Bölüm 73

1.4K 139 19
                                        

Bir Hafta Sonra

"Kerem! İyi misin?" Ağzına kadar doldurduğum 'balayı' valizimin altında ezilmekte olan kocama koşarken bir yandan da bağırmama engel olamamıştım. Ona beni beklemesini, tek başına koymaya çalışmamasını söylemiştim ama sanırım o valizin ne kadar ağır olabileceğini hayal etmemişti. Hemen valizin bir köşesini yakalayarak Kerem'in ittirdiği yöne güç uygulayarak üstünden kalkmasını sağladım. Kocamla göz göze gelince gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmak zorunda kalmıştım. Kerem göz devirdikten sonra bana dudaklarını büzerek bakınca omuz silktim. "Dedim ama sana." 

Bu hayatta söylemeyi en çok sevdiğim cümle kesinlikle 'Ben söyledim.'di ve Kerem de sık sık söylememi sağlıyordu. Arada bir içine şapşal Barış'ın kaçtığını düşünmüyor değildim. Kerem ofladı, elinden destek alarak yerden kalkıp karşıma dikildi. 

"Ne bileyim karımın bana suikast düzenleyeceğini?" Yüzümü gıcık bir şekilde buruşturdum. 

"Ay aman, ilk İstanbul'a geldiğimizde de benzer bir konuşma yapmıştın. Yok seni öldürürmüşüm, yok suikastmış. Ben olmasam ölürdün bence sen, teşekkür et bence." parmağımla bir onu bir de kendimi işaret ettikten sonra teşekkürü gerçekten beklediğimi belirtmek için başımı dikleştirdim. Bir yandan da kafamı hafifçe sallayarak 'hadi söyle' mesajı veriyordum. 

"Aşkım?" Gözümü kısarak ona baktım, hiç hoşuma gitmeyecek bir şey söyleyecekmiş gibi sırıtıyordu. "Sen olmadan yirmi dört sene yaşadım ben?" 

Hıh'layarak kollarımı bağladıktan sonra sırtımı ona dönerek eve doğru ilerledim. "İyi! Bir yirmi dört sene daha yaşarsın o zaman! Çok iyisin ya bensiz."

Kerem hemen hızlı adımlarla önüme geçti, yüzüne bakmadan yana adımladığımda hamlemi taklit ederek oraya kaydı. Birkaç saniye ileri geri gittikten sonra sonunda pes ederek kafamı kaldırdım ve gözlerine baktım. Kerem'se uzanıp bağlı kollarımı çözdü, ellerini kolum boyunca kaydırarak parmaklarını benimkilere kitledi. "Kusura bakma, eksik söylemişim. Hatta yanlış." söyledikleri dikkatimi çektiği için çatık kaşlarımı çözüp merakla onu dinlemeye başladım. "Sensiz yirmi dört sene yaşadığımı sanmışım diyecektim." Uzanıp dudağıma minik bir öpücük kondurduktan sonra geri çekildiğinde kendimi başımla onunkini takip ederken bulmuştum. "Hayatıma girdiğinden beri sen olmadan nefesim kesilecekmiş gibi geliyor." 

Keyifle sırıttığımda yüzünü bana doğru iyice eğerek burunlarımızın çarpışmasına sebep oldu. "Ağzın da iyi laf yapıyor maşallah." 

"Maşallah," diye beni tekrarladıktan sonra bu sefer daha uzun bir öpücük için birleştirdi dudaklarımızı. Kerem'le geçirdiğim her gün ona daha fazla aşık olmadan duramıyordum. Aşkın bir limiti veya üst sınırı var mıydı bilmiyordum ama sanırım benim için yoktu. 

***

"Sıkıldım ben Kerem!" Manyak kocama Uludağ'a gidelim kayarız dememe rağmen, 'Olur mu öyle şey, balayı bu, Uludağ'a hep gideriz.' diyerek beni getirdiği Dubai'de aktivite kıtlığı çekiyordum resmen. Romantik akşam yemeği, yenildi. Etraftaki müzeler, gezildi. Yüz bin farklı alışveriş merkezi, görüldü. Alışveriş, yapıldı. Şehir turu, katılındı. Bitmişti işte. Uludağ'da olsak en azından Kerem'in kafasını kar topu yağmuruna tutabilirdim. Vizyonsuz veya gaddar değildim ama ruhum fakirdi sanırım. Uludağ ne kadar fakir işiyse artık. Kerem oflayarak kafasını geriye doğru atınca ben de koltukta ona doğru yaslanarak gömleğinin düğmeleriyle oynamaya başladım. 

Kerem'in takımdan üç hafta izni vardı. Lig arası geldiği ve evlendiğimiz için Okan hoca bana da o kadar izin verilmesini sağlamıştı. Bütün işleri Ersan abiye yıkarak görevden uzaklaşmak harikaydı. Kerem'le evli olmak da bir süredir yaşadığım peri masalının bir parasıydı ama herkesin bayıldığı Dubai beni etkilemeyi başaramamıştı maalesef. Kocaman gökdelenler, baktığım her yerde gördüğüm, gerçek olduğundan süphelendiğim altın kaplamalar başımı döndürüyordu.

Ben daha düz bir insandım. İlk dört gün eğlenmiş, geçtiğimiz üç günü ise Kerem ne yapalım derse ayak uydurarak geçirmiştim ama bugün sabahtan beri söyleniyordum. Kerem de sabır taşı gibi adamdı maşallah. Ben olsam kendime bu kadar uzun süre katlanmaz, 'Bir sus artık kadın!' derdim ama o çok iyi idare etmişti. Peygamber sabrı dedikleri buydu her halde. 

"Tamam aşkım, gidelim o zaman." dediğinde kafamı göğsünden kaldırarak parlayan gözlerle ona baktım. Bu halimi görünce anlıma bir öpücük kondurdu. "Bakma öyle, sen sıkıldıysan ben ne yapayım Dubai'yi." 

Kocaman gülümseyerek yanağına bir öpücük kondurduktan sonra geri çekildim. "Nereye gidelim?" 

"Burayı ben seçtim, seni pek çekmedi. İlk tercihin Uludağ'dı. İstersen dönebiliriz." dediğinde birkaç saniye bu fikir üstünde düşündüm. Her ne kadar bunu başta ben istesem de şimdi ulaşılabilir olunca çekiciliğini yitirmişti sanki? 

Cıkladım. Sonra aklıma gelen fikirle gözlerim kocaman oldu. "Aşkım!" Kerem kafasını meraklı bir şekilde iki yana salladı. "Bakü'ye gidelim mi?" 

"Bakü?" Kerem gözlerini birkaç kere şaşkınlıkla kırpıştırdığında hevesle kafamı salladım. Kıkırdamasına engel olamıyormuş gibi gülerken o da başını salladı. "Sürprizlerle dolusun gerçekten. Uludağ diyeceğine çok emindim oysaki." 

"İşte, sen fazla rahata alışma diye." 

"Öyle mi?" diyerek yanağımı öptükten sonra konuştu. "Senin olduğun her yerde çok rahatım ben, gidelim madem Bakü'ye." 

Fikir gelince kendimi tutamadım ya. Neyse alın hadi, bir gecede iki tane. 

Yüzük / Kerem AktürkoğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin