Bölüm 4

3.6K 166 21
                                    

"Abla uyan, eniştem kahvaltı isterim diye tutturdu!" Akşam ortalama üzeri bir acemilikle kilitlemeyi unuttuğum kapımdan içeriye dalan Meryem ile uyanmıştım. Meryem kendini yatağıma attıktan sonra üzerimdeki örtüyü çekince de, söylediklerini görmezden gelme ihtimalim sıfırı vurmuş, gözlerimi açıp ona bakmak zorunda kalmıştım. "Valla yarım saattir uyanık abla, annem deli gibi sabahın köründe teyzemi de alıp pazara çıkınca ben de Kerem abiyle yalnız kaldım." Meryem uflayarak kafasını yastığıma koydu. "Son 15 dakikadır da buraya girmeye çekindiği için bana yalvarıyor seni uyandırayım diye. Kahvaltı istermiş. Sandviç yapayım dedim ama beyaz ekmek yemezmiş, omlet istiyorum diye tutturdu." Arsız tospa kardeşimi yarım saatte canından bezdirmişti demek ki. "Abla ben yapamıyorum ki omlet!"

"Ya öf Meryem ya," yatakta oturur pozisyona gelip gece uyurken at kuyruğumdan fırlamış saçlarımı topladım. Bir yandan da baş belamı kovabilmek için yeni yöntemler düşünüyordum. "ben gitsin diyorum, o daha çok eve çöküyor. Dün de zırladı zaten pilav yemem diye, şimdi de derdi beyaz ekmek miymiş?"

Meryem bana özür dilercesine gülümsediğinde devamı olduğunu anlayıp tek kaşımı kaldırdım. "Bir de, Gökçe yapsın yoksa yemem diyor."

"Zıkkım yesin!" Sinirle kendimi yataktan attığım gibi salona fırlamıştım. Meryem de arkamdan koşmuştu. Muhtemelen içimdeki cinayet potansiyelini hissetmişti, eniştesini koruyacaktı. "KEREM!"

İkili koltukta elinde telefonuyla oturan kocam sesimi duyunca neye uğradığını şaşırmış, ayağa fırlamıştı. Korkması iyiydi, karıdan korkmayan taş olurdu. "Gökçe?"

"Sen cidden arsızsın! İstenmediğin yerde kalıyorsun, sana sunulanı yemiyorsun bir de şart mı koşuyorsun? Derdin ne senin?" Meryem onun yanında bitmişti bile, ama endişelenmesine gerek yoktu, Kerem'i öldürmeyi düşünmüyordum. Şimdilik.

"Çok bir şey istemedim ki, karım kalksın omlet yapsın dedim sadece." Gözlerimi devirip içimden bir ya sabır çektikten sonra arkamı dönüp mutfağa ilerlemeye karar vermiştim. Gözüm duvardaki saate takılınca saatin sekiz buçuk olduğunu görmüştüm. Annemin bizi yalnız bırakmak için pazar planı kurduğunu tahmin edebiliyordum ama ne vardı azıcık daha dursaydı. Kerem'e omlet yapmak, onunla kavga etmekten çok daha kolaydı.

Dolaptan malzemeleri çıkarırken birinin de gelip masaya oturduğunu duydum. Adım seslerinin ağırlığını göz önüne alıp, Meryem'in ufak tefek olmasını da düşünürsek, kocam bana daha iyi eziyet edebilmek için peşimden gelmiş demekti bu. Ama ben onu görmezden gelmeye kararlıydım. Hızlıca ezbere bildiğim tarifi bir kapta karıştırdım. Beyefendi içine koyduğum una da mana bulmasın diye geçen ay diyet yapıcam diye tutturan canım teyzemin yulaf unundan eklemiştim omlete. Tavaya çok çok az yağ ekledikten sonrası kolaydı. İnce ince döktüğüm omletler 10 dakika içinde pişmişti. Dolaptan çıkardığım servis tabağının üzerine çatal bıçak fırlattıktan sonra on beş dakikadır ilk defa arkama dönmüş ve Kerem'in önüne koymuştum hazırladıklarımı. Omlet tabağını da kenara koyduğumda kapıdan çıkmaya niyetlenmiştim ama Kerem sabrımı sınamaya niyetliydi.

"Çay?"

"Su iç,"

"Çaysız kahvaltı mı olur ya?" Sırf ben kızayım diye yapmıyorsa ben de bir şey bilmiyordum.

"Kerem, benimle oynama istersen daha fazla hı? Sen zararlı çıkarsın." Başka bir şey demesine fırsat vermeden yanından geçip bahçeye çıktım. Kendimi salıncağımızın üzerine attığımda ise kahvaltısını bitirir bitirmez İstanbul'a gitmek üzere yapacağını bildiğim konuşmaya ne cevap vereceğimi düşünüyordum.

Dürüst olmak gerekirse İzmit'te kariyerimde ilerleyemeyeceğimin farkındaydım. Mütercim tercümanlık böyle bir yerde pek kişinin ihtiyaç duyacağı bir meslek değildi. Yıllar önce ingilizce aşkıma yenik düşmüş bir hevesle yazmıştım bu bölümü, okurken de İngilizceye ek olarak İspanyolca dersleri almıştım ama annemin şehir dışına gidemezsin baskısı yüzünden mezun olduğumdan beri iş bulamamıştım. Online birkaç işe başvurmuş olsam da hiçbiri geri dönüş yapmamıştı. Beş aydır boş boş evde dolanıyordum.

Kerem'in gelişi kötü bir sürprizdi evet ama bir an için boşanmak isteyeceğini düşünüp sevinmiştim. Sonuçta zoraki bir evlilikti bu. Benden boşanıyor olsaydı belki annemi çevre şehirlerden birine taşınmaya ikna edebilirdim. Babam öldüğünden beri bizi İzmit'e bağlayan bir şey kalmamıştı ne de olsa ama Kerem'in amacı çok farklıydı.

Kariyerini kurtarmak adına beni kullanmak pek onurlu bir plan olmayabilirdi ama elindeki son çare olmasaydı buraya geleceğini de düşünmüyordum. Yine de benden istediği, benim yapabileceğime inandığım bir şey değildi. Önceden ona karşı hiçbir şey hissetmiyordum, şimdi ise yüzünü gördüğümde hissettiğim tek şey sinirlerimin ne kadar bozulduğuydu. Nasıl onu seviyormuş gibi rol yapıp bir daha nikah yapabilirdim ki onunla?

"Karıcığım," kendisini yanıma bırakan Kerem'e hiç bakmadım ama sözlerine devam edeceğini düşündüğüm için dikkatim ondaydı. "omlet çok güzel olmuş, eline sağlık." Onu başımla onayladım. "Bak Gökçe," ciddiyet zamanı gelmişti demek ki. Başımı hafifçe ona çevirip gözlerine baktım. Dalga geçer gibi değil de sanki bir kutunun içine hapsedilmiş gibi bakıyordu. "Sana gerçekten ihtiyacım olmasaydı gelmezdim."

"Spesifik olarak bana ihtiyacın yok, nikah tazeleme ne kadar olay yaratacaksa boşanma da o kadar yaratmaz mı?" Bunu dün gece yatağımda dönüp dururken düşünmüştüm. Evli kalmaya devam etmemizin hiçbir sebebi yoktu. Kerem başını iki yana salladığında ise umut kırıntılarım yine etrafa savrulmuştu.

"Okan hocaya aynısını söyledim." Derin bir nefes alarak arkasına yaşlandı ve kafasını geriye atarak gökyüzünü izlemeye başladı. "Eğer geçmiş iki senedir arada bir de olsa birlikte görünseydik bunun etkisi olabileceğini ama bu şartlar altında boşanmamızın iki günden fazla konuşulmayacağını düşünüyor."

"Hocan magazinsel her şeye hakim bakıyorum. Sizi bırakıp bir program falan sunsa ya," alayla söylediğim şeye gülmesini beklemiyordum bu yüzden kısa kahkahası kulaklarımı doldurduğunda kendi gülüşüme engel olamamıştım.

"Bu öneriyi ona sunayım, Yunus'u da alsın yanına. Baya tutarlar." Tekrar gülümsemesi solarken başını bana doğru çevirdi. "Nolur benimle gel Gökçe, son şansım sensin."

Sesi o kadar muhtaç çıkmıştı ki bir kez daha sorsa kesin vicdanıma yenilip valiz hazırlamak için kalkardım yerimden ama bir daha sormadı. Ben de cevap vermedim. Sadece sırtımı salıncağa iyice dayayıp Kerem'in bizi yavaşça sallamasına izin verdim. 

Yüzük / Kerem AktürkoğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin