"Brandayı muşambayı yırttılar!" Salonda yankılanan müzik sesiyle kafamı elime yaslayarak Açelya'nın önüme dizdiği kuru pastalardan birine uzandım. Kendi düğününde kenarda oturmak pek çok insan için ideal bir durum olmasa da, ben benim yerime sahnenin tozunu attıran Yunus, Cenk ve İrfan Can üçlüsünden razıydım.
İlk dansımız kraliyet düğününden bir kare gibiyken şuan yoldan geçen birisi eminim ki bu lüks mekanda çalan oyun havalarına inanamazdı. Kerem'in milli takımdan arkadaşları düğünün başından beri oynuyorlardı ve maşallah neşelerinden hiçbir şey kaybetmemişlerdi. Tabi bunda Barış'ın fark etmediğimi sanarak elden ele dolaştırdığı içki bardaklarının etkisi büyüktü.
Kerem bile benden daha uzun süre dayanmış olmasına rağmen kendini ortadan çekmiş, akrabaları ziyaret etme bahanesiyle masa masa dolaşıyordu. "Şu koladan biraz daha koysana." Gelin masamda bana eşlik eden Melisa'ya bardağımı uzattığımda bana çok garip bir şey görmüş gibi baktı.
"Ya sen nasıl gelinsin? Oynasana, kocan da bir garip zaten." Başıyla işaret ettiği yerde Kerem'i büyük teyzemlerle fotoğraf çekilirken görünce güldüm. O kadınla benim tek kare fotoğrafım yoktu ama hayat işte Kerem'e nasip etmişti. "Salondaki bütün teyzelerle fotoğraf çekildi."
Göz devirerek içeriye elinde yeni bir şişeyle giren Barış'ı işaret ettim. "Barış'ın getirdiği içkileri görmezden geliyor, boş ver. Sen bana kola koy. Zaten salonda kola içen bir ben, bir de Kerem'in anneannesi kaldık." Gözlerim dans pistinin ortasında, Metehan Baltacı'yla bir o yana bir bu yana zıplayarak tepinen Meryem'e takılınca kaşlarımı çattım. Umarım düşündüğüm şey olmuyordu. Melisa kolamı doldururken şarkının değişmesiyle yavaşça aradan sıyrılıp Cenk Tosun'un içki bardağını kafaya diken Meryem'i kocaman olmuş gözlerle izledim. Kimsenin görmediğini sandığı bu hareketinden sonra oynayanların arasına tekrar karışınca boş bıraktığı bardağın başına gelen, kafası hafiften uçuk Cenk abi birkaç saniye şaşkınca bardağa baksa da omuz silkerek onun yanında, az önce İrfan abinin içtiğini gördüğüm bardağı dikti kafasına.
Yerimden birden ayaklanınca Melisa bana şaşkınca baktı. "Nereye?"
"Birisini fabrika ayarlarına döndüreceğim, gelirim şimdi."
"Aman gelme, git oyna! Ben de orkestraya diyeyim gelinin arkadaşlarını çağırsınlar. İçim bayıldı geldiğimden beri bu masaya çakıldım seninle." Kendi dediklerine kahkaha atınca ben de gülümseyerek kafamı salladım ama aklım Meryem'deydi. On beş yaşındaydı, Balkan içkiye başlama yaş ortalaması ve benim ilk biramı on dört yaşında tattığım düşünülürse, en azından bizim aile için, çok da büyük bir suç işlememişti. Ama Barış'ın getirdiği şişelerde biradan çok daha sert şeyler olduğuna emindim. Ayrıca, bu kadar akrabanın, kapıda bekleyen magazincilerin arasında kendini kaybetmemesini tercih ederdim.
Oynuyormuş gibi yaparak çemberin ortasına, Meryem'e yaklaşınca kolumu omzuna atarak onu kendime çektim. "Ablacım, sen kaçıncı bardağını içtin az önce?" Hemen kıpkırmızı kesilerek kafasını iki yana salladı.
"İçmedim ki!"
Gözlerimi kıstım, "Yalan söyleme, gördüm. Kızmıyorum zaten, kaç tane içtin?"
"Cenk abiye dört bardak koydular, ben bir tane bir de yarım olanı içtim. Bir de..." Kafasını öne eğerek bakışlarını kaçırdığında kendi başımı da eğerek onu takip ettim. "Mete verdi birkaç yudum. Ama ona da kızma! Çünkü bilmiyor Cenk abininkileri içtiğimi."
"Allah seni ne yapmasın! Kuduruk!" hafifçe kolunu cimcirdiğimde inleyerek geri kaçtı.
"Ya abla ya!"
"Sus," bir parmağımı yüzüne doğru salladım. "tek bir yudum daha içersen o bacaklarını kırarım."
"Anneme söyleme!"
Göz devirdim, "İçerken hiç düşündün mü anneni?" üzüldüğünü görünce dayanamayıp sırıtarak baktım ona. "Söylemiyorum," yüzü aydınlanınca parmağımı tekrar yüzüne salladım. "bu seferlik." Yakınımızda olduğunu fark ettiğim Metehan'ı kolundan yakalayarak önüme çektim. Sarışın şaşkınlıkla bana bakmıştı. "Bana bak, Meryem'i gözünün önünden ayırmıyorsun, ona içki de vermiyorsun daha fazla. Hatta kendin de içme! Sizinle uğraşmayacağım kendi düğünümde."
"Tamam yenge, kusura bakma" Metehan Meryem'in elini yakalayarak onu yiyeceklerin olduğu köşeye çekince ben de rahatlayarak derin bir nefes aldım. Muhtemelen şuan annemin ağzı kulaklarında, sevmediği akrabalarımıza kızım ünlü futbolcuyla evlendi, en mutlu benim kızım konuşması yapıp düşman çatlatıyordu. Deli panik teyzemin de bir yerlerde garsonları darladığından neredeyse emindim. Yine de, belli etmesem de çok eğleniyordum. Tüm sevdiklerimi bizim için bir araya gelmiş görmek çok güzeldi.
"Aşkım, oynamaya mı çıktın buraya bakınmaya mı?" Kerem, belime doladığı kollarıyla beraber kulağıma fısıldayınca hemen gülümseyerek kollarından ayrılmadan ona döndüm. Kerem bana göz kırptı. "Çaldırayım mı bir çifte telli, şöyle karşılıklı?"
"Bir göbek atmadığımız kaldı dimi?" dediğim sırada Yunus Kerem'in, Tuğçe de benim koluma yapışarak ikimize kocaman sırıttılar.
"Canım arkadaşım, derdiniz göbek atmak olsun. Biz söyledik bile." Dans pisti en yakın arkadaşlarımızla dolarken birden yeni başlayan müzikle gülerek Tuğçe'ye kafa salladım.
"Olur be!" Kerem'e dönüp göz kırptım. "Bulmuşum böyle kocayı, ben oynamayayım kim oynasın, dimi yani?" Kerem kafasını geriye atarak büyük bir kahkaha atınca Yunus da onun omzunu patpatladı. "Hem o kadar emek verdiniz, oynamayı öğreneyim diye, bakalım kapabilmiş miyim?"
Ben geldim!! Uzun bir aradan sonra bölüm size kesin kısa gelecek ama Kerem'e görücü usulü evlilik manifestlediğim gerçeğini atlatmam azıcık uzun sürdü. Elim gitmedi resmen yazmaya. Bunların da düğünü bitsin de ben öteki futbolcularla muhteşem manifestlerime devam edeyim.
Love you 💜
![](https://img.wattpad.com/cover/376755217-288-k576860.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüzük / Kerem Aktürkoğlu
FanfictionFutbolcu Kerem. Galatasaraylı Kerem. Mustafa amcanın torunu Kerem. Kocam Kerem. Gökçe Altun kendisini Kerem Aktürkoğlu ile evlenme dairesinde bulduğunda 20 yaşında, üniversite ikinci sınıf öğrencisiydi. Kerem'le daha öncesinde hiç konuşmamış, nik...