Elimdeki kola şişelerini orta sehpaya bırakarak kendimi ikili koltuğuma attım. İki gün önce, bizimkilerle yaptığımız, yapmaya çalıştığımız nikah hatıraları tekli koltuğun üzerinde, iki kutu halinde duruyordu. Onları oradan kaldırabilirdim ama üşeniyordum. Ayrıca yorgundum. Bütün günümü Torreira ve Mertens'in peşinde koşarak geçirmiş, iki farklı kanal için uzun röportajlar çevirmiştim. İşte geçirdiğim süre boyunca çevirmenliğe alışmış, spiker olma hayalimden vaz geçmiştim. Şuan ki işimi seviyordum ama bu beni yormadığı anlamına gelmiyordu kesinlikle. Televizyon kumandası her zamanki gibi benim koltuğumun kolunda, her an düşebilecek bir pozisyondaydı. Televizyonu açıp dizi kuşağında ne var diye bakarken 'Papatyam'ı zapladığım için kötü hissetsem de daha çok ilgimi çeken bir polisiye dizide durdum.
"Yeni mi bu?" Kerem kafasını çevirip gelen silah seslerine bakmıştı. Kaşlarını çatarak sorduğu soruyla omuz silktim.
"Ben ilk defa gördüm," kıpırdanarak koltuğumda daha rahat bir pozisyona geçerken kocam beni izlemiş, ben televizyona odaklanınca da telefonuna geri dönmüştü. Geçen ki maçlarını kazandıkları için sosyal medyada nadir görülen pozitif bir atmosfer vardı ve Kerem her ne kadar bakmadığını iddia etse de atılan her bir tweeti okuyordu. Ona hiç karışmadan on beş dakika boyunca diziye odaklandım. İki polis, bir suç örgütünü açığa çıkarabilmek için çift rolü yapıyorlardı. Beraber sahte düğün fotoğrafları çekildikten sonra bir de kuyumcuya gittikleri sahnede Kerem bir kez daha konuştu.
"Gökçe?"
"Hımm?"
"Sana yüzük alalım mı?" Heyecanla koltukta dikelip bana bakmasıyla kaşlarım havalandı. Bu da nereden gelmişti şimdi? Benim yüzüğüm vardı ya?
"Onu yıllar önce hallettin sanki hayatım?"
"Yok öyle değil," sesi ciddileşince ben de dikelerek ona doğru döndüm. Arada bir böyle olmayacak noktalara takılma huyu vardı. Bu sefer kafasını kurcalayan şeyi gerçekten merak etmiştim. Koltuğundan kalkarak yanıma oturdu. Sol elimi kendi eline alarak alyansımı ve tektaşımı inceledi. "tamam bunlar var, ama çok basit bunlar sanki? Yani ben bunları öylesine aldım. Annemle kuyumcuya girdik, seç dediklerinde de önüme gelen ilk şeyi işaret ettim işte." Duygusallaştığını anladığımda ses çıkarmadan onu dinlemeye devam ettim. "Ben sen daha özel bir şeye sahip ol istiyorum. Böyle üzerine düşünülmüş, senin de seveceğin bir şey. Böyle hiç içime sinmiyor."
"Aşkımm," diyerek kendimi ona doğru yaslamamı beklemiyor olsa da elimi tutmayan elini kaldırıp kolunu omzuma doladı. Elimi tutan elinde onun da alyansı vardı. Ellerimizi kaldırıp yüzüklerimizi görmemizi sağladım. "benim için zaten özel bu yüzükler. Onları çok seviyorum çünkü bizi birbirimize bağlıyorlar. Her yerde, her zaman, ayrıyken bile. Başka yüzük alsak bunlar gibi hissettirmeyecek ki, ben bu yüzüklerin geçmişini seviyorum."
Kerem'in kafa salladığını hissettim, başını benimkinin üzerine yasladı. "Geçmişleri pek iyiymiş gibi değil. Senden çok uzak kalmışım boş yere."
"Yani, dürüst olacağım," hafifçe sırıttım ama bunu görmediğini biliyordum. "başta hiç sevmiyordum bu yüzükleri. Böyle elimden alınan seçimlerimi hatırlattıkları için, sonra alışmaya başladım. Sonra bir baktım bir parçam haline gelmişler." kıkırdadım. "Banyoda bile çıkarınca boşluk hissediyorum. Seni göremeyince de boşluk hissediyorum ama en azından yüzüklerim yanımda. Senden geldikleri için çok seviyorum ben onları."
Kerem elimi tutup yüzüklerimin üstüne bir öpücük kondurdu. "Ben de seni seviyorum." Kafamı kaldırıp bu sefer sırıtışımı görmesine izin verdim.
"Ben seni seviyorum demedim ama, yüzükleri seviyorum dedim." kollarını belime dolayıp beni iyice kendisine çekerken o da sırıtıyordu.
"Öyle mi Gökçe Hanım?"
"Öyle Kerem Bey."
"Tamam," beni birden kendinden uzaklaştırıp kollarını bağladı. "hadi git o zaman, sevmiyorsun madem. Hiç oturma yanımda."
Güldükten sonra kollarımı boynuna dolayarak dibine girdim. Dudaklarımı kulağına yaklaştırdım. "Gidersem çok üzülürsün ama," yan yan bana baktığında yanağına bir öpücük kondurdum. "sonra kim öpecek seni," geçtiğimiz günlerde ilişkimizdeki bütün kilitleri kırmamızın verdiği rahatlıkla bir bacağımı üzerinden koltuğun öteki tarafına atarak dizlerine oturdum. Keyifli bakışlarını gizlemek için uzaklara baktı. Bense kollarımı sıkılaştırıp yüzlerimizi hizzaladım. "Kim sarılacak böyle?" kollarını çözerek belime sardı. "Ya da," dudağının kenarını öptüm. "kimi seveceksin?"
"Sadece seni." fısıldadıktan sonra dudağıma küçük bir öpücük kondurup geri çekilince kocaman gülümsedim.
"Ben de seni seviyorum, sadece seni," dudaklarımızı tekrar birleştirmek için eğildim. "en çok seni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüzük / Kerem Aktürkoğlu
FanfictionFutbolcu Kerem. Galatasaraylı Kerem. Mustafa amcanın torunu Kerem. Kocam Kerem. Gökçe Altun kendisini Kerem Aktürkoğlu ile evlenme dairesinde bulduğunda 20 yaşında, üniversite ikinci sınıf öğrencisiydi. Kerem'le daha öncesinde hiç konuşmamış, nik...