışan benim bile sinirimi tepeme zıplatmıştı. Omzumdaki çantayı her zamanki gibi kocama yapışık gezen Yunus'a doğru fırlattım. 

"Öyle mi? Hadi ya! Belki de çocuk bakmaktandır? Olabilir mi? Sen burada top oynarken ben annecilik oynuyordum çünkü!" Kerem çıkışımla bir adım geriye sıçradı. Gözleri şaşkınlıkla büyümüş beni şöyle bir süzdükten sonra sertçe yutkunmuştu. "Biraz da sen bak! Tek başıma yapmadım ben bu çocuğu!" Cevabını beklemeden arkamı dönüp geldiğimden daha hızlı adımlarla sahayı terk etmeye çalıştım. 

Yunus kahkahayı basarken Kerem de arkamdan bağırmıştı, "İyi de bunu biz yapmadık ki aşkım?"

Kısa bir bölüm biliyorum ama dün düşünürken fark ettim ki ben bu kurguyu kafamda bitirmişim. Yani özel bölüm olarak yazılabilecek birkaç bölümden başka bir fikir yok aklımda bu kurgu için. İlk başlardaki hevesimde de azalma var, işi uzatmadan ve hem sizi hem de beni üzmeden yeni kurgulara yelken açmak istiyorum. 

Son düşündüğümüzden daha yakın olacak çünkü ilerlemesi benim için zor gelen bir kurguyu süründürmenin bir manası olmadığını düşünüyorum. Sonraki bölümlerde düğünü yazacağım. Onun için önerileriniz varsa buraya bırakabilirsiniz. Biraz ani ayrılışımız için de affınıza sığınarak işi zirvede bırakmak istiyorum. Sonraki bölümde(ne zaman olur bilmiyorum), görüşmek üzere! 💛💙

Evet, Galatasaray kurgusuna Fener kalbi attım, çünkü neden olmasın.


Yüzük / Kerem AktürkoğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin