Yumuşak bir yatakta olduğumu hissediyordum. Uzun zamandır hayalini kurduğum güzel bir uykuydu. Gözlerimi açarsam yine o hastane odasında olmaktan korkuyordum. Ve yine ölümle burun buruna olmaktan. Artık böyle bir şey yoktu. Herkes güvendeydi. Filmlerdeki kurtarıcı gerekeni yapmıştı. Göz kapaklarımı araladım. Büyük geniş bir odadaydım. Gül kurusu renginde bir yataktaydım. Perdelerde gül kurusuydu, karşımdaki duvara dayalı olan dolap ise beyazdı. Yanımda da beyaz renkli bir masa vardı. İçeriden sesler geliyordu. Gülümsedim ve kendimi tekrar yatağa yattım. Yattığım an kapı açıldı. Kafamı o tarafa çevirdim. Güney'di. Gülümsüyordu. Ben de ona gülümsedim. Gelip yatağın kenarına oturdu. Ben de yatakta doğruldum. Elini alnıma koydu
"Çok daha iyi gözüküyorsun. Ateşinde düşmüş."dedi. Elini alnımdan çekti. Ateşim mi çıkmıştı? Sadece yorgundum hastalancağımı düşünmemiştim. Ona soru dolu bakışlarımı farkedince devam etmek zorunda kaldı
"Dün çok kötüydün. Vücudun bu yeni hücreleri kabul etmesi seni biraz zorlamış. Ateşin çıkmıştı. Rengin filan solmuştu. Her ırktan bir karışım olduğun için vücudun neye dönüşeceğine karar veremedi. Bir ara mutant olmuştun. Görünmez olanlardan. Yatakta yok olmuştun. Sonra vampirlerin işaretinden boynunda belirdi. Rengin solmuştu vücut sıcaklığın aniden düştü. Sonra çok sıcak oldun o ara da kurtadam olmak üzereydin. Dün vücudun çok bitkin düştü. Neyseki şuan iyisin."dedi. Bunların olduğuna inanamıyorum. Çeşit çeşit varlıklara dönüşüyormuşum. Peki vücudum hangi varlık olmama karar vermişti? Azrailim mutlaka bilirdi. Doğru ya o nerdeydi. Getirmiş miydi güçleri? Güney gayet iyi gözüküyordu. Benim yaptığım karışım bu kadar uzun süre dayanmazdı. Güney karşımda insan görünümünden çıktı. Şuan onun damarlarını, organlarını görüyordum. Özelleşmiş alyuvarlarını damarlarından ilerlerken gördüm. Bu şey çok tuhafıma gitti. Gözlerimi kapadım ve ellerimle ovuşturdum. Tekrar açtığımda insan görünümündeki Güney karşımdaydı. Bu çok daha iyiydi. Suratı biraz asılmıştı
"Mary beni yanlış anlamazsan sana bir şey sorabilir miyim?"dedi. Soracağı şeyi biliyordum. Emir'in abisiydi. Ama yine de kafamı salladım. Bakışlarını aşağı indirdi
"Emir seni abisini öldürmekle suçluyor. Ben ona asla böyle bir şey olmaz o da bizim gibi tutsaktı öldürmesine imkan yok dedim. Ama o da dedi ki oradaki baş vampir Emir'e demiş ki biz Mary'e bir seçenek sunduk. Ya Emir'i seçecekmişsin ya da abisini sen Emir'i seçmişsin. Abisini seni kararınla öldürmüşler. Emir bana böyle anlattı bu doğru mu diye soracaktım."dedi. Bu anlattıkları çok yabancı geldi. Anlattıklarının hiçbiri olmamıştı. Gözlerimi şaşkınlıkla açtım. Hemen anlatmaya başladım
"Kesinlikle böyle bir şey olmadı. O savaş olduktan sonra ben gözlerimi hastane odası gibi bir yerde açtım. Bu söylediğin olay hiç olmadı. O vampir uyandığımda bana olacakları anlatmıştı. O gün o geceyi biriyle geçirecekmişim sonra da benim üstümde deney yapacaklarmış sonra da sizin üstünüzde deneyler yapacaklarını anlattı. Bunların dışında başka bir şey olmadı. Ben kimsenin ölmesi için karar verdim. Sadece bir keresinde kaçmaya çalışmıştım ama sonra yakalanmıştım bir askerin telsizinden ormanda beyaz bir kurtun öldürüldüğünü duymuştum. Hatırladığım kadarıyla Emir'in abisi beyaz renkli bir kurttu. O vampir de bana demişti zaten Emir'in abisi öldü, öldüğünde Emir'e bizzat sen söyleyeceksin dedi. Sana yemin ederim ben bir şey yapmadım."dedim. Kafasını tamam anlamında salladı. Ellerini yüzüme dayadı ve okşadı
"Ben sana inanıyorum. Kimseyi kendine inandırmak zorunda değilsin. Emir bir gün gerçekleri öğrenecek ve senden özür dileyecek. Sonra tekrar mutlu olacağız. Tamam mı?"dedi. Bu benim hayallerimden de uçuk bir şeydi. Gülümseyerek kafamı salladım. Elini çekti ve kollarını bana sardı. Sıkıca sarıldı. Bende tüm kuvvetimle ona sarıldım. Derin bir nefes alıp onun kokusunu içime çektim. Bu tatları son kez tadıyor olmam kötüydü. Biraz daha mutlu olmak istiyordum. Emir'in de mutlu olması gerekiyordu. Ama Emir mutlu olacaksa ben olmayacaktım. Ve Emir'in mutluluğu her şeye değer. Güney benden ayrıldı. Yataktan kalktı. Hiç eksilmeyen neşeli tavrıyla konuştu
"Sayın liderimiz uyandığına göre bu kadar kişiye bir açıklama yapmak zorunda. Bir sonraki görevimiz ne olacak? Burada ne kadar kalacağız? Bunlar gibi bir çok soru herkesin beynini kurcalıyor efendim. Sizin en değerli yardımcınız olarak benim önerim iyi bir kahvaltıdan sonra herkesi toplayıp konuşmasıdır."dedi. Güldüm. Hangi dönemde yaşadığımızın farkında değilmiş gibi davranıyordu. Sert bir tavır alındım ve ona soğuk bir sesle cevap verdim
"Sana dün bana bir kahve yapmanı söylemiştim. Sen bu basit görevi bile yerine getiremezken bir de senin dedeğini mi yapacağım. Bu ne cürret! Bana bir kahve getir yoksa cellatlara teze vurdururum kelleni."dedim. Önümde saygıyla eğildi ve arkasını dönmeden kapıdan çıktı. Ah bu Güney cidden hala çocuk ve öyle kalacak. Ben de yataktan kalktım. Direkt pencereye yöneldim. Kocaman büyük bir ağaç vardı. Yüzyıllık hatta binyıllık bir ağaç gibiydi. Çok eskiydi ve gövdesi bir o kadar da kalındı. Ama o dayanıklı eski görünümünden hiçbir şey eksilmemiş gibi aynı şevhetle duruyordu. Dalları sanki gökyüzünü avuçlayacakmış gibiydi. Sonbaharda olduğumuzdan dolayı dallar çıplaktı. Esen rüzgarlar onu yapraklarını kendisinden ayırmış ve yapayalnız oracıkta kalmış gibiydi. Sessiz ve bitmeyen bir bekleyişin içindeydi sanki. Hayır neşelen artık Mary. Son günlerinin tadını çıkar. Ne planlamıştık biz Emir'e zorla sahip olacaktık. Sahip olmak derken onun yanında olmak yani. Ne de olsa özel güçlerim vardı onu zorla bir odada tutabilirdim. Hayır canileşme Mary. Seni iyi biri olarak hatırlasın. Hayır sırf o iyi hatırlayacak diye kendimi Emir'den mahrum bırakamam. Evet şimdi buna başlayabiliriz. Pencereden ayrıldım. Üstümde hala aynı kıyafetler vardı. Ben cadı da olmalıydı değil mi? Kader elbiseler yapabiliyordu ben de yapmalıydım. Şuana kadar hep Türkçe emirler veriyordum. Şimdi de öyle olması gerekiyordu. Önce gözlerimi kapayıp neler giymek istediğimi düşündüm. Sade giyinmek en mantıklısıydı. Koyu kırmızı ve siyah kareli bir gömlek düşündüm sonra da siyah bir şort. Altıma da siyah bir spor ayakkabı. Asla spor ayakkabılardan vazgeçmem. Rahatlığım görüşümden daha önemli. Acaba nasıl bir emir verecektim. Gözlerimi tekrar açtığımda üstümde düşündüğüm kıyafetler vardı. Altımdaki şort inceydi ve etrafta baya bir soğuktu. Gözlerimi kapayıp siyah bir pantalon düşündüm özellikle de kalın olanından. Gözlerimi açtığımda bacaklarımda o hayal ettiğim pantalon vardı. Bu gerçekten çok iyiymiş. Hem ucuz hem de zamandan tasarruflu bir yol. Şimdi de bir toka olmasını istedim ve oldu. Saçlarımı onunla topladım. Sıkı bir at kuyruğu yaptım. Tamam hazırdım. Sıra Emir'i bulmadaydı. Özel güçlerimi kullanmayacaktım. Kendi çabamla bulacaktım. Bulunca ne yapacaktım bilmiyorum olsun onu da o ara düşünürüm. Kapıda çıktım. İnce bir koridordu ve aşağısı yere bakıyordu. Üç adımda koridorun kenarına geldim ve aşağıya baktım. Büyükçe bir alandı. Herkes her yerdeydi. Bazıları koltuklarda uyukluyor bazıları dedikodu yapıyor bazıları da kitap okuyordu. Güzel bir manzaraydı. Amacından uzaklaşma Mary. Olamaz aşağı da Emir var. Sağ taraftaki merdivene doğru ilerliyor. Onun önünü kesmem gerekiyor. Ama bir de benim bundan haberim yokmuş gibi davranmam gerekiyor. Hemen ben de merdivene doğru ilerledim. O yukarı çıkıyordu. Bir şeyle oyalanıyormuş gibi gözükmeliydim. Birkaç ilgisiz evrağın elimde olmasını istedim. Hemen elimde hiç adını duymadığım bir şirketin gelirlerinin tabloları vardı. Bu benim işimi görürdü. Hemen onları okumaya bir yandan da merdivenden inmeye başladım. Acele etmemeliyim. Bu grafiklerden anladığım kadarıyla şirket tam bir bataktaydı. Hem de 2005 senesinden sonra olanlar olmuş. Artık şirketin başına kim geçtiyse batırmış. Birden sert bir şeye çarptım. Çarpmanın etkisiyle merdivelere kalçamın üstüne düştüm. Kim olduğunu bilsem de bilmiyormuş gibi şaşkınlıkla ona baktım. Emir vardı. İlk önce o da şaşkındı ama sonra benim olduğumun farkına varınca gözlerinden ateş püskürmeye başladı. Hemen bir şeyler açıklamalıydım. Abisiyle ilgili konuşamazdım. Bana inanmayacaktı. Yerden çabucak kalktım. En iyisi bir şey dememekti. Duvara sürtüne sürtüne aşağı indim. Ondan bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum. Merdivenlerden indim. İndiğim anda yine birisiyle çarpıştım. Çarpıştığım an üstümde sıcak bir şeyin yayıldığını hissettim. Bu Güney'di ve elinde ise kahve vardı. Şuan yanıyordum. Bu kahve çok sıcaktı. Güney telaşlı halde benimle ilgilenmeye başladı
"Mary iyi misin? Çok sıcaktı. Su dökmemiz gerek. Üstündekini de çıkartmalısın."dedi. Merdivenlerden Emir indi. Hayır bir şey olmamış gibi davranmalıydım. Zorla gülümsemeye çalıştım
"Saçmalama Güney bir şey olmadı. Hem üşüyordum kahve iyi oldu."dedi. Emir bana alaycı şekilde bakıyordu. Güney'in elinden kahve bardağını aldı. İçinde biraz daha kahve kalmıştı. İçindeki kahveye bakarak konuştu
"Demek üşüyordun. Biraz daha ısıtalım."dedi ve içinde kalan kahveyi üstüme attı. Ama bu kadar da olmazdı. Çok sıcaktı. Bir su bulmalıyım. Koşarak oradan ayrıldım. Banyonun nerede olduğunu biliyordum. Çabucak orada oldum ve banyoya girdim. Kapıyı kilitledim. Hemen gömleğimi çıkarttım. Soğuk suyu da açtım. Elimi suya tuttum ve elimi yanan yerlerde gezdirdim. Bu çok acı veriyordu. Daha çok suya tuttum ve yanan her yerimi ıslattım. Vücudum kıpkırmızı olmuştu hatta birkaç yer kabarmaya başlamıştı. Gözlerimden yaşlar boşalıyordu. Hayır güçlü olmalıydım. Emir kahvenin bu kadar sıcak olduğunu mutlaka bilmiyordu. Kapı tıklatıldı. Sesimi boğuklaştırmamaya özen gösterdim
"Dolu!"dedim. Güney'in sesi geldi
"Mary benim. Kapıyı açar mısım bir şeyin var mı bakmak istiyorum."dedi. Hemen suyu kapattım. Gözlerimi sildim ve konuştum
"Ciddi bir şey yok sadece biraz sıcaktı şimdi suyla ıslattım. Hem müsait değilim şuan."dedim. Birden Kader'in sesini duydum
"Mary izin ver ben gireyim."dedi. Beni dinlemeyeceklerini biliyordum. Ama yine de inkarlara devam ettim
"Bir şey yok dedim. Lütfen uzatmayın."dedim. Kader sesini yükseltti
"Mary beni çirkefleştirme aç dedim sana."dedi. Sanırım boyun eğmek zorundaydım. Gömleğimi giydim ve kapıyı açtım. Güney arkasını dönmüştü. Kader hemen içeri girdi ve kapıyı kilitledi
"Çabuk bana göster."dedi. Suratımı astım ve gömleğimi çıkardım. Bir kere de benim dediğim olsa ne olurdu sanki? Kader'in gözleri irileşti
"Olamaz Mary sen buna mı bir şey yok diyorsun?"dedi. Abartılacak bir şey yoktu. Ben de baktım. Tuhaf bir şekilde ince çizikler halinde kanıyordu. Neden böyleydi? Kader'e şaşkın şekilde bakıyordum. O da endişeliydi
"Mary sen dün fenalaşmıştın. Sürekli bir varlığa dönüşüyordun. Şimdi de vücudun bu tür yaraları kaldıramayan bir varlığa dönüşmüş olmalı."dedi. Durmadan başka bir varlık mı olacaktım? Artık korkarak ona bakmaya başlamıştım. Kader'in elinde bir sargı bezi oldu. Onu açtı. Çabucak onu bana sarmaya başladı. Şuan hangi varlıktım acaba? Bu yaralara dayanmayacak varlık mı olurdu? İnsanlar bile dayanıyordu. Kader sargıyı sarınca endişelice konuşmaya başladı
"Kendine dikkat etmelisin. Bir yara senin ölmene neden olabilir."dedi. Kafamı salladım. Gömleğimi tekrar giydim. Kader kapıyı açtı. Güney arkasını döndü. Ve anında soru yağmuruma tutmaya başladı
"Noldu? Bir şey olmadı değil mi?"dedi. Kader'in konuşmasına izin vermeden ben söze atladım
"Ben demiştim size bir şey yok diye. Kader de gördü birazcık kızarmış sadece."dedi. Kader bana döndü. Gerçekleri Güney'e söylememesi gerekiyordu. Bunu yapmaya çalıştığımı anladı ve kafasını salladı
"Haklı, birkaç kızarık sadece."dedi ve suratı asık şekilde sinirlice yanımızdan ayrıldı. Güney kolunu omzuma attı
"Sen ne kadar güçlü bir kız olmuşsun. O kahve en az iki yüz dereceydi."dedi. Övünerek konuşmaya başladım
"Ne sandın? Ben ve güçsüz bir kız olmak ha? Güldürme beni."dedi. Güney alaycı şekilde güldü
"Bilmem artık. Senin bir örümcek yüzünden yeri göğü inlettiğin zamanı da hatırlıyor gibiyim."dedi. Bozuntuya vermemeliydim. Aynı seviyede konuşmaya devam ettim
"Yanlış hatırlıyorsun canım. Hemen de yaşlanmaya başlamışsın sen. Bunadın galiba."dedim. Derin bir nefes aldı
"İyi bakalım. Yanlış hatırlıyor oluyum bari."dedi. Bunu küçümseyerek söylemişti. Gerçi ben de yalan söylüyordum. Söz dalaşına girmedim. Beraber yürümeye başladık. Kader nereye gitmişti ki? Neye bu kadar sinirlenmişti? Sonra ona sorar öğrenirim. Güney'in kolundan çıktım sabırsız şekilde konuşmaya başladım
"Ben acıktım. Sonra bu yürüyüşümüze devam edelim tamam mı?"dedim. Cevap vermesini beklemeden hemen mutfağın yolunu tuttum. Bu evde daha önce kimse yaşamamıştı. Yemek olmaması gerekirdi. Ah tabi ya şu cadılar vardı. Onlar bu işi halletmiş olmalılar. Ben de böyle yapsam iyi olurdu. Mutfağa gelmiştim. Bir tabak alayım en azından. Mutfakta Emir'i görünce tekrar mutfaktan çıkmaya davrandım. Ama o da beni görmüştü. Bana seslendi
"Mary!"dedi. Sesi çok yüksek ve bir o kadar da emir doluydu. Onu dinlemeyecek ve mutfaktan çıkacaktım. Ama kolumu tuttu ve beni kendine çevirdi. Duvara yasladı. Güçlü ellerini boynumda hissettim. Boğazımı sıkmaya başladı. Bunun şokunu atlatmaya çalışırken bir yandan da nefes almaya çalışıyordum. Ben güçlü bir varlıktım. Ama şuan güçsüz bir varlıkta olabilirdim. Emir'in ellerini tutup boğazımdan kurtarmaya çalıştım. Ama başarısız oldum. Nefretle konuştu
"Hepsi senin yüzünden. Hayatımı mahvettin."dedi. Kendimi savunmaya çalıştım ama tek kelime edemedim. Ağzımdan bir kaç iniltiden başka bir şey çıkmadı. Ona yalvararak bakmaya başladım. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Gözlerindeki nefret kaybolmaya başladı. Elini boğazımdan çekti. Kendine gelmeye çalıştı. Ben ise öksürerek düzenli nefesler almaya çalışıyordum. Benimle tekrar göz göze geldi. Yumruğunu sıktı ve bağırdı. Yumruğu havalandı. Gözlerimi kapadım ve kafamı ellerim arası da sıkıştırdım. Bana vurmazdı değil mi? Bu kadar canileşemezdi. O güçlü yumruğunu yanımdaki duvara çarptığını duydum. Birbirimize çok yakındık. Bedenlerimiz birbirine değiyordu. Kulağıma eğildi ve fısıldadı
"Senden nefret ediyorum."dedi. Ben de ona fısıltı şeklinde cevap verdim
"Biliyorum."dedim. Elini duvardan çekti. Öfkeyle aldığı nefesleri tenimi ürpertiyordu. Emir'i tanıyamıyorum. Ve ondan çok korkuyorum. Yavaş yavaş çekilmeye başladı. Ben hala aynı pozisyondaydım. Bana vurursa canım çok acırdı. Mutfaktan sessizce ayrıldı. Planlarım işe yaramayacaktı. Asla benimle barışmayacaktı. Geri çekilme zamanıydı. İşi oluruna bırakmalıydım. Ne kadar ona karşı adım atarsam o benden daha da uzaklaşıyordu. Ellerimi kafamdan çektim. Yanımdaki duvara baktım. İçeri çökmüştü. Bu yumruk bana gelseydi anında ölürdüm herhalde. Artık yemek filan da istemiyorum. Mutfağın kapısı dışarı açılıyordu. Biraz hava almak en iyisiydi. Biraz da düşünmem gerekiyordu. Bu kadar kişiyi ne yapmam gerekiyordu? Mutfağın kapısına yöneldim. Kapıyı açıp dışarı çıktım. Her ağacı birbirine benzeyen ormanın içindeydim. Benim penceremden gözüken o ağaca yürümeye başladım. Onunla beraber dertleşmeyi düşünüyordum. Ağaca vardım. Birkaç atik hareketle ağacın sağlam dallarından birine tutundum. Üstüne oturdum. Ayaklarımı da aşağı sallayarak karşımdaki manzarayı izlemeye başladım. Evin karşısına oturmuştum ve benim odayı da buradan seçebiliyordum. Şimdi ise iç dökmekteydi. Derin bir iç çektim ve başladım anlatmaya
"Merhaba ağaç. Biliyorum tanımıyorsun beni. Belki de tanımasan daha iyi. Çünkü beni tanıyanların üstüne bir felaket çöküyor. Neyse şunu söyleyim ki senim yaşadığından çok daha az sene yaşadım. Daha az deneyimim oldu. Bu yüzden senden nasihat almaya geldim. Özel varlıklarla dolu bir okula düştüm. Her şey berbatken arkadaşlarım oldu. Birisi bana istemeyerek karşılıksız duygular besledi. Benim de o aralar bir sevgilim vardı. Ama sonra öğrendim ki o da yalandan beni seviyormuş gibi davranıyormuş. Asıl amacı beni öldürmekmiş. Sevgilim olan kiralık katili tutan da annem. Yani üvey annem. O da bir vampirmiş. Sırf ölmem için beni bu okula göndermiş ama ölmem biraz gecikince kiralık katili bu okula gönderdi. Tabi en başlarda benim bundan haberim yoktu. Onu sevgilim sanıyor ve olması gerektiği gibi bana platonik aşık olan kişiye yani Emir'e mesafeli davranıyordum. Her şey normal gidiyordu. Ama birgün lanetli vampirin başkanlığını ettiği bir grup okulu bastı ve savaş çıkardı. Savaşta beni korumaya çalışan sarı saçlı bir çocuk vardı. Beni korumak için öldü. Ona çok büyük bir borcum var. Daha sonra vampirin bana tanıdığı hakla savaş bitti. Sonra beni ve arkadaşlarımı tutsak ettiler. Benim üzerimde bir deney yaptılar ama bu deneyin bana zarar vermesi gerekirken yararı oldu. Şuan ortaya karışık bir varlığım. Belki bir kemirgene dönüşüp seni yemeye bile başlayabilirim. Ama sonra o tutsaklıktan kurtulduk. Ben tutsak iken sevgilimin bana ihanet ettiğini öğrendim. Ve Emir'de abisinin ölümünün benim yüzümden olduğunu düşünüyor. Her ne kadar haksız da olsa onu abisiyle buluşturacağım. Azrailim diye adlandırdığım bir vampir var. O ise başka uzun hikaye sonra anlatırım. Neyse o bana ölen kişilerin özel güç ya da hayat karşılığında tekrar yaşayabileceğini söyledi. Ben şunu yapmayı planlıyorum. Özel güçlerimi beni korumak için ölen sarı çocuk için hayatımı da Emir'in abisi için kullanayım. Sen ne dersin?"dedim. Bir cevap alamayacağımı biliyorum. Ama karşındakinin susup dinlemesi çok daha iyi. Sanki ağaç bana 'evet öyle yap.'demiş gibi düşünerek konuşmama devam ettim
"Yapacağım da. Emir'in mutlu görünmesini istiyorum ama mutlu olması için benim hayatım gerekiyor. Peki ben onun mutlu olduğunu nasıl göreceğim? Sadece gülmesini istiyorum. Bana bakarak her şeyi unutup ve bana tekrar hayal kurma gücünü verecek bir gülümseme istiyorum. Onu istiyorum ağaç. Hayatımda olması gereken kişilerin yerini dolduran tek kişiydi. Bana yardım et lütfen. Ne yapmam gerekiyor?"dedim. Aslında ne yapacağımı biliyordum. Onun için bir şeyler feda etmem gerekiyordu ve bunu da yapacaktım. Emir'in daha fazla acı çekmesini istemiyorum. Bugün bu iş burada bitmeli. Ağaçtan yere atladım. Adımı seslenen birini duydum. Güney'in sesiydi. Bu tarafa doğru koşarak geliyordu. Yani bugün bu iş burada bitmeyecekti. Onun yanıma gelmesini bekledim. Karşıma geçti. Bana anlamayarak bakıyordu
"Neden buradasın? O kadar kişiye bir açıklama yapman gerekiyor. Herkes toplandı seni bekliyorlar. Bu arada boynundaki morluklar ne?"dedi. Morluk mu? Bir yalan bul Mary. Çabuk ol. Hayır bulamıyorum olamaz. Benim de haberim yokmuş gibi davrandım
"Ne morluğu?"dedim ve elimi boynuma götürdüm. Güney de elini boynuma götürdü
"Kim yaptı? Çabuk söyle."dedi. Hemen konuşmaya başladım
"Kimse bir şey yapmadı. Ben şey yaparken olmuş olmalı."dedim. Güney sinirlendi
"Ne yaparken?"dedi. Biri nasıl bir şey yaparken boynunu morartmayı başarabilir ki. Aklıma bir şey gelmiyordu
"Şey işte...şey.Bir şey işte boşver. Hadi beni bekleyenler varmış. Gidelim de bekletmeyelim."dedim. Güney elini boynumdan çekti. Dişlerinin arasından konuştu
"Emir yaptı değil mi? Sana el kaldıracak kadar mı düştü. Bir yalan yüzünden sana bunu yapamaz. Bunu ona sorucağım."dedi. Hayır bu olmamalıydı. Emir onu şikayet ettiğimi düşünecek ve benden daha çok nefret edecekti. Güney ona itiraz edeceğimi anlayınca kendisi lafa atladı
"Sus konuşma! Eğer ağzından Emir'i savunacak bir kelime çıkarsa çok kötü olur."dedi. Kolumdan tuttu ve yürütmeye başladı. Emir'in haklı yanları vardı savunmam gerekiyordu. Benim yüzümden olsa da olmasa da abisi ölmüştü. İstemsiz olarak ağzımdan kaçırdım
"Ama abisi öldü."dedim. Güney kolumu bıraktı ve bana sinirle baktı. Bağırarak konuşmaya başladı
"Kendine gel Mary. Senin ne bir annen ne de bir baban var. Hayat hep senin ümidini kıracak yönde ilerledi. Doğanın kanunu bu her canlı doğduğu gibi ölürde. Tamam abisi öldü anlıyorum ama bunda senin suçun yok. Sen de sürekli kendini suçlayıp durma. Artık kendini düşünmeye başla. Söyle bana sen annenin yüzünü hatırlıyor musun? Ya da babanla mutlu mesut geçirdiğin sadece bir günü hatırlıyor musun? Birisi tarafından gerçekten sevildiğini hatırlıyor musun? Sen ondan daha fazla acı çekiyorsun. Bunun farkına var Mary!"dedi. Bu anlattıkları evet benim hayatımdı ama gerçekten kendimi düşünmeyeli o kadar zaman olmuş ki bunlar bana çok yabancı geldi. Ve çok ağır geldi. Gerçekleri daha fazla duymak istemiyorum. Gözlerim dolmaya başladı. Hayır sen güçlü biriydin Mary. Ağlayamam olmaz. Güney durumu anladı ve bana sarıldı. Ben de ona sıkıca sarıldım. Kendimi tutamayıp ağlamaya başladım. Güney fısıltı şeklinde konuştu
"Çok özür dilerim. Bu kadar kırıcı olmak istemiyordum ama...bunları söylemem gerekiyordu."dedi. Sanırım haklıydı. Hayır değildi. Ben ailemin yokluğuna alışmıştım ama onun için çok zor olacaktı. Abisiyle geçmişi vardı ona daha çok bağlanmıştı. Ben ise annemin yüzünü bile hatırlamıyorum. Hala Emir'in daha çok acı çektiğini düşünüyorum. Ben de Güney'e karşılık verdim
"Peki Emir'in yerinde Kader olsaydı ve benim yerimde sen olsaydın ne yapardın?"dedim. Durakladı. Çok mantıklı bir soruydu. Biraz düşündükten sonra cevap verdi
"Aynı şey değil. Biz Kader'le sevgiliyiz. Ama siz arkadaşsınız."dedi. Buna kesinlikle karşı çıkmalıydım. Güney'den ayrıldım. Gözlerimi sildim ve gayet sakin bir ses tonuyla konuşmaya başladım
"Aynı şeyler canım arkadaşım. Emir beni seviyor ben de onu seviyorum. Sen Kader'i seviyorsun o da seni..."
"Mary sen Emir'i bir arkadaş olarak seviyordun."
"Ama seviyordum."
"Sevginin de seviyeleri var. Sen Emir'e arkadaş sevgisine layık gördün. Ben Kader'i sevginin en yüksek derecesindeki aşkı duyuyorum. Birgün aşık olduğuna inandığın zaman bunu anlarsın. Gerçi senin aşkın Bora'ydı pardon aklımdan çıkmış."dedi. Ona cevap vermek istemedim. Bora'nın gerçek amacını bilmiyor olmalıydı. Ve bilmemesi çok daha iyiydi. Güney gülerek konuşmaya başladı
"Ben neyin içine düştüm ya bir türlü kimi savunacağımı anlayamadım."dedi. Ben de güldüm. Koluna girdim
"İstersen daha fazla bekletmeyelim arkadaşlarımızı."dedim. Kafasını salladı ve beraber yürümeye başladık. Sahi ya ben ne yapacaktım o kadar öğrenciyi? Azrailimi de bir türlü göremedim. Bana ne yapmam gerektiğini söylerdi. Güney'e onu sormak istiyordum. Hayır bir işi de kimseye muhtaç olmadan halletmem gerekiyordu. Düşün Mary. Şimdi okulumuz o baskıncıların elindeydi. Öğretmenler ise kaçmanın fırsatını bulmuşlardı ve kendi yurtlarına dönmüşlerdi. Belki de bunu yapmam gerekiyordu. Herkesi evine göndermem gerekiyordu. Bu çok tehlikeli bir işti. Mutantların topraklarındaydık ve elimizi kolumuzu sallaya sallaya bu ormanı aşamazdık. Ve okulda cadılar, kurtadamlar, vampirler vardı. Birbirinin yurtları çok farklı yerdeydiler. Sanırım her ırkı tek tek yurduna ulaştırmam gerekiyordu. Ama bu seferde evden ben uzaklaştığım için büyü etkisini kaybedecekti ve evde kalanlar yakalanacaktı. Sınır ihlali yapanlar ise kayıtsız şartsız öldürülüyordu. Olamaz bu işin içinden çıkamıyorum. Başka seçenekler de olmalı. Bir yardım çağırabilirdim. Mutlaka bizi kurtarmaya gelenler olacaktır. Güney ile evin içine girdik. Gerçekten de herkes bizi bekliyordu. Geçmemiz için öğrenciler ikiye ayrılmıştı. Ne demem gerekiyordu hiç bilmiyorum. Sonunda boş alana gelince arkamı döndüm ve herkese baktım. Emir duvara yaslanmış kollarını birbirine geçirmiş bana ölümcül bakışlar atıyordu. Bakışlarımı ondan çekerek diğer öğrencilere yönelttim. Bir şey demeye hazırlanmıştım ki elimden biri tuttu. Dönüp baktım, Azrailim di. Bir yandan sevindim bir yandan da elime tutmasına şaşırdım. Bana gülümsedi ve öğrencilere baktı. Yumuşak ve gür bir sesle konuştu
"Ben Mary'nin çok yakın bir arkadaşıyım. Adım Markus. Bir çoğunuz sizi güçlerinizi buluşturduğum için beni tanıyor. Onun adına gidip mutantlarla konuştum ve bizimle bir anlaşma yapmaya hazırlanıyorlar. Anlaşmaya göre sizi kendi yurtlarınıza gitmeniz için yardım ekipleri gönderilecek. Bunu Mary ve ben halledeceğiz. Siz şunu bilin yeter; kısa zaman sonra evinize döneceksiniz."dedi. Herkes mutluluk çığlıkları atıyordu. Bense hala ona bakıyordum. Yüzü çok ciddiydi. Bize yardım etmek için uğraşıyordu. Bunu neden yapıyorsun? Senin beni öldürmen gerekiyor. Bana döndü hala gülümsüyordu
"Birazcık konuşalım mı?"dedi. Cevap vermemi beklemeden beni götürmeye başladı. Artık adını biliyordum, Markus. Onun adı da benim ki gibi Türkçe değildi. Benim ki gibi özel bir nedeni olmalıydı. Bir koridora geldik. Beni bir duvara yasladı ve bana çok yaklaştı. Elimi bıraktı ve belimden tuttu. Bu kadar yakın temas olmamalıydı. Belimdeki elini tuttum. Hemen kulağıma eğildi ve bir şeyler fısıldamaya başladı
"Birazdan sana olacakları söyleyim. Şuan Emir bize doğru yaklaşıyor. Seni zihninde fahişe olarak tanımlıyor ve sana cezanı vermek istiyor. Buraya gelip bana bir yumruk atacak. Sana bir seçenek sunucam; ya onu sert bir yumrukla karşılarım ya da karşılık vermem. Ne dersin?"dedi. Ne! Fahişe mi? Yumruk mu? Canını acıtamazdım ama fahişe değildim. Kekeledim
"Bi-bilmiyorum. Ha-hayır ben fahi-hişe değilim. Ca-canı acımasın."diyebildim. Bana daha da yaklaştı. Vücutlarımız tamamen temas ediyordu. Boynuma doğru eğildi ve konuşmaya devam etti
"Bizi sevgili sanıyor. Hadi cevap ver. Birkaç saniye sonra burada olacak."dedi. Hemen cevap verdim
"Hayır vurma. Gerçekleri öğrenecek."dedim. Güldü
"Ama öğrendiğinde çok geç olacak."dedi. Aniden benden ayrıldı ve Emir'in o sert yumruğuyla yere yığıldı. Şaşkınlıkla Emir'e baktım. Hızlı hızlı nefesler alıyordu. Markus'a nefretle bakıyordu. Onun ayağa kalkmasını bekledi. Markus yavaş yavaş ayağa kalktı ve gülerek konuştu
"Noldu Emir? Mary niye senin umrunda onun ölmesini istemiyor muydun?"dedi. Emir ona cevap vermedi. Markus'un kazağının yakalarından tutarak bir yumruk daha indirdi. Karnına sert bir tekme attı. Markus vampirdi bunlardan pek etkilenmiyor gibiydi. İşe karışmak istiyordum ama Emir beni öldürmek istiyordu. Bana zarar vermesinden korkuyordum. Korkaklık yapamazdım. Büyü artık Mary. Bir kıza vuracak birisi değil di o. Değil mi? Emir'e hitaben bağırdım
"Git burdan!"dedim. Bana soğuk bir şekilde baktı. Hala bir şey demiyordu. Markus burdaydı ona güvenerek bağırmaya devam ettim
"Sen zavallı bir ezikten başka bir şey değilsin. Sanki yaşamını abine bağlamış bir hanımevladı gibisin. Sürekli terkediliyorsun ve hala birilerinin seni sevmesini bekliyorsun. Arkadaşlarının dışında kimsen yok anla şunu aptal."dedim. Ne!! Bunları asla söylemek istememiştim. Dudaklarım kıpırdamıştı ama o kelimelerin hiçbiri aklımın ucundan geçmemişti. Biri bunları bana zorla söyletmişti. Emir daha derin nefesler almaya başladı. Çok daha sinirlenmişti. Hırlamaya başladı. Sanırım kurtadam olacaktı. Ama bir şey yapmadı ve koşarak uzaklaştı. Noluyor hiçbir şey anlamamıştım. Markus gülerek konuştu
"Ne olduğunu ben sana söyleyim. Daha yeni beyninin içine girdim ve o şeyleri ben sana söylettim. Sana zarar verecekti ama tuhaf bir şekilde kendine hakim olabildi ve sana zarar vermemek için buradan gitti. Ve şimdi evden çıkıyor. Kurtadam olup kendini sakinleştirmek için birkaç şey kırıp dökecek."dedi. Hayal kırıklığıyla konuştum
"Bunu neden yaptın? Onu kırmak istemiyordum?"dedim. Yüzünün ifadesini değiştirdi. Ciddi bir şekilde konuştu
"Sorun da bu ya. Onu kırmak istemiyorsun onunla barışmak istiyorsun onun için öleceksin. Kim için öldüğünü öğrenmesini engelleyecek ve onun daha fazla üzülmesini engelleyecektim ama sen ona yaklaşmaya çalıştıkça bunu zorlaştırıyorsun. Tamam onun mutluluğu için öleceksin ama sen öldükten sonra bu yaptıkların yüzünden intihar etmeye çalışacak. Biliyorsun ki kurtadamların ölmesi daha kolay. Bunun olmasını mı istiyorsun?"dedi. Evet haklıydı. Onun mutlu olmasını istiyorken onu daha da üzecektim. Ama Markus bunu onun için neden yaptı? Düşman ırklar değil miydiler? Eski Mary içimde canlandı
"Bunu neden yapıyorsun?"dedim. Gülümsedi ve yanıma geldi. Karşıma geçti ve yumuşak ses tonuyla konuşmaya başladı
"Sonunda şu soruyu sorabildin. Ama ben daha önce adın neden Markus dersin diye düşünüyordum."dedi. Evet bunu da sormak istiyordum. Derin bir nefes alıp devam etti
"Hani ben sana demiştim ya; önceden vampir değildim sonradan oldum. Bu gerçekten oldu. Ben senin başka boyuttaki halinim. Siz şuan yedinci boyuttasınız ben ise kaçak olarak on ikinci boyuttan buraya geldim. Bir boyutta aynı karakterin birden fazla eşi bulunamayacağı için seni öldürmeye çalışıyordum. Vampir olmam seni öldürmem için ikinci sebepti. Adımın senin adına benzerliğini de anlamış olmalısın. Sana yardım etmeye başladım çünkü evrenin düzeni umrumda değil ve nasıl olsa cehenneme gideceğimden hayatın tadını çıkararak yaşamaya karar verdim. Empati de ister istemez bilinçaltımda oluşuyor. Bunun da etkisinin olduğunu söyleyebilirim."dedi. Sanırım birazdan bayılacağım. Ne boyutu? Ne eşi? Markus? Kafam ancak bu kadar karışabilirdi. Aslında karışmamıştı hepsini anlamıştım ve sonunda her şey daha mantıklı geliyordu. Sadece haberimiz olmadan etrafta neler oluyormuş? Biz kendi evrenimizi keşfedememişken başka boyuttakiler boyuttan boyuta yolculuğu bulmuş hatta kaçak olarak da yolculuk yapıyorlardı. En geri kalan ırk biz insanlardık herhalde. Her ne kadar insan olmasam da kendimi insan gibi görmekten alamıyorum.
"Şokunu geçirmen uzun sürecekse ben gideyim."dedi. Ona donuk bakışlarımı yönelttim ve kafamı salladım. Gülümsedi ve arkasını dönüp gitti. Ben de boyuttan boyuta yolculuk yapabilir miydim? Bu olabilirdi Markus bunu bana söylerdi. Ama denge bozuluyormuş. Bizim olduğumuz boyutun zaten bozuk olması gerekiyor. Buraya iki tane Mary fazlaydı. Yere çöktüm. Öğrendiğim şeyleri bir kenara attım. Emir benim tam bir... hayır söylemeceğim. Çünkü öyle değilim. Bunu ona kanıtlamayı o kadar çok istiyorum ki. Tekrar eski günlerimize dönmeyi...
![](https://img.wattpad.com/cover/49482958-288-k383189.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLOODY MARY
VampireHayattan umudunu kesmiş bir genç kız. Kendini olmayacak hayallerle oyalarken annesinin müdahelesiyle kendini olağanüstü canlıların arasında buluyor. Yine korkaklık yapıp saklanacak mı yoksa her şeye inat hayatta kalmayı başarabilecek mi? Henüz hiçbi...