Kerem benimle ambulansa binmişti, yol boyunca ambulanstaki hemşireye milyon soru sormuş, sağlam elimi bir saniye olsun bırakmamıştı. Bense yavaş yavaş atlatabildiğim şokumun etkisini kaybetmekten memnun bir şekilde, sesimi çıkarmamıştım. Canım yanıyordu evet, ama Kerem arada bir bana dönüp bakınca her şeyi unutuyordum. Otel odası konuşmamızdan sonra bizi böylesine bir yakınlığa eriştiren şeyin bir kaza olması hoş değildi ama Kerem varsa kaza bile o kadar kötü görünmüyordu artık gözüme.
Hastaneye varana kadar şokla ondan özür dilememi unutmamış, en az beş kere önemli olanın benim iyi olmam olduğunu fısıldamıştı bana. Onu çok korkuttuğum her halinden belliydi.
"Yürümesi sakıncalı değil mi?" Kerem ambulanstan kendi kendime indiğimi görünce hemşireyi bir kere daha darlamaya başladı ama ben yavaştan sıkılmaya başlamıyor değildim.
"El bileğimde sıkıntı var Kerem, ayağımda değil. Yürüyebiliyorum." Diyerek elini bir kez daha yakaladım. Hangi ara sakinleştiren taraf olmak konusunda rolleri değiştirmiştik emin değildim ama sorun değildi. "Hadi, gel bakalım" Kerem'i elinden çekiştirerek içeriye ilerledim.
"Ya tamam, dur Gökçe. Yavaş yürü,"dedikten sonra kendisiyle aynı hizada yürümeye zorladı beni. Bu haline gülümserken dediğini yaptım. Kerem üç adım attıktan sonra durdu. "Acaba kucaklasa mıydım ben seni?"
Gözlerimi kocaman açtım, "Saçmalama istersen. Ne gerek var?" Dememle yüzümün bir arabanın farıyla aydınlanması bir oldu. Yakınlığından korkarak bir adım geriye, Kerem'e doğru kaçtım. Bir yandan da kim olduğuna bakıyordum. Arabanın yolcu kapısı hızla açıldı, Yunus kendisini dışarı attı.
"Yengem! Açın lan yolu yengem kaza yapmış!" Önünde durduğumuzu fark etmeyerek içeri koştu. Ardından inen Barış'sa onun aksine bizi fark etmekte hiç geç kalmadı.
"Kız ne yapıyorsun hala burada?" Barış iki adımda aramızdaki mesafeyi kapadı. "Niye sedye falan bulmadılar sana? Böyle olur muymuş ya?"
"Hallediyorum şimdi o işi kardeşim," Kerem'in cevabıyla neyden bahsettiğini anlamak için ona dönmeye çalışsam da birden havalanınca tek yapabildiğim küçük bir çığlık atmak olmuştu.
"Kerem! Manyak mısın ya?" Kerem bir eli bacaklarımın altında bir eli sırtımda beni hastane kapılarından içeriye taşırken beni duymuyormuş gibi yaptı, Barış da minik bir 'Helal olsun lan, çiko' diye fısıldayıp peşimize takıldı.
***
"Bileğinizde küçük bir çatlak oluşmuş, Gökçe hanım, endişelenecek bir şey değil ama biz yine de alçı öneriyoruz." Doktorun dediğine kafa salladım, Kerem'se benden önce 'Tabi, alçısız olmaz.' diyerek engin tıp bilgileriyle doktora destek çıktığı için bir şey söylemeden dik dik ona bakmakla yetindim. Toplum içinde kavga çıkarmama çabam işine yarıyordu galiba. Kendini iyice velim bellemişti çünkü.
"Pekala, buradan sonra arkadaşlar sizi götürürler alçı odasına. Onun haricinde kafanızdaki yaraya tek bir dikiş attık. Tomografi sonucunuz temiz görünüyor, tedbir açısından önümüzdeki 48 saati uyanık geçirmeniz lazım olacak. Kerem beyin ne kadar ilgili olduğuna bakılırsa o bu konuda size yardımcı olacaktır diye düşünüyorum." Doktor kocama bakıp sırıtınca Kerem sanki dünyanın en önemli görevi ona verilmiş gibi sırtını dikleştirip kafasını salladı.
"Hiç merak etmeyin, doktor bey. Karımın uyumasına hayatta izin vermem." Diye ciddi bir sesle konuşunca kendimi tutamayarak bu haline kıkırdadım. Cidden değişikti.
"Biz de biz de," nerede olduğumuzu 10 dakika önce çözen ve geldiği gibi kendini üzerime atıp çatlak bileğimi istemeden de olsa acıtan Yunus, Kerem kafasına okkalı bir Osmanlı tokadı yapıştırdığından beri sesini çıkarmamıştı ama Barış'ın sözlerine kafasını sallayarak destek verdi.
"Evet evet, Tuğçe'yi de ararız. Hem Gökçe yengem ile tanışmış olurlar hem de hep birlikte Gökçe'yi uyanık tutarız." Dediğinde Kerem ona yine sert bir şekilde bakmıştı. İkinci bir Osmanlı tokadını riske etmek istemediğim için hemen doktoruma döndüm.
"Teşekkür ederim, doktor bey." Birkaç saniye duraksadım, "bana çarpan minibüs şoförü hakkında bir bilginiz var mı?"
"Devlet Hastanesi'ne kaldırıldılmıştı ama Kerem bey ısrar edince onu da buraya getirtip ameliyatını biz yaptık. Zaten hızlı bir operasyon oldu, ailesine haber verildi. İki gün kadar yoğun bakımda kaldıktan sonra normal odaya geçebileceğini öngörüyoruz. Birkaç kırık kemiği var ama hayatına kaldığı yerden devam edebilecek." Doktorun açıklamasından sonra derin bir nefes alabildim. Ben ona değil de o bana çarpmasına rağmen başına çok daha kötü bir şey gelseydi, Allah korusun ölseydi kendimi çok kötü hissederdim. Kerem buraya getirilmesini istediyse, masraflarını da üstlendi demekti. Kocama şöyle bir baktım. Gerçekten de çok güzel bir kalbi vardı. Onunla evlenmek hayatımı altüst etmiş olabilirdi ama belki de gerçekten altı üstünden daha iyiydi.
"Teşekkür ederim. Sizi de sorularımla boğmak istemem ama neden ters şeritteymiş biliyor musunuz?" Doktor kafasını iki yana sallayınca Kerem yanımdaki sandalyeye otururken cevapladı sorumu.
"Alkollüymüş." Sesinden bu duruma kızdığı belli oluyordu. Ben de üzülmüştüm, küçücük bir kurala bile uyamayan insanlar başımıza ne dertler açıyordu. Ya başkasına çarpsaydı da araç savrulsaydı? Ya ben ölseydim? Ya kendisi ölseydi? İnsanlar çok sorumsuz olabiliyorlardı. "Polis seninle de konuşmak istiyor, güzelim. İfade için."
Doktor onluk bir şey kalmadığını anlayınca geçmiş olsun diyerek odadan çıktı, ben de Kerem'i onayladım. "Olur, konuşalım, şu alçı işini de halledelim. Kafam bir milyon oldu, evimize gidelim artık."
Kerem sıcacık gülümsedi bana, "Gidelim tabi, insanın evi gibisi yok."
"Biz de geliyoruz biliyorsunuz değil mi?" Yunus kenardan sırıtınca göz devirdim.
"Tabi ki, kumalarım olmadan hayat hiç çekilmiyor zaten." Hepimiz güldük, bu bir şakaydı ama doğruluk payı da çok yüksekti, hayat onlarla çok daha çekilebilirdi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüzük / Kerem Aktürkoğlu
FanfictionFutbolcu Kerem. Galatasaraylı Kerem. Mustafa amcanın torunu Kerem. Kocam Kerem. Gökçe Altun kendisini Kerem Aktürkoğlu ile evlenme dairesinde bulduğunda 20 yaşında, üniversite ikinci sınıf öğrencisiydi. Kerem'le daha öncesinde hiç konuşmamış, nik...