Bölüm 55

3.2K 232 19
                                    

Belime dolanan ellerle yemeği karıştırmayı bıraktım. Yunus ve Barış'la yaptığımız alışveriş görünümlü işkencem iki saat önce bitmiş, eve gel, aldıklarını yerleştir derken akşam yemeği ancak hazır olmuştu. Kaşığı kenarı koyarak Kerem'e doğru döndüğümde yüzünde muzip bir ifadeyle bana baktığını gördüm. Acaba yeni derdi neydi? "Buyurun beyefendi, tanışıyor muyuz?" 

"Yok, ben birisini arıyorum." diyerek minik oyunuma ayak uydurduğunda şaşırmış gibi baktım ona. 

"Buralarda tek ben varım oysaki, kime bakmıştınız?" Kerem sırıtarak dudaklarını yalayınca bakışlarım da oraya kaymıştı. Günlerdir onu istediğim vakit öpme ayrıcalığına sahip olsam da, hiç doyamıyor gibiydim. Birbirimiz olmadan geçirdiğimiz iki sene, boşluktan başka bir şey değildi gözümde. 

"Bir hanımefendi, bana söz vermişti, eve gidince seni öpeceğim diyerek ama iki saat oldu ben öpücük falan alamadım." duyduklarımla tıpkı ben de onun gibi sırıtarak kollarımı boynuna doladım, hafifçe parmak ucuna kalkarak boylarımızı eşitlemiştim. 

"Öyle mi yapmış?" Kerem kafasını sallayınca da daha fazla uzatmadan uzandım dudaklarına, o ise benim yolumu tamamlamamı bile beklememiş, hızla aramızdaki mesafeyi kapatmıştı. Onu öpmek çok güzeldi, dudaklarını aralayıp benimkileri oraya sıkıştırdığındaysa daha güzel. Kendi dudaklarımı da hafifçe açarak geçişine izin verdim. Kolları kalçamın altına doğru indi, tek bir hamlede beni kaldırarak döndü ve mutfak adasının üzerine oturttu. Hayatımda daha çekici başka bir hamle görmemiştim. 

Dudaklarımızı ayırıp kıkırdadığımda burunlarımız hala birbirine değiyordu. Kerem de gülümseyerek dudağımın kenarına bir öpücük kondurdu. Demek birisini gülüşünden öpmek böyle oluyordu. Sonra bir tane de çeneme, ve onun hemen altına... Öpücükleri boynuma doğru bir yol izlerken ben sırıtmamı durduramıyordum. Boynumu dişleyince inledim. Acımamış, aksine zevk vermişti. "Kerem!". Beni hiç umursamıyormuş gibi bütün ilgisini o noktaya yoğunlaştırınca ellerimi omzuna yerleştirmiştim. Benlik bir sıkıntı yoktu ama eğer iz bırakırsa yarın işte sonsuz bir dalgaya maruz kalacağımı da biliyordum. "Kerem," bu seferki kelimem, bir öncekinin aksine tam bir itiraz gibi değil de sanki devam etmesi için yalvarıyormuş gibi çıkınca irademe lanet ettim. Toparla kendini Gökçe! Kaleyi terk etme. 

"Söyle güzelim," fısıldamasının ardından kendisine başka bir nokta belirlemiş, önce hafifçe ısırmış sonra da emmeye başlamıştı. Dudaklarımı aralayarak konuşmaya çalıştığımda bir kez daha inledim. Kerem'se tüm bu çaresizliğimden, benim onun hamlelerinden aldığımdan daha çok zevk alıyormuş gibiydi. Gözlerim mutfakta dolanınca gördüğüm şeyle şoka uğrayıp anın etkisinden bir çırpıda sıyrılmam bir olmuştu. 

"Kerem, yemek!" Kerem panik dolu sesimin etkisiyle kafasını kaldırıp ocağa doğru döndü. Belime sarıldığında altını kapamayı unuttuğum tencere kaynarken kabarmış, ocağın her tarafına taşmıştı. "Of Kerem ya! Bir rahat durmuyorsun ki!" diye sitem ederek omuzlarındaki elimle onu ittirdim. Adadan atlayıp ocağa ilerlerken onun da benimle beraber hareket ettiğini hissedebiliyordum. Ocağın altını kapattıktan sonra yemeğin taşmayan kısmını yanda duran nihalenin üzerine bıraktım. Bir de bunu temizlemekle uğraşacaktım. Kocam aklımı başımdan almasaydı bunlar olmazdı. 

"Güzelim ben mi taşırdım yemeği?" diye masum bir ses tonuyla sorduğu sorusunu duyunca omuz silktim. "Ocak battı diye mi kızdın?" ona bakmadan kafa salladım. Fazladan iş yükünden nefret ederdim. "Derdin bu olsun, temizlenir ne olacak?" Kollarını tekrar belime dolayıp beni kendisine çevirince az önceki tavrımı bırakmamak için ciddi bir irade kontrolü yapmam gerekmişti. Kerem sırıtarak gözlerini boynumda gezdirdi, sonra da bir elini kaldırarak parmaklarını az önce öptüğü noktalara koydu sırayla. "Ama bunlardan o kadar kolay kurtulabilirmişsin gibi durmuyor." 

Yüzük / Kerem AktürkoğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin