Bölüm 32

2.8K 153 14
                                    

Otel odasındaki bol ağlamalı konuşmamızdan sonra uyuyakalmış, ertesi gün de sanki o ağlayanlar biz değilmiş gibi eski halimize dönmüştük. Yani, çoğunlukla eski halimize. Kerem otobüste uyumadığımız halde kolunu omzuma atmış, ben de ona sırtımı iyice dayayarak telefonumdan bir dizi açmıştım, kulaklığın tekini de ona vermiştim. Otobüsten inince Kerem'in beni belimden tutarak kendisiyle beraber yürütmesine izin vermiştim, sonraki iki gün boyunca kulübe gidip gelirken elimi tutmasına da. Öyle ki, az önce elimi bırakıp antrenmana başladığında bir boşluk hissetmiştim. Bu gün Okan hoca antrenman grubunu ikiye bölmüştü, maç yaptırmak için. Duyduğuma göre dün bileğini burkup deli gibi şişmesine sebep olan Barış ise benimle beraber kenarı gönderilmişti. Okan hocanın çevirmemi istediklerini çevirdikten sonra köşede bir koltukta somurtarak oturan Barış'a doğru yürüdüm. 

"Harbi nasıl düştün sen öyle ya? Ben göremedim de." dedim sırıtmama engel olmaya çalışarak, görmemiştim ama Yunus bana bütün detaylarıyla Barış'ın nasıl yere yapıştığını anlatmıştı, yüz ifadesini bile taklit etmişti. Yunus dün akşam beni evinden görüntülü arayınca şaşırsam da onu cevaplamış ve yarım saati 'Bak sana ne anlatıcam yenge!' diye başlayan 'Barış nasıl düştü?' isimli drama gösterisini izleyerek geçirmiştim. Yunus tek kişilik dev kadroydu ve yarım saat boyunca deli gibi gülmüştüm. 

Barış gözlerini devirdikten sonra bıkkın bir bakış attı bana, "Yunus'un sana her şeyi anlattığını biliyorum, Gökçe'cim. O yüzden seni ayağımın altına almadan sırıtışını sil yüzünden." 

Omuz silkerek yanına oturdum ama sırıtışım silinmek yerine büyümüştü. "Bir şey yapamazsın, kocam döver seni." 

"Kocanı pek seviyorsun galiba?" dediğinde kulüp doktorlarından Hasan abi yanımıza geldiği için susmak zorunda kalmıştım. Hasan abi elindeki ilk yardım çantasını yere bıraktıktan sonra kendi de Barış'ın önüne çöktü. "Abi Allah aşkına söyle Okan hocaya bir şey olmadığını. İyiyim ben, yürüyorum da." 

"Yürüdüğünü görebiliyorum evet," Hasan abi Barış'ın hala şiş olan ayak bileğini eski sargısından çıkararak bir krem sürmeye başladı. "böyle ayağının üstünde tepinmeye devam edersen bir hafta daha antrenmansız kalırsın." 

"Abi, deme." 

"Tamam tamam, ağlama." Hasan abi bana göz kırptıktan sonra hızlıca ayağını geri sardı Barış'ın. "Çok dolanma ayakta, iki güne geçer, maça da çıkarsın." dedikten sonra çantasını alarak ayağa kalktı. Gitmeden önce de Barış'ın omzunu sıktı bir kere. "Bu arada aradım ben seninkini, haftaya salı görüşmeye gelecek." 

Hasan abinin sözleriyle benim bir kaşım merakla havaya kalkarken Barış kocaman gülümsemiş "Eyvallah abi," demişti. Hasan abi yanımızdan uzaklaşana kadar Barış'ın benim varlığımı unutarak telefonuna sarılmasını izledim. Ses çıkarmadığım sürece varlığımı fark etmeyecek kadar odaklanmıştı telefonuna, bu yüzden ben de fırsattan istifade ederek omzunun üzerinden kime yazdığına baktım. 'Limon Çiçeği' olarak kayıtlı biriyle onu işe aldırması hakkında dalga geçiyordu. Mesajlarının sonuna geldiklerinde, tam kulağının dibinde olmamı umursamadan konuştum. 

"Limon çiçeğin seni pek umursuyor gibi değil sanki?" sesimi beklemediği için irkilerek yana kaçtı, ağzından kaçan küfrü ben duymamış gibi yaparken de kötü kötü baktı bana. "Ne bakıyorsun? Düzgün korusaydın telefonunu." 

"Bak, Gökçe," işaret parmağını tehditkar bir şekilde gözümün önünde sallarken dudaklarımı büzerek izledim onu. "birine bir şey dersen seni öldürürüm, kocan da kurtaramaz." 

"Sevgilini torpille işe aldırdığın gibi bir şey mi?" dediğimde göz devirdi.

"Torpil değil, tavsiye." kaşlarım heyecanla havaya kalkarken koltukta ona doğru döndüm tamamen. 

"Sevgilin mi var yani?" 

Bir elini ağzımın üstüne kapattıktan sonra panikle etrafa bakındı. "Sus! Bağırıp durma! Yok sevgilim falan, yani şimdilik." dedikten sonra kafamı sallamamla elini ağzımdan çekti. Sırıtışımla bakışlarını başka yöne çekerek benden kurtulmak istedi ama ben ayağa kalkarak tam karşısında durdum. Şuan yapacak başka bir işim yoktu ve Barış'ı telefona kitleyen bu kız hakkında daha çok şey duymak istiyordum. Ona beklentiyle baktığımı gören Barış ofladıktan sonra pes ederek yanını tekrar işaret etti bana. "Ne ısrarcı insansın sen? Kimseye söylemek yok?" dediğinde koltuğuma geri oturarak ona döndüm, bir yandan da başımı hevesle sallamıştım. 

"Adı Açelya."

Yüzük / Kerem AktürkoğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin