"Yenge?" Kerem'in annesiyle olan konuşmadan sonra hemen nasıl dalabilmiştim bilmiyordum ama beni uyandıran şey, Yunus'un omzumu dürtmesiydi. Gözlerimi aralayıp ona baktığımı görünce de uyandırdığı için üzgünmüş gibi bir bakış attı. "Geldik, Kerem'e seslendim ama duymuyor. Ne kadar derin uyuyorsa. Yapışmış sana da koala gibi böyle. Sen uyandırırsın diye seni kaldırayım dedim." kafa sallayarak esnediğimde kıkırdadı. "Valla benim de uykum var, herkes otelde devam edecek uykusuna. Deli gibi bölündü zaten bu gece." diyerek yanımdan ayrıldığında resmi olarak Yunus'la ilk düzgün karşılaşmamızı yaşamıştık. Bunda benim yarı uykulu olmamın da etkisi vardı tabii.
"Kerem?" Bir elimi, beni belimden sarıp karnımın üstünde bekleyen elini çekmek için kullanabileceğimi düşünmüştüm ama Kerem, elimi yakaladığında bırakmayı reddetmişti. Kim bilirdi ki bunun uyurken bu kadar yapışık olacağını? Belim ağrımıştı zaten böyle uyumaktan. "Kerem, gelmişiz!"
"Hıhı, azcık daha."
"Yok azcık daha, kalk!" Omuzumu aşağı yukarı hareket ettirerek kafasını rahatsız edince başını kaldırmak zorunda kalmıştı. Yüzünde ceketimin armasının izinin kaldığını görünce kahkahama engel olamamıştım. "Ya Kerem, şu haline bak. Koala gibi bana yapıştığın için yüzünde ceketimin izi çıkmış." Dayanamayıp elimle yüzündeki ize değdiğimde o da ilk defa gözlerini açıp bana bakmıştı. "Çabuk da geçmez gibi duruyor, inince herkes görecek seni böyle."
Omuz silkerek elini belimden çekti ve telefonuna uzanarak saate baktı. "Of, daha altı buçukmuş saat ya. Uykum sürekli bölününce hiçbir şey anlamadım."
Ben de elimi yüzünden çekerek kendi telefonumu ve ne ara elime geçtiğini bilmediğim su şişemi alarak ayaklanmaya hazırlandım. "Tamam uyursun otelde daha, Yunus da öyle dedi zaten. Benim de her tarafım tutulmuş."
"Valla bana bir şey olmamış," diye kalkınca göz devirmiştim.
"Acaba neden?"
***
"Olmaz."
"Ne olmazı ya, bir de foyamızı ortaya mı çıkaralım sabah sabah?" Kerem odaya adımımızı atar atmaz ona çıkışmama karşılık alayla kaldırmıştı tek kaşını. Bu kata çıkana kadar sesimi çıkarmamış olmamın tek sebebi takımın içinde bulunduğumuz durumu bilmemesiydi ve Kerem'le yoldaki gereksiz samimiyetimizin üstüne bir de aynı odada kalamazdım. Okan hocadan da intikam almanın bir yolunu bulmam lazımdı. Her şeyin farkında olsa da, bizi aynı odaya teperken 'Sevenleri ayırmamak lazım.' diye sırıtmıştı. "Merak etme yemem seni." diyerek göz kırpınca da uflayarak köşedeki tekli koltuğa attım kendimi.
"Ondan pek emin olamıyorum artık,"
Valizleri köşeye bıraktıktan sonra bana döndü tekrar, "O niyeymiş?"
"Acaba uyumak ayağına otobüste tepeme çıktığın için olabilir mi?" dediğimdeyse beni şaşırtacak şekilde pembeleşmişti yanakları. Bu konuda tek kelime etmediğinde ben de kızarmaya başladığım için konuyu dağıttım hemen. "Uykum var benim, git kendine yatacak yer bul." koltuktan kalkarak yatağa doğru bir atmamla onun kendisini yatağın üstüne bırakması bir olmuştu. Ben şaşkın şaşkın onu izlerken utanmadan bir de yerleşmişti. "Kerem, ne yapıyorsun ya?" iki adımda yattığı tarafta belirip kolundan çekerek kaldırmaya çalıştım onu. "Kalk! Git! Yüzsüz!"
Bütün bu tepinişlerimin onun nezdinde bir karşılığının olmaması da ayrı üzmüştü beni. Çünkü onu sallamayı başarmış olsam da yerinden kaldırmaya hiç yaklaşamamıştım. Otelin diğer misafirlerini rahatsız etmemek adına çok bağıramıyordum da. "Kızım bir bırak!" Kolunu ellerimden çekiştirmeye başlayınca, bu tahmin etmediğim bir şey olduğu için de doğal olarak dengemi kaybedip üzerine düşüvermiştim. Kafalarımız tokuşmuştu, "Lan!"
Saniyelik kafa acım geçince hemen omuzlarından tutarak kendimi kaldırmaya yeltendim, bu sefer de beni yakalayıp salmayan oydu. "Kerem bırakır mısın?" yüzlerimizin yakınlığından dolayı fısıldayarak söylediğim şeyle donmuştu sanki. Kendimi gözlerine bakmaya zorlayınca benim de ondan aşağı kalır halim yoktu. Gözleri kahverengiydi ama başka bir renk olsalardı da fark etmezlerdi çünkü ben şuanda takılı bir şekilde gözlerinde boğulurken hiç önemi yoktu benim için.
"Bırakmam." konuşunca etkisi kırılır sanmıştım ama aksine, Kerem'in belimdeki elleri sıkılaşırken kendimi ona daha da yakın buldum. Şimdi burunlarımız değiyordu. Kalbimi duyuyor muydu? İki haftadır ona karşı tık etmeyen kalbim birden maratona çıkmıştı çünkü. Yüzümün kıpkırmızı yandığını hissediyordum, oysa hiç rahatsız bile olmamış gibi duruyordu. "Belki dün sorsan bırakırdım," diye devam ettiğindeyse kelimeleri algılamakta zorlanıyor, anladığım her biriyle de şaşkınlığıma şaşkınlık ekliyordum. "ama şuan bırakmam."
"U-uyku?" diyebildiğimdeyse bir transtan çıkmış gibi gözlerini kırpıştırmış, beklemediğim, tek bir hamlede beni kendisiyle beraber döndürüp yatağa çekmişti. Kafam yastıkla buluşunca dönüşün etkisiyle aldırım derin nefesi bırakabilmiştim. "Korktum," demiştim ama aslında başka şeyler söylemek, az önceki davranışını, sözlerini sorgulamak istiyordum. Hiç birini yapamadım, yutkunabildim sadece. Dilim bağlanmış, dizlerimin bağı çözülmüş gibiydi. Sanırım ondan etkilenmiştim. İlk defa birisinden böylesine etkilenmiştim.
"Boş ver," o da sanki daha fazla konuşmak ister gibiydi ama ben başımı sallayarak onaylayınca sustu. "uyu işte, boş ver."
Dediğini yaptım. Bütün itirazlarım duman olmuş uçmuştu çünkü. Belki uyanınca gelirlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüzük / Kerem Aktürkoğlu
FanfictionFutbolcu Kerem. Galatasaraylı Kerem. Mustafa amcanın torunu Kerem. Kocam Kerem. Gökçe Altun kendisini Kerem Aktürkoğlu ile evlenme dairesinde bulduğunda 20 yaşında, üniversite ikinci sınıf öğrencisiydi. Kerem'le daha öncesinde hiç konuşmamış, nik...