Bölüm 33

2.8K 159 6
                                    

Ellerim titriyor gözyaşlarım durmaksızın akıyordu. Ben bunu nasıl yapabilmiştim? Ambulans hemşiresi bileğimi dirseğimle beraber sararken ona bakamamıştım bile, acısını hissediyor ama algılayamıyor gibiydim. Göz yaşlarımın buğuladığı bakışlarım az önce çarptığım arabanın dağılmış kasasına takılı kalmıştı.

Kaza anından çıkamıyordum. Beynimde replay tuşu takılı kalmıştı da aynı saniyeleri tekrar tekrar yaşıyor gibiydim. Yolda gidiyordum, müzik açıktı, karşı taraftan gelen, olmaması gereken far ışığını görene kadar sıkıntı yoktu. Sonra her şey saniyeler içerisinde olmuştu. Direksiyonu zamanında kıramamış, çarpmanın etkisiyle savrulmuştum.

Bilincimi birkaç saniyeliğine kaybettiğimin farkındaydım. Başımdaki ve bileğimdeki ağrının da. Aklıma ilk gelen araba olmuştu. Kerem'in arabası. Antrenmandan sonra arkadaşlarıyla Berkan'ın evinde Fifa oynamaya gideceği için arabayı bana vermişti. Saat sekizi geçtiği ve bir an önce eve varmak istediğim için itiraz etmeden sürücü koltuğuna oturmuştum ben de. Ehliyetim vardı, Kerem'in arabası daha önce sürdüğüm arabalardan daha lüks olsa da ben iyi bir şöfördüm. Ama kaza yapmıştım. Polisi aramak aklımdan geçmemiş, kazayı gören birisi gelip kapımı açana kadar şokla yerimde oturmuştum.

Birkaç dakika sonra iki ambulans gelmiş, birisi bana çarpan minibüs şoförünü hastaneye götürürken diğeri başıma pansuman yapmak üzere benimle ilgilenmişti. Hemşirenin başımın kanadığını söylediğini hayal meyal duymuştum, beni teselli etmek amaçlı birkaç şey daha söylediğini de, ama gözyaşlarım kesilmemişti.

Polis memurlarından biri yanıma gelip arabanın ruhsat sahibini aramak zorunda olduklarını söylemiş, yakınlık derecemi sormuştu. Zorlukla eşiyim diyebilmiştim ama aramayın diye itiraz edememiştim. Nasıl kaza yapabilmiştim? Kerem'in arabasını mahvetmiştim. Bana çok kızacaktı, son derece de haklı olurdu. Telefon ekranı değildi bu, koskoca arabaydı. Son model, daha önce sürdüklerimden çok çok daha değerli bir araba. Duraksamaya uğrayan hıçkırıklarım geri geldiğinde kendimi çok daha kötü hissediyordum.

Polis Kerem'i arayalı on dakika geçmiş geçmemişti ki Barış'ın arabası yanımızda durdu. Görmüştüm çünkü gözlerimi alamadığım Kerem'in arabasının hemen yanında durmuştu. Kaput nasıl dağılmıştı öyle? Tamir olmayacak haldeydi.

Kerem arabadan inen ilk kişiydi, kendi etrafında dönerek bir tur atmış, arabasına bir saniyeden fazla vakit ayırmadan beni bulmuştu bakışları. O bana doğru koşarken kendimi zorlayarak ben de ayağa kalkıp indim ambulanstan. Çok bağıracak mıydı?

Bağırmadı. Sadece beni yakaladığı gibi kollarının arasına çekti. Sanki yıllar sonra kavuşmuş gibi sarıldı bana. "Gökçe? İyi misin?"

"Özür dilerim," titrek sesim o kadar zor çıkmıştı ki bir an duyamayacağından korkmuştum ama duydu. Beni daha sıkı sararken bir eli saçlarımı buldu.

"İyi misin? Nereni vurdun?" Özrümü görmezden gelmişti, çok mu kızmıştı? Beni kendinden biraz uzaklaştırarak yüzüme, vücudumun kalanına baktı. "Bileğini sarmışlar, acıyor mu?"

"Özür dilerim, Kerem. Ben...görmedim bile. Çok özür dilerim." Söylediği hiçbir şeyi duymuyor, ondan başka hiçbir şeyi görmüyordum. Yeni bir gözyaşı dalgası bedenimi istila ederken tek düşünebildiğim ne kadar üzgün olduğum ve beni affetmesini ne kadar çok istediğimdi.

"Şşş, tamam. Tamam yok bir şey, dileme özür." Saçlarımı yüzümden ittirerek gözyaşlarımı gördüğünde sanki kendi canı yanıyormuş gibi üzgün bakışlarla bana bakmıştı. O niye üzülüyordu, tüm suç benimdi işte. "Nolur iyiyim de güzelim ha? Çok acıyor mu?"

Acıyordu. Kafam çarpmanın etkisiyle zonkluyordu, hemşirenin pansuman yaptığı anlım da acıyordu. Bileğim kopmuş gibi hissediyordum ve boğazım ağlamaktan kurumuştu ama o tek bir 'tamam'ıyla üzerimdeki kocaman yükü kaldırmıştı. Kazadan beri ilk defa nefes aldığımı hissettim.

"İyiyim."

Yüzük / Kerem AktürkoğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin