İki gün önceki düğünden sonraki günlerimi sakinlikle geçirmiş, bu evdeki ilk pazartesimi sendromsuz bir şekilde karşılayınca kulübe giden Kerem'in peşine takılmaya karar vermiştim. Birkaç gün sonra maçları olduğu için takım antrenmanlarının üstüne bireysel olarak da antrenman yapmaya başlamıştı, eve normalden geç geliyordu. Benim için sorun değildi ama kendi arabam olmadığı, online da olsa harita okuma bilgime de hiç güvenmediğim için kulübe beni götürmesi konusunda anlaşmıştık.
Sevilay'ın düğününde bana yapılan iş teklifini düşünmüş, başvurduğum diğer yerlerden de ses çıkmayınca şansımı denemeye karar vermiştim. Sırf laf olsun diye bu konu hakkında ne hissettiğini Kerem'e sormuştum, o da daha çok beraber görünmemizin her türlü işine yarayacağını söyleyerek, söz verdiği üzere hiç karışmamıştı. Kendi programı yoğun olduğu için benimkine laf yetiştirecek vakti de kalmıyordu iki gündür. Sabahın köründe beni uyandırmadan bir şeyler atıştırıp çıkıyor, akşam dokuz gibi gelince de birkaç saat salonda takıldıktan sonra gidip uyuyordu.
Başlarda akşamları benimle salonda oturma alışkanlığına anlam veremesem de günler geçtikçe vakit geçirmek için izlediğim dizilere saçma sapan yorumlar yapmasına alışmıştım. Ben ikili koltukta yayılırken o da üçlü koltuğa uzanıyor, kafasını telefona gömüp televizyonda ne açıksa kulağını ona veriyordu. Dinlediği dizilerin her şeyini hatırlayabiliyor olması da şaşırtıcı bir şeydi. Bu özelliğini dün akşam hiçbir şey bulamadığımda perşembe günkü dizinin tekrarını izlemeye başladığımda öğrenmiştim. Ekrana tek bir bakış atıp, 'Bunu zaten izledik ya, beyin hücrelerim ölecekse bunun yeni bir şey izlerken olmasını isterim.' diye itiraz etmişti. Haklı olduğu için ben de üfleyerek 'Kim Milyoner Olmak İster?' açmıştım bunun üzerine de yanlışlıkla yarışma tuşuna bastığımı fark ettiğim kocam her cevabı benden önce vermeye çalışmış, telefonunu kenara atıp benimle didişmişti program boyunca.
Ona bu kadar çabuk adapte olabilmemin mantıklı bir açıklaması yoktu. Aynı şekilde onun da bana. Birlikte yaşamaya başladığımız üçüncü gün, sanki bütün hayatımızı birlikte geçirmiş gibi bir rutine girmiş, birbirimizden hiç rahatsız olmamıştık. Bunu bir noktada onun hiçbir şeyi umursamamasına, benim ise doğuştan rahat olmama bağlıyordum. Birbirimize laf sokmaya çalışmadığımız anlarda hayatımız sakindi.
"İnmeyeceksin her halde?" Bugün Kerem'e yetişebilmek için normalden de erken kalktığım için olsa gerek yolun yarısını uyuklayarak geçirdiğimden, tesise vardığımızı da fark etmemiştim o bana seslenene kadar. Kafamı dayadığım camdan kaldırarak kafamı salladım ve arka koltuğa fırlattığım çantamı kaptığım gibi kendimi dışarı attım. Otoparkın içi bile sabahın erken saatleri dolayısıyla buz gibiydi, Ekim gelmek üzereydi ve sonbahar kendini baya hissettiriyordu. Kerem'in inmesini beklerken ısınmak için birkaç defa yerimde zıpladım, o ise bu hareketimi alaycı bakışlarla izlemişti. "Üşüdün mü, prenses? Ben ne dedim? Ceket al dedim. Aldın mı? Almadın. İyi oldu mu bari?"
Birisi zaten yapacak olduğum bir şeyi söyleyince o işi bırakmak en sevmediğim huylarımdan biriydi. Bu yüzden Kerem ceket al diye seslenince elimde tuttuğum ceketimi yatağımın üstüne fırlatarak çıkmıştım evden. Arabanın içi klima olduğu için sıcaktı, bu yüzden dışarısının soğukluğunu hesap edememiştim. Gözlerimi kısıp uzun kollu bluzumun üzerine resmi olsun diye giydiğim gömleğimin kolunu çekiştirerek konuştum, "Ne bileyim ben bu kadar olacağını?"
"Koca sözü dinlesen hiç böyle olmayacak ama hiç laftan anlamıyorsun ki," dediğinde ona omuz atarak yanından geçmiş, nereye gittiğimi bilmeden ilerlemeye başlamıştım. O ise nedenini anlamadığım bir kahkaha attıktan sonra bana seslenmişti. "Yanlış yöne ilerliyorsun Gökçe."
"Biliyordum ki zaten, orada ne var onu görmek istemiştim." diye burnumu yere düşürmeden, soğuktan titreyen sesimle yanından geçince kafasını alaycı bir şekilde sallamıştı. Arkama bakmadan ilerleyip en kısa sürede kapalı bir alana girmeyi planladığım için onu görmezden geldim. Birkaç saniye sonra ise kafama fırlattığı eşofman ceketiyle durmak zorunda kalmıştım. Ceketi kafamdan çekerek bozulmuş saçlarımı düzeltmeye çalıştığımda, ona bakmak için arkama da dönmüştüm. İki adımda yanıma gelince parmağının ucuyla burnuma vurdu.
"Giy de hasta olup başıma kalma."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüzük / Kerem Aktürkoğlu
FanfictionFutbolcu Kerem. Galatasaraylı Kerem. Mustafa amcanın torunu Kerem. Kocam Kerem. Gökçe Altun kendisini Kerem Aktürkoğlu ile evlenme dairesinde bulduğunda 20 yaşında, üniversite ikinci sınıf öğrencisiydi. Kerem'le daha öncesinde hiç konuşmamış, nik...