Bölüm 71

1.8K 160 27
                                        

Pasta krizimiz çözüldüğü için çok mutluydum. Abdülkerim abinin bulduğu pasta yarım saat içerisinde, tam da davetlilerin çoğu vardığı sırada gelmiş, bu sefer bütün basamaklara, iniş çıkışlara dikkat edilerek mutfağa taşınmıştı. Kesilme merasimi dağıtım falan her ne varsa salonun kendi çalışanları yapacağı için bu noktadan sonra hiçbir problem olacağını düşünmüyordum. Şimdi ise, düğünün başlamasına on beş dakika kadar kala annemle odada yalnız bırakılmıştım. 

Kerem'le ilk düğünümüzde hiçbir duygusal an yaşamamıştım, annem benimle konuşmaya falan da çalışmamıştı ama bu sefer gözlerinde biriken yaşlarla gelin odasına dalıp herkesi yavaştan kovunca büyük bir şeylerin geldiğini anlayabilmiştim. Birden tam karşımda durduğunda ona gülümsedim. Göz göze gelince o da bana kocaman gülümsemişti. Birkaç saniye öylece durdu, sonra derin bir nefes aldı, bir anda bütün içindeki kelimeleri dökmeye karar vermiş gibi konuşmaya başladı.

"Gökçe, biliyorum ki bazen yaşadıklarımız bizi korkutuyor. Kerem'le ilk evleneceğini öğrendiğinde onunla yaşayabileceğin her şeyden korktuğunu biliyorum. Anneyim ben anlarım. Bana çok kızdığını, kendini derslerine verdiğini de biliyorum. Ama inan, elimde olsaydı seni Kerem'le evlendirmezdim, yine de şunu da bilmeni istiyorum, bir damat seçecek olsaydım yine Kerem'i seçerdim. Tıpkı senin mecbur olmasan da Kerem'i seçeceğin gibi." İkimiz de küçük birer kahkaha attık. Doğruydu. Onunla hangi şartlar altında tanıştığımın benim için pek bir önemi yoktu. Kerem hayatınıza bir kere aldığınızda kolayca vaz geçemeyeceğiniz biriydi. Çok merhametli, eğlenceli ve düşünceliydi, kibar, sevgi dolu ve hırslıydı. Kerem hayattan isteyebileceğim her şeydi. Onu gerçekten çok seviyordum. 

Birkaç ayda geldiğimiz yol gerçekten çok şaşırtıcıydı ama onunla saniyeler yıllar gibi geçiyor, her birinde kocamın yen bir yanını görmekten mutlu oluyordum. Beni kendisine hayran bırakan bir yanı vardı. Hırsına hayrandım, zihninin delinmez duvarlarına, baskılara karşı duruşuna, doğruyu terk etmemesine hayrandım. Görmediğimi sandığı küçük anlarda beni seviş şekline hayrandım, gece üstümü örtmesine, benim için fazladan bir ceket taşımasına, sevdiğim için saçma diziler izlemesine, arkadaşlarını tek kelime şikayet etmeden benimle paylaşmasına, attığım her adımda arkamda durmasına aşıktım. Tek isteğim, ona gerçekten layık olabilmek, sevgisine hak ettiği şekilde karşılık verebilmekti. 

Annemin bizi evlendirdiği için pişmanlık duyduğunu en başından beri biliyordum ama yaşadığımız ataerkil sistemin içinde kendisine pek bir seçim hakkı verilmediğini de biliyordum. Onu suçlamıyordum. Kendi kendime üzülüp ağladığım günlerde bile annemi suçlamamıştım. Kocasını kaybetmiş, kardeşi ve iki kızıyla her şeye rağmen hayatta kalmaya çalışmış, elinden gelen bütün işlerde çalışmış birini suçlayamazdınız. 

Gülüşümüz durduğunda gözlerinden bir yaş süzüldü. Uzanıp ellerini yakaladım. "Şimdi, ikinci bir şansın var, güzel kızım. Kerem'i sevdiğini, onun da seni sevdiğini görebiliyorum. Kerem gölgen gibi Gökçe, sen nereye gidersen peşinde, sanki sana çekiliyormuş gibi. Onun gibi birini bulduğun için çok mutluyum. Baban...baban ve ben de öyleydik. İnsanlarla dolu bir odada gördüğüm ilk kişi hep o olurdu. Onu kaybettiğimde dünyam başıma yıkıldı, bir daha hiç ayağa kalkamam sanmıştım. Yalnız kaldığım için üzgün ve omuzlarıma yüklenen sorumluluk yüzünden yorgundum. Çok gençtim, Meryem ve seni yetiştirmek zordu ama her ikinizle de, olduğunuz kişiyle gurur duyuyorum. Seni çok seviyorum." 

"Ben de seni çok seviyorum. Seni hiçbir şey için suçlamıyorum. Bizim için hayatını bir kenarı koyduğunu biliyorum." Annem ellerimi sıktı. 

"Benim hayatım sizsiniz." benim de gözlerim dolmuştu. Makyajımı bozmamak için insan üstü bir çaba göstermem gerekecekti. Bir an sustu, "Hayat, Gökçe, seni hep zorluyor olabilir. Ama Kerem'le bu yolculuğa çıktığınızda, o zorlukların her biri birlikte aşılacak bir engel olacak. Onu kaybetmemeye çalış olur mu? Kavga edebilir, fikir ayrılıklarında bulunabilirsiniz ama günün sonunda, sen sadece sen, o da sadece o olmayacak. İki senedir evlisiniz ama bu günden sonra gerçekten 'siz' olacaksınız. Bunu kaybetmemeye çalışın. Her şey gönlünüzce olsun."

Bir süre hiç konuşmadık. Yavaşça anneme sarıldım, yanımda olması muhteşem hissettiriyordu. Bana beklemediğim, ihtiyacım olduğunu hissetmediğim bir konuşma yapmıştı ama iyi ki yapmıştı. Sarılmamızın ortasında kapı çalınca ayrılarak oraya döndük. Boğazımdaki yumruyu yutkunarak yok ettikten sonra anneme son bir kez gülümsedim. "Gelebilirsin."

"Böldüm mü?" Kerem kafasını uzatıp içeri girmekten çekiniyormuş gibi masum masum bakınca bu haline küçük bir kahkaha attım. Annem ve benim aramda gezdirdiği bakışları sesimle tamamen bana odaklandı, o da kocaman sırıttı. "Bölmedim bence," odaya tamamen girerek bana göz kırptıktan sonra anneme yöneldi. Tek kaşımı şaşkınlıkla kaldırarak ikiliyi izledim. "Semra teyzem, az önce duygusal bir konuşma yapılmış belli, hiç üstüne ekleyip ikinizi de ağlatmak istemem ama bir şeyi duy, için rahat etsin istiyorum. Gökçe," dedikten sonra bana kısa bir bakış atıp anneme geri döndü. "hayatımın ışığı. O olmadan her şey karanlıktan ibaret, onu gerekenden geç bulduğumun farkındayım ama kaybetmek gibi bir niyetim yok. Kızını çok seviyorum, onu kırmamak, üzmemek için de elimden gelen ne varsa yapacağım. Sana söz." 

"Biliyorum, oğlum." Annem Kerem'e sarılıp sırtını pat patladıktan sonra ayrıldıklarında sırıtarak bana baktı. "Kızım zaten onu üzersen kafanı patlatır, benlik bir durum yok." 

Üçümüz bir kez daha güldük. Haklılık payı yüksekti. Annem kapıyı arkasından kapatarak odadan çıkıp bizi yalnız bırakınca kedi gibi hemen Kerem'e sokuldum. Gün boyunca beraberdik ama ilk defa yalnız kalabilmiştik. Kerem kollarını belime sararak gelinliğimin izin verdiği kadar yakınlaştırdı vücutlarımızı. "Aman aman, özleştik mi?"

"Özleştik gibi sanki," Alaycı sözlerinin arkasındaki hissiyatı görebiliyordum ve hislerim doğruysa Kerem de anneminki gibi bir konuşma yapmaya yeltenecekti, ne var ki, ben hiç çekecek durumda değildim. Yoksa ağlayıp içimi dışıma çıkarırdım, düğün falan da yapamazdık. Yalandan kaşlarımı çattım. "sen niye çıkıp gittin bakayım yarım saat önce? Bunaldın mı benden yoksa? Evlenmek istemiyor musun Kerem bey?"

Kerem'in gözleri kocaman oldu, kafasını iki yana salladı. "Ne alakası var güzelim? Babamlar çağırıyor diye mecbur kaldım, yoksa senden tek adım uzakta bile duramıyorum biliyorsun." Öpmesi için yanağımı ona doğru uzatınca hemen dediğimi yaptı. 

"İyi, dua et ağzın iyi laf yapıyor." Kerem kıkırdadı. 

"Başka yerlerim de iyi çalışır." Bu sefer gözleri kocaman olan bendim. Acıtmayacak şekilde omzuna bir tane vurdum. 

"Sen yine raydan mı çıktın?" 

'Cık'ladı. "Aklımı başımdan almış olabilirsin ama." 

"Yine de, düşüncelerimizi kendimize saklayalım bence." dediğimde hafiften kızaran yanaklarımı hissedebiliyordum. 

"Niye? Utandın mı?" Kerem eğilip burnunu burnuma sürtünce gözlerimi, gözlerinin tam içine diktim. 

"Yani düğüne bu kadar masraf yaptık, bir aşamayı bitirmeden ötekine geçmeyelim diye dedim." Kerem dudaklarıma minicik bir öpücük kondurduktan sonra bir adım geriye çekilerek bana kolunu uzattı. 

"Hadi o zaman, birinci aşamayı çabucak başlayıp halledelim, sonra ikinciye geçelim." Ya beni kalpten götürecek, ya da sonunda kendisine ayak uydurmamı sağlayacaktı. Kıkırdayarak ayak uydurmayı tercih ettim, koluna girdim. 

"Halledelim bakalım." 

Yüzük / Kerem AktürkoğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin