Bölüm 44

2.6K 152 3
                                    

"Karıcım!" Kerem'in aşırı dramatik girişine göz devirerek çorbayı karıştırmaya devam ettim. Bu gün Ersan Abi aktif tercümanlık yaptığı için bana birkaç belge çevirmekten başka bir iş düşmemişti. Belgeler erken bitince de tesiste boş boş dolanmanın bir manası olmadığı için Ersan abiye haber verip eve gelmiştim.  Bir haftadır Ersan Abi aktif tercümanlıkla, ben de dosya işleriyle uğraşıyor erken çıkıyordum. Bu erken çıkmalarım çoğunlukla Tuğçe ile yaptığım nikah alışverişi gezilerine dönüşse de bu gün kendime bir nefes alma fırsatı vermiş, eve gelmiştim. "Ne yapıyorsun?" 

Kerem genelde beni mutfakta gördüğünde, ne yaptığıma bile bakmadan kapıdan bir 'eline sağlık' fısıldar, spor kıyafetlerini değiştirmek için odasına çıkardı. Bu yüzde bu sorusunun arkasından başka bir şey çıkacağını hissetmiş, çorbanın altını kapatarak kapıya doğru dönmüştüm. "Çorba yaptım, bir de tavuk patates, fırında." dediğimde kafasını sallayarak onayladı. 

"Eline sağlık," bu sefer kafamı sallayarak onaylama sırası bendeydi. Kerem yerinde hafifçe kıpraştıktan sonra bana bakmaya çekiniyormuş gibi etrafı incelediğinde tek kaşımı kaldırarak şüpheyle baktım ona. 

"Bir şey mi oldu?" 

"Yani oldu denemez de," göz göze geldiğimizde mahcupça gülümsedi. "olmak üzere gibi daha çok?" 

Aklıma geçen sefer Barış'ların bizim eve düzenlediği akşam oturması etkinliği gelince gözlerim kocaman oldu. "Ay hayır ya, bari bu akşam tepişmeden dursaydık. Barış'la Yunus'un evi yok mu? Bir de Berkan'ı da takmışlar peşlerine geçen sefer." diye sızlandığımda Kerem'in başını iki yana salladığını görüp daha uzatabileceğim şikayetlerime bir dur durak verdim. 

"Onlar gelmiyor, bu hafta gelemezler muhtemelen hiçbir gün." 

"E kim o zaman?" sabrımı sınamaya çalışıyorsa başarıyordu. Son bir haftadır ilk kez bu kadar yakındım onunla kavga etmeye çünkü. 

"Valla haberim yoktu," dedi, mutfağa doğru bir adım attı, ben de kafamı sallayarak ona doğru adımladım. "az önce aradılar. Çoktan yola çıkmışlar." 

"Kereem," 

"Annemler geliyor!" tek nefeste söylediği şeyi algılamak için iki saniye verdim kendime. Anneleri geliyordu. Yani Filiz teyze, Ömer amca ve Reyyan geliyordu. Abilerinin işi gücü bırakıp geleceğini düşünmüyordum çünkü. Asıl sorunun gelmeleri olmadığını biliyordum, çünkü Kerem beni azıcık tanıdıysa buna ses çıkarmayacağımı bilirdi. Onu bu kadar geren başka bir şey olmalıydı. "İki saate gelmiş olurlar. Şey," 

"Ay ne olur taksit taksit anlatma şunu, başımı ağrıtacaksın. Söyle ne söyleyeceksen sen de kurtul ben de." diyerek göz devirdiğimde devam etti.

"Annem misafir odasında biz kalırız, Reyyan da küçük odada kalır bir şey olmaz deyince ses çıkaramadım. Yani," küçük oda üst katta, Kerem'in odasının yanında oyun konsolunun, ses sisteminin ve üçlü bir koltuğun durduğu odaydı, Reyyan'ın orada kalmasında hiçbir sıkıntı yoktu ama bizim misafir odamız yoktu ki? 

"Hangi misafir odası?" diye sorguladığımda Kerem birkaç saniye öylece, anlamamı bekler gibi baktı bana. Onunla göz temasımız sürdükçe ben de anladım zaten ne demeye çalıştığını. "Benim odam? Benim odam! Annene benim odamda kalmasını mı söyledin?" diye birden yükselince Kerem irkilerek bir adım geri kaçtı. 

"Valla ben demedim," kafasını hızlıca iki yana sallayarak reddetti. Bu sırada ben de fırının kapağında asılı el havlusunu yakalamış ona doğru savurmaya hazırlanıyordum. "kendisi dedi."

Havluyla üstüne yürüyerek koluna bir tane geçirdim, kaçmıyor, yüzünü koruyordu sadece. "Sen de tamam demişsin!"

"Ne yapsaydım? Anne biz size hiç söylemedik ama bir buçuk aydır sadece evcilik oynuyoruz, hala gerçekten evli gibi değiliz. Gökçe'nin odası orası, orada kalamazsınız mı deseydim?" dediğinde havlu saldırıma ara verip dudaklarımı büzdüm. Haklıydı. "Sen de demedin annene ayrı yatıyoruz diye." 

"Çok büyük bir detay çünkü!" diye alaycı bir şekilde itiraz ettim. 

Kerem tek kaşını kaldırdı, "O zaman sorun yok?"

Elimi iki yana açarak havluyu tezgahın üstüne fırlattım, kocama da gıcıkça gülümsedim. "Olsa da yok, olan olmuş zaten." 

"Haklıyım yani?" yanından geçip mutfaktan çıktığımda annesini takip eden kayıp ördek yavrusu gibi peşime takılmıştı ama muzipliğinden de vaz geçmiyordu. 

"Haklısın demedim, hemen kendine pay çıkar." diyerek göz devirip odamın kapısını açtım, içeriye girmek, yalnız kalmak istediğimi düşünmüş olacak ki kapının oraya kadar gelip arkasını döndü. Bense gitmesine izin verecek değildim. Eline yapıştığım gibi şaşkınlığından faydalanarak onu içeri çektim. "Öyle kolay kaçamazsın hayatım," 

"Ne yapıcaz ki?" 

"Minareyi çalmışsın, kılıf uydurucaz." dolabımın kapaklarını sonuna kadar açıp kıyafetleri yatağımın üzerine atmaya başladım. Eğer Filiz teyze bu kıyafetleri burada görseydi kesin bir şeyler karıştırdığımızı anlardı. 

Yüzük / Kerem AktürkoğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin