Bu saklanan şey her neyse öğrenmeden ölmek istemiyordum. Emir gelene kadar karşımda ki yatağa boş gözlerle baktım. Öylece hiçbir şey yapmadan oturunca hayattan kopuyordum. Sanki bir boşluktaymışım gibi. Geçmiş anılarımı düşünme fırsatı yakalıyordum. Yaklaşık yirmi dakika öylece oturdum. Kapı açıldı. Kafamı o tarafa çevirdim, Emir'i gördüm. Elinde yedek anahtarı vardı. İlk günden kullanmaya başlamıştı. Kapıyı kapatıp elindekilerle beraber mutfağa girdi. Ben de yataktan kalkarak mutfağa girdim. Yemekleri poşetten çıkarıp masaya koyuyordu. Ben de ona yardım edip masaya oturduk. Plastik kabı açtım, çorba vardı. Diğer plastik kapları da açtım. Bu akşamın menüsü: domates çorbası, pirinç pilavı, patetes yemeği ve salata. Bugün tok bir sekilde yatacağım için mutluydum. Sessiz bir şekilde yemeğimizi yedik. Emir hiçbir şey demiyordu. Benimle tanıştığı ilk dakikadan itibaren konuşan biri için bu sessizlik hiçte hayrı alamet değildi. Yemeğimiz bitince plastik kapları çöpe attık. Emir tekrar masaya oturunca ben de oturdum.
"Bugün kantin de bir duyuru yapıldı."dedi Emir. Birden konuya girmesi beni şaşırtmıştı. Devam etti.
"Bizim okul bir pikniğe gidecekmiş ama okulda nöbetçi öğrenciler bırakılacakmış 10 tane."dedi. Derin bir iç çekip devam etti
"Bunlardan birisi de sensin."dedi. Bu tesadüf olmayacak kadar garip bir durumdu. Sevinmeli miydim, üzülmeli mi kararsız kaldım. Bana tuhaf davranan öğrencilerin olmaması işime gelirdi.
"Ne zaman gideceksiniz?"dedim. Bakışlarını masadan kaldırmayarak benimle konuşmaya devam etti.
"Yarın gidiyoruz. Bir hafta sonra geri dönecekmişiz."dedi. Bu uzun bir süreydi. Ben tek başıma sıkılırdım. Aslında bu benim alışık olduğum bir durumdu, sürekli yalnızdım. Beynime bir sürü soru doluştu. Neden beni seçmişlerdi mesela.
"Öğrencileri neye göre seçiyorlarmış."dedim.
"Kurayla seçtiklerini söylediler."dedi. Bütün paronayaklığım gitmişti. Bu okulda normal bir şeyle karşılaşabilmiştim. Kafamı tamam anlamında salladım, o görmese bile. Birden ayağa kalktı
"Ben gideyim artık."dedi. Birden bire bana soğuk davranmaya başlamıştı. Kantinde başka şeylerde mi olmuştu? Emir mutfaktan çıkıp yatak odasına girdi. Ben de onun peşinden gittim. Bana döndü
"Artık rahat bir hafta geçireceksin hani şu sinir bozucu arkadaşlar olmuyacak okulda."dedi. Kapıyı açtı.
"Ama sen yine de bir şeye karışmamaya çalış tamam mı?"dedi.
"Tamam ama son bir kez bir şey sorabilir miyim?"dedim. Bana baygın bir bakış attı
"Peki sor ama cevaplamayabilirim."dedi. Cevaplanmayacak sorulardan sormayacaktım zaten.
"Neden birden bire bana soğuk davranmaya başladın? Kantin de bir şey mi oldu?" dedim.
"İyı akşamlar."diyip kapıyı kapattı. Bu da cevaplanmıyordu. Bu kadar da fazla olmuştu ama. Burası bir okuldu ama burada bir devlet sırrı haline getirilmiş bir şey vardı. Bunu benden başka herkes biliyordu. Ama artık öğrenme vakti gelmişti. Bu gece o ormana gidecektim. Dolaba yöneldim. siyah kıyafetler aradım ve buldum. Siyah pantalon, siyah kapşonlu bir hırka, siyah bir tişört. Saçlarımı at kuyruğu yaptım. Dolabımdan siyah bir spor ayakkabıyı çıkarıp giydim. Kendimi filmlerdeki ajanlar gibi hissettim. Masanın üstündeki telefonumu aldım. Saat 19:34'tü. Saat sekizden sonra dışarı çıkma yasağı vardı. Yarım saat kadar beklemek zorundaydım. Bu zaman dilimi içerisinde nasıl okuldan çıkacağımı düşündüm. Nöbetçi öğretmenler vardı içeride. Onlara yakalanmadan çıkmanın imkanı yoktu. Peki direkt dışarıya atlasam. Pencerenin yanına gittim. Pencereyi açtım. Mesafe atlanacak kadar yakın değildi ama duvardaki diğer pencerelerin girintileriyle aşağı inebilirdim. Ama duvarın kenarındaki güvenlik kamerası bütün planlarımı suya düşürdü. Mutfaktaki pencerede belki yoktur diye düşündüm. Bulunduğum pencereyi kapatarak perdeyi çektim. Mutfağa gittim. Pencereyi açıp aşağıya baktım. Tahminim doğruydu. Burası bahçenin arka tarafına bakıyordu burada kamera yoktu. Bütün planlarım tekrar aklımda yer aldı. Bütün her şey hazırdı. Ama Emir. O hiç beklenmedik zaman da gelebilirdi beni kontrol etmek için. Yatak odasına geçtim. Masanın üstündeki anahtarı alıp kapıyı kilitledim. Kapıyı yine de açabilirdi bu yüzden anahtarı kilidin üstünde bıraktım. Bu sefer girmesi imkansızdı. Masanın üstündeki telefonumu alıp cebime koydum. Tekrar mutfağa girdim. Pencerenin yanına gidip beklemeye başladım. Yasağın başladığına dair müdür anons yapardı. Bir kaç dakika sonra beklediğim anonsu duydum.
"Sevgili öğrenciler şimdiden itibaren dışarı çıkma yasağımız başlamıştır. Eğer çıkan olursa disiplin cezası uygulanacaktır."dedi müdür. Şimdiye kadar hiç disiplin cezası almamıştım. Ama bunu yapmam için resmen zorlanmıştım. Bu gece o ormana gidecektim artık geri dönüşü yoktu. Derin bir nefes aldım ve pencereye çıktım. Ayağımı pencerenin diğer kenarına geçirdim. Dengemi sağlayınca diğer ayağımı da geçirdim. Pencereyi açık bırakmam gerekiyordu. Yoksa içeri giremezdim. Alt kattaki pencerenin girintisine bastım. Beyaz bir mermerden oluşuyordu. Sağlam olduğuna inandıktan sonra ağırlığımı verdim. Diğer ayağımı da mermerin üstüne yerleştirdim. Mermerin boyutu iyiydi:geniş ve uzun. Alt kattaki mutfakta ışık yanmıyordu. Yemeklerini yemekhane de yedikleri için mutfağa girmeye gerek duymamışlardır. Eğildim ve pencerenin alt kısmındaki meremere ayağımla bastım. Burası da sağlam gözüküyordu. Diğer ayağımı da buraya yerleştirdim. Ama bu sefer biraz çabalamıştım. Pencere büyüktü. Diğer ayağınla basayım derken bir ara dengemi kaybeder gibi oldum. Diğer pencereyi de geçersem artık atlanabilecek bir mesafe kalıyordu. Hiç beklemeden bacağımı alttaki mermere sallandırdım. Uygun yeri bulunca ağırlığımı verdim. Diğer bacağımı da sallandırıp mermere koyunca bu işin büyük bir bölümü bitmişti. Buradaki pencerenin de ışığı yanmıyordu. Eğildim ve pencerenin altındaki mermere uzanmak için bacağımı uzattım. Sonunda ayağım mermere değince diğer bacağımıda mermere yerleştirdim. Aşağıya baktım. Mesafe kısaydı, atlayabilirdim. Bunları düşünürken birden ışık yandı. Neye uğradığımı şaşırdım. Refleks olarak kendimi aşağıya attım. Ayak bileğimi inciltmiştim. Belki beni görmüstür korkusuyla ayağa kalkarak duvara yapıştım. Etraf siyahtı ben de siyah giyinmiştim beni görmesi zordu. Zaten pencerenin açısıda beni görmek için uygun değildi. Ama o ışık kapanana kadar bekledim. Sonunda ışık kapanınca derin bir nefes aldım. Acaba geri mi dönseydim? Hayır eğer bunu yaparsam kendimi asla affetmezdim. Benden sakladıkları şeyi bulacaktım. Duvara sürtüne sürtüne bahçenin sonuna gittim. Kısa bir duvar vardı. Girintili çıkıntılı olması tırmanmamı kolaylaştırmıştı. Duvardan diğer tarafa atladım. Bileğimin acısını o an hissettim. Bunu umursamayacaktım. Önümde bugün Emir'le beraber geçtiğimiz patika yol vardı. Bu yolu takip etmem yeterliydi. Sendeleyerek de yavaş da olsa yürüdüm. Ormana yaklaştıkça hava soğuyordu. Hırkamın fermuarını çektim ve kapşonunu kafama geçirdim. Bu beni soğuktan biraz da olsa korumuştu. Etraf karanlıktı. Ayın ışığı etrafı grimsi bir tona bürüyordu. Ama arklardaki ağaçlar sanki bir şeyi saklamak için kapkaranlıktı. Küçüklüğümden beri karanlıktan korkardım. Hala da korkuyordum. Sanki karanlığın içinden bana saldıracak yaratıklar çıkacakmış gibi gelirdi. Bu gece bu yaptığım inanılmaz bir şeydi. Korku filmlerinde hep karanlık bir oda olurdu ve karakterde o odaya girerdi. Ben asla girmezdim o odaya diye içimden geçiridim. Ama insan zorunda olunca asla dedikleri şeyleri bile yapıyormuş. Ormana gelmiştim. Sabah buranın sonbahar da büründüğü güzelliği hayal ederken sanki şu an lanetli bir ormandaydım. Etraf sessizdi. Bu sessizlik kabusumu hatırlattı. Hayır bunları düşünerek kendimi daha da korkutmamalıydım. Adım attıkça buradan gitmek istiyordum. Saçma bir inat yüzünden buradaydım. Öğrenmesem ne olurdu ki sanki. İşte ben ve aptallığım. Demek buraya kadar geldik öğrenmeden de gidemezdim. Ormanın içine girdim. Bir yandan da geldiğim yerleri ezberliyordum eğer kaybolursam işim biterdi. Bir kurt uluması kalbimin yerinden fırlayacak kadar atmasına neden oldu. Hemen yanımdaki ağaca tırmandım. Emir'le sadece dalga geçiyordum burada bir kurt filan mı olacak diye meğer varmış. Bu çok saçma ve tehlikeliydi. Hızla ağacın en üstteki dallarına tırmanıyordum. Dallar beni taşıyamıcak kadar inceldiğinde tırmanmayı bıraktım. Sessiz bir şekilde beklemeye başladım. Bir kaç dakika geçmişti artık umudumu kesmek üzereydim. Bir kurt uluması daha duydum. Ardından bir şeyin ormanda gezindiğini anladım. Ama normal ayak sesleri değildi. Daha büyük bir şeydi. Bir insan olamazdı. O şeyi merak ediyordum. İyice aşağı eğildim ve etrafı incelemeye başladım. Etrafın karanlık olması görmemi zorlaştırıyordu. Ama aşağıda kocaman ayı gibi bir şey gördüm. Pek net gözükmüyordu ama büyük tüylü bir hayvana benziyordu. Çok büyüktü bir ayı ya da kurt olamayacak kadar büyük. Ben yanımdaki dala iyice sarıldım. Ses çıkarırsam o beni kesinlikle görürdü. Hiç hareket etmemeye çalıştım. Bir ara nefes almasam mı düşündüm. O hayvan benim bulunduğum ağaca doğru yaklaşıyordu. Alnımdan soğuk terler akmaya başladı. Artık vücudum kaskatı olmuştu, istesem bile hareket edemiyordum. Ara sıra ayın ışığı o hayvanın yüzüne yansıyordu. Gördüğüm kadarıyla yüzü bir kurta benziyordu ama çok büyüktü. Bu kadar büyük bir kurt olmadığına emindim. Sonunda benim bulunduğum ağaca doğru yaklaştı. Hayvanın yüzüme ayın ışığı vurunca kanım dondu. Ağzında bir insan vardı. Dişlerini insana geçirmiş, kanlar akıyordu. Eğer yakalanırsam benim sonumda böyle olacaktı. Kalbim o kadar hızlı ve gürültülü atıyordu ki hayvan duyacak diye korktum. Sakinleşmeye çalıştım tabi ne kadar mümkün olursa. Benim bulunduğum ağaca gelince durdu ve ağzındakini yere bıraktı. Ayın ışığı büsbütün aşağıda yaşananları gözler önüne seriyordu. İnsana baktım heryeri kan içindeydi. Bir erkekti. Burada ne işi vardı ki. Sanırım ölmüştü rengi bembeyazdı. O hayvan cesedin önüne geçti ve cesedin boynuna bir pençe attı. Pençeyi attığı an cesedin kafası vücudundan ayrıldı. Bu tür şeyler ancak filmlerde olurdu. Şu an bir cinayete tanık olmuştum. Cesedin boğazındaki damarlardan etrafa fışkıran kanlar etrafa siyah rengini alarak saçılıyordu. Vücudum şok geçiriyordu. Kulaklarım uğulduyordu gözüm sadece yerde yatan cesedi görüyordu. Yanımdaki dalı saran parmaklarım birbirine kenetlenmişti açamıyordum. Gözümden istemsiz bir şekilde bir kaç damla yaş döküldü. Hayvan ağaçtan uzaklaşmaya başlamıştı. Bir kaç dakika öylece cesede baktım. Boğazından fışkıran kanlar sonu bulmuştu. Vücudan ayrılan kafa yan dönmüş bir şekilde ormana bakıyordu ve gözleri açıktı. Ormandan sesler gelmeyince hayvanın gittiğini anladım. Açıkçası hareket etmeye korktum. O hayvan tekrar gelebilirdi ve ben de böyle vahşice öldürülebilirdim. Ölmek kelimesinin kullanıldığı bir cümleyi kurduğumda yaşadığım hayat gözlerimin önüne geldi. Ailemle güzel anılarım yoktu. Babam ölmeden önce işi gereği hep yurtdışına giderdi, onu çok az görürdüm. Geldiği zamanlarda da benimle geçirecek vakit bulamazdı. Her ne kadar sıkıcı bir hayatım olsa da ya da ben ölünce arkamdan ağlıyacak kimse olmasa bile şu an ölmek istemiyordum. Ben hayattan daha umudumu kesmemiştim. Belki birgün ben de diğer insanlar gibi mutlu olurdum. Belki hayat bana da gülerdi. Aşağıdaki cesede baktım. Acaba onun da böyle umutları, hayalleri var mıydı? Tabi ki her insan gibi vardı. Peki neden bu ormana gelmişti. Yoksa o da benim gibi bu okulun sırrını öğrenmek için mi gelmişti ormana? Ondan cevap bekler gibi suratına baktım. Onun o soluk suratını inceledim. Dakikalar geçtikçe ten rengi daha da beyazlıyordu sanki. Gözlerini donuktu. Karanlıkta gözleri simsiyah gözüküyordu. Ormanda bir şey izliyor gibiydi, bir noktaya sabitlenmişti. Kafam döndü. Bu şeyler normal değildi. Vücudundan ayrı bir kafa... Aşağıda kanlar içinde yatan bir ceset... Midem bulanmaya başlamıştı. Akşam yemeğini keşke yemeseydim. Artık o hayvanın gittiğine emin olduktan sonra ağaçtan inmeye başladım. Uzun süre hareket etmediği için bacaklarım uyuşmuştu. Sanki binlerce iğne bacağıma saplanıyormuş gibiydi. Hareket ettikçe iğneler daha derine saplanırmış gibi acı veriyordu. Şu an tek derdim buradan ayrılmaktı bu yüzden acıyı önemsemeden ayağa kalktım. Ellerimin kilidi açılmıştı sonunda. Ellerimle tuttuğum dalı bıraktım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLOODY MARY
VampireHayattan umudunu kesmiş bir genç kız. Kendini olmayacak hayallerle oyalarken annesinin müdahelesiyle kendini olağanüstü canlıların arasında buluyor. Yine korkaklık yapıp saklanacak mı yoksa her şeye inat hayatta kalmayı başarabilecek mi? Henüz hiçbi...