Bölüm 15

3.2K 175 9
                                    

"Yenge gördün mü?" Beyin sarsıntısı yaşıyordum. Gerçekten başım dönüyordu ve yüksek sesli televizyonun sesi de zavallı kulaklarım için hiç iyi değildi. Kerem'e televizyonu ayarla dediğimde gidip içerden hoparlör getireceğini düşünmemiş ama üzerinde çok durmayarak umursamamıştım. Keşke öyle yapmasaymışım. Başta her şey normaldi, Yunus ve Barış içeriye ilk girdiklerinde anaokuluna yeni başlayan çocuklar gibi hiç görmedikleri bir yerdeymiş gibi bakınmışlar, Kerem'le ben onların getirdikleri yemeği, ton balıklı salata, yiyene kadar uslu uslu koltukta oturmuşlardı. Tam ikisinin aslında televizyonda gördüğümün aksine çok sakin insanlar olduklarını düşünecektim ki maç başlamıştı. 

Üçü birlikte tribünü eve getirmişlerdi. Kerem her ne kadar diğerlerinden sakin olsa da arkadaşlarını görünce kendini dağıtmış, onlarla beraber salonun ortasında koşturmaya başlamıştı. Muhteşem üçlü maçın ilk yarısı boyunca koltuktan koltuğa atlamış, marşlar söylemiş ve karşı takıma bol bol küfür etmişlerdi. Ben de, bana bulaşmadıkları için memnun bir şekilde, şaşırmış gözlerle onları izlemiştim. Kendi köşemde mutluydum, ta ki Atletico Madrid gol atıp da Barış beni gol sevincinin bir parçası haline getirmeye karar verene kadar. 

Ben daha ne olduğunu anlayamadan beni yakaladığı gibi omzuna atmış, etrafta daireler çizmeye başlamıştı. Benimse çığlık atmaktan boğazım yırtılmak üzereydi. "İndir beni, geri zekalı!" Sırtında tepiniyor, ayaklarımı canını yakacak bir şekilde karnına doğru vurmaya çalışıyordum ama bir faydası yoktu. "Barış! Düşüreceksin şimdi!" Allah'ım dinlemiyordu. Ters durmaktan bütün kan beynime nüfuz etmiş, yüzüm bağırmamın da etkisiyle yanıyordu. Göz ucuyla Yunus'un kucaklamasından kurtulmaya çalışan kocamı gördüğümde son bir umut ona seslendim. "KEREM! Kurtar beni!" 

Kerem'in Yunus'tan nasıl kurtulduğunu tam bilmiyordum ama sehpanın üzerindeki, yeni aldığım, cam tabaklarımdan birinin yere düşüp kırılma sesini duyduğumda onu bir şekilde savurduğunu anlamıştım. Birkaç saniye sonra da beni kol altlarımdan yakaladığı gibi Barış'ın sırtına tekmeyi basmış, ellerinin gevşemesini fırsat bilerek beni kaptığı gibi geri çekilmişti. Bu sırada ayağının yerdeki Yunus'un ayağına takılması ve kendimizi tekli koltukta bulmamız da işten değildi. O oturur pozisyonda altta kalırken ben de çuval gibi üstüne yığılmıştım. Kafalarımızın tokuşmasıyla ikimiz de inlemiştik. Kafamı kaldırıp henüz kalkacak kadar dengem olmasa da Kerem'in en azından kasıklarına değil de dizlerinin üstüne oturacak şekilde dikelmiştim. Saçlarımı nefes alabilmek için geriye atmış, Kerem'le göz göze gelmiştim. O da tıpkı benim gibi çok olmuştu. Ben yüzümün domates gibi olduğuna emindim ama onun da yanaklarının pembeleştiğini görmek içimi rahatlatmamış değildi. Bir saat önceki ben şu halimi görseydi, Barış ve Yunus'un bu eve adım atmaması için son nefesine kadar savaşırdı.

"Sırtımı kırdın, öküz!" Barış'ın bağırmasıyla bozulan göz temasımız sayesinde ayaklanabilmiştim. Kerem de hemen arkamdan kalkmış, beni hafifçe kenara iteleyerek beklemediğim bir hareketle Barış'ın kırıldığını iddia ettiği sırtına atlamıştı. 

"Karımı mı sakatlayacaksın, mal!" O ikisi tepinirken zarar görmemek için ayaklanan Yunus da bu sefer benim dibimde bitmişti. 

"Barış öküzdür biraz yenge, ama alışırsın merak etme." dediğinde benim gözlerim Kerem'i ikili koltuğa devirmeyi başaran Barış'ın üzerindeydi. Öküz olduğu belliydi de, bir taraflarını sakatlamazlardı inşallah. Yoksa Kerem'in anlata anlata bitiremediği Okan hocası onun başının etini yer, o da bana sarardı iyice. 

"Ya, bakacağız orasına artık." lafıma onların böyle olmasını beklemediğimi söyleyerek devam edecekken koltuktan, az önce kırılan tabağın olduğu yere düşen ikiliyi görmemle laflarım ağızıma tıkılmış oldu. "Bir yerinizi keseceksiniz!" 

Yüzük / Kerem AktürkoğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin