Bölüm 14

3K 172 7
                                    

Sanırım bayılmıştım. Kavga gürültü monteleyip yerleştirdiğimiz odamın mobilya işi bittikten sonra çöpleri dışarıya kendimi de duşa atmıştım ama sonraki iki saat beynimde kayıtlı değildi. Öyle ki, uyandığımda pijama üstüm yastığımın üzerinde, saç havlum da yerdeydi. Uyumadan önce ikisini de yapacak enerjim kalmamıştı. Odamın camından dışarı baktığımda kararan havadan muhtemelen yemek saatinin geldiğini çözebilmiştim. Üç gündür alıştığımız üzere Kerem'le hem akşam yemeğini, hem de kahvaltıyı beraber yiyorduk. Kahvaltıdan hemen sonra o kulübe gidiyor ben de ev işlerini halledip, iş başvurularımdan haber var mı diye maillerimi kontrol ediyordum. Bir hafta kadar bu şekilde ilerlemeye, geri dönüt alamazsam, üniversite başvurusu yapmaya karar vermiştim. Bugünse, dolap montelemekten akşam yemeği yapmaya vaktim kalmamıştı. Bana kalsa bir sandviç yer otururdum ama Kerem'in ne yapacağını bilmediğimden çıkıp bir ona bakmaya karar verdim. Pijamamın üzerini giyip saçlarımı da topladıktan sonra kapıya yaklaştığımda Kerem'in salondan gelen telefonunun sesini duymuştum. Bu sefer de telefonu sehpada bırakmamış olmasını dileyerek kapıyı açıp çıktığımda, Kerem de alt kata gelmiş, telefonu açarak koltuğa oturmuştu. 

Telefon dinlemek gibi bir huyum yoktu ama Kerem beni gördüğü gibi oturmam için tekli koltuğu işaret edince yanına oturmak zorunda kalmıştım. 

"Yeni uyandık oğlum, deli gibi yorulmuşum. - Ağzına ederim, Barış. Dolap taktık dedim ya. - Hayır, kardeşim, sadece dolap taktık. - Siz Yunus'la birlikte mi yatıp kalkıyorsunuz, ne işi var yine senin yanında? - Bilmem, sorayım." Karşı tarafın ne dediğini duyamadığım için söylediklerinden anlam çıkarmaya çalışmayı konuşmanın yarısında bırakmış, esneyerek etrafa bakınmaya başlamıştım. Işığı yaksak iyi olacaktı, göz gözü görmüyordu böyle. "Gökçe, Barış'la Yunus buraya gelmek istiyorlar, Atletico Madrid maçı varmış." 

Aman bana ne, ne istiyorlarsa yapsınlar. Kerem'in evinde arkadaşlarına gelme diyecek halim yoktu her halde. Aklıma gelen fikir gözlerimin parlamasına sebep olmuştu ama, "Akşam yemeği de getirsinler." 

Sözlerimle acıktığını yeni fark eden Kerem de hemen kafa sallamıştı. "Gelirken akşam yemeği de getirin bize. - Hayır canım, karım beni aç bırakmıyor. - Susar mısın güzel kardeşim? - Ya kes, bir yemek istedik, canını istemedik! - Kapa hadi kapa!" Kerem'in yükselen sesiyle telefonu kapamasını tek kaşım havada izlemiştim, o da bunu fark edince telefonunu yanına fırlatırken bana dönmüştü. 

"Gelmiyorlar mı?"

"Geliyorlar, geliyorlar. Üç gündür bahane üretmeye çalışıyor gelip seninle tanışmak için, ağzı kulaklarında ama benimle uğraşmadan da duramıyor iki gözümün çiçeği." demesiyle kafamı sallayıp kalktım. Işığı açarken de etrafa şöyle bir göz atmıştım. Kerem dün gece, ben sakin ve sessiz bir şekilde dizi izlemeye çalışırken kendi kendine yastıklarla şut çekme partisi yaptığı için hala dağınık olan yastıkları işaret ettim. 

"Madem maç izleyeceksiniz etrafı topla da televizyonu ayarla bari." dediğimde mutfağa yönelmiştim. "Seninkiler dokuz aylık doğdukları için damlamaları uzun sürmez." Bu gerçekle de birkaç gün önce kapının önüne gelip Kerem koşturarak çıkana kadar korna çalan Yunus'tan öğrenmiştim. Kendisini hiç görmesem de hiç çekinmeden komşularımızın uykusunu bölecek birisi olduğunu bilmek değerli bir bilgiydi bence.

"Tamam, anne." Kerem söylenerek kalkana kadar kapıda ona baktığım için, o da bu sözlerine göz devirdiğimi görmüştü ama umursamadan mutfağa girip kendime su doldurdum. "Bu arada," diye devam etti, duyayım diye yüksek sesle konuşuyordu. "sen gel dedin ama bu ikisinden rahatsız olmayasın?" 

"Aman ne olacak? Alt tarafı bir maç." Bunun üzerine Kerem de bir şeyler söylemişti ama onu duymamıştım. Önemli de değildi, zaten günün yarısını söylenerek geçiriyordu. 

Yüzük / Kerem AktürkoğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin