Dengemi sağladıktan sonra eğildim ve bacağımı alttaki dala uzattım. Diğer bacağımıda dala yerleştirdim ve aşağıya baktım. Ceset hala aynı pozisyondaydı. Bir an aşağısı çok yüksek gibi geldi, görüntü bulanıklaştı. Dala iyice yerleşmak için adım attığımda dengemi kaybettim ve hızla aşağıya düştüm. Malesef mesafe uzaktı sertçe yere düştüm. Büyük bir acıyla kıvranırken baş ucumda kesik başı gördüm. Sürünerek kendimi o kafadan uzaklaştırdım. Ayağa kalkamıyordum. Galiba bir yerimi kırmıştım ya da kemiklerimden biri çatlamıştı. Sorunsuz bir şekilde hareket ettiğime göre kırık yoktu ama hareket ettikçe dayanılmaz bir acı oluşuyordu. Düştüğüm yerden doğruldum. Toprak kanlıydı. Yüzüm, hırkam, pantalonum her yerim kan olmuştu. Ama sadece onun kanı yoktu. Alnımdan sıcak bir sıvının aktığını hissediyordum. Benim kanım ve onun kanı birbirine karışmıştı. Tekrar midem bulanmıştı. Sadece kendi kanım olsaydı sorun yoktu ama bir ölünün kanı benim her yerimdeydi. Elimle kanı silmeye çalıştım ama tam tersine yüzüme daha da bulaşıyordu. Hemen yüzümü yıkamalıydım. Ayağa kalkmaya çalıştım. Bacağımdaki ağrı hareketimi çok zorlaştırıyordu. Ayağa kalktım. Bunca yolu nasıl bu bacakla geri gidecektim. Sendeleyerek yürümeye başladım. Birkaç adım atınca arkamda bıraktığım cesede baktım. Onu bu halde bıraktığım için kendimi suçlu hissediyordum. O ölmüştü Mary artık saçma sapan düşünme. Bir adım daha attım ama bacağımdaki ağrı inlememe sebep olmuştu. Sol bacağımın üstüne basamayacağımı anlayınca tek bacağımla gitmeye başladım. Etraftaki ağaçlardan yardım alarak ilerledim. Etraftaki sessizliği telefon sesi bozdu. Hala o hayvanın etrafta olabiliceğini düşünüp cebimden çabucak telefonumu çıkardım. Arayan Bora'ydı. Şu an hiç sırası değildi. Telefonu kapatıp cebime koydum. Tekrar yürümeye devam ettim. Ormandan çıkmam yaklaşık yarım saatimi almıştı. Şimdi önümde kocaman bir patika yol vardı. Düşünerek zaman kaybediyordum bir an önce okula varmalıydım. Düşünmeyi yarıda keserek yola koyuldum. Okula varmam yaklaşık bir saatimi almıştı. Daha dün girdiğim o kapıdan içeri girdim. Şimdi de kimseye yakalanmadan odama ulaşmam gerekiyordu. Odamın yerini tam olarak bilmiyordum zaten tek giriş olanağım pencereydi. Bahçenin en kenarından sessizce yürümeye başladım. Sonunda mutfak penceresinin bulunduğu yere gelince durdum ve biraz soluklandım. Bu bacakla nasıl tırmanıcaktım o pencerelere? Elimdeki kanlar kurumuştu,hissediyordum o sertliği. Kendimi o cesedin katili gibi hissediyordum. Bir an önce bu histen kurtulmalıydım. Belki bir duş bunun üstesinden gelebilirdi. Bunun hayaliyle hareket ettim. Bacağımdaki acıyı umursamayarak hareket etmeliydim. Duvara yöneldim ve pencerenin alt kısmındaki beyaz mermere tuttum ve kendimi çektim. Önce sağ bacağımı sonra da sol bacağımı yerleştirdim. Bu sefer yine ışık açılmazdı inşallah. Yoksa eğer atlarsam bacağım kırılırdı bu sefer. Elimle pencerenin üstündeki mermeri tuttum. Yine ilk önce sağ bacağımı sonra da sol bacağımı mermerin üstüne yerleştirdim. Önümde bir pencere kalmıştı. Bunu da geçersem kendimi güvende hissedicektim. O pencereyide geçtim ve kendi pencereme tırmandım. Mermere bastıktan sonra pencereyi arkasına kadar açttım. Önce sağ sonra sol bacağımı içeri soktum. Sonra bedenimi de içeri sokunca derin bir nefes aldım. Pencereden aşağı indim ve pencereyi kapattım. Tezgaha gittim ve dolaptan bir tane bardak çıkardım. Musluğu açıp suyu doldurdum. İçerken suyun gittiği yerleri hissedebiliyordum. Bardağı tezgaha koyup yatak odasına yöneldim. Odaya girdim. Etraf karanlıktı. Artık karanlığı istemiyordum. Çünkü karanlık bile benden bir şey saklıyordu. Hemen ışığı açtım. Her şey bıraktığım gibiydi. Telefonum cebimden çıkarıp masaya koydum ama dikkatimi ellerim çekti. Kanlar kurumuştu. Kırmızı renkler ikinci bir deri gibi cildime yapışmıştı. Ne halde olduğumu merak ederek banyoya girdim. Aynaya baktım. Bu sefer her zaman ki Mary ile karşılaşmamıştım. Kahverengi gözlerinde korku vardı. Yüzünde ki kurumuş kan izleri, alnında ki ince yaralar, boynunda dünden kalma morluklar... Aynadaki Mary ben değildim. Bütün bunlar birkaç gün içerisinde olmuştu. Ben sade mutlu bir hayat istiyordum ama şimdi burada ölmemek için çabalıyordum. Hiçbir şey yerli yerine oturmuyordu. Bahçesinde bir kurt olan okul nasıl hala faaliyetteydi? Niçin buradan hiç ayrılamıyorduk? Neden bana herkes bir tuhaf davranıyordu? Emir neden benim yanımda olmayı seçmişti? Yarın cesedi bulunca ne tepki vereceklerdi?... Bunlar gibi binlerce soru durmadan beynime giriyorlardı ve cevaplanmadan gitmiyorlardı. Kafayı yemek üzereydim. İki gün içerisinde psikolojim bozulmuştu. Ben nereye düşmüştüm böyle?
Musluğun suyunu açtım ve elimi suyun altına soktum. Su kanı silip götürüyordu. Kenardaki sabunu alıp elimi sabunladım. Köpükler kırmızı bir renk olmuştu. Midem kaynıyordu. Ellerimdeki kanlar ve demirimsi kokusu midemi bulandırmıştı. Ellerimi parmak aralarına sokarak iyice yıkadım. Ellerimi yıkamam bittiğinde aynanın kenarındaki havluyu alıp ellerimi kuruladım. Sonra şu an ki halimi hatırladım ve duş almak için duşakabine girdim. Musluğa uzanarak suyu açtım. Su bir yandan ısınırken bir yandan da üstümdeki kanlı kıyafetlerden kurtuldum. Duşakabine girerek sıcak bir duş aldım.
Yaklaşık bir saat sonra banyodan çıktım. Bu sefer yıkanmak çok zordu. Sanki vücudumdaki kanlar bir türlü gitmiyor gibi geliyordu ve defalarca kendimi tekrar yıkıyordum. Bornozumla yatak odama geçtim. Dolaptan temiz iç çamaşırlarımı çıkarıp giydim. Üstüme rahat bir şeyler giydim ve yatağa oturdum. Bacağımdaki ağrı giderek azalıyordu ama hala çok ağrıyordu. Eşofmanımı sıvayıp bacağıma baktım. Bacağımın birçok yerinde morluklar ve birkaç çizik vardı. Ayak bileğimde de ince bir sızı vardı sadece. Yataktan kalkıp dolabıma yöneldim. Dolabımı açtım. İçinde küçük bir eczane kutusu vardı. Kutuyu alıp tekrar yatağa oturdum. İçinden yara bantlarını çıkarıp bacağımdaki yaralara yapıştırdım. O çok ağrıyan yeri de sargı beziyle sardım. İşim bitince kutuyu kapattım ve dolaba koydum. Vakit geç olmuştu. Biraz dinlensem çok iyi olurdu. Yatağımın içine girerek gözlerimi kapadım. Müzik dinlemek istemiyordum, kafam çok ağrıyordu. Işığı da açık bırakarak kendimi uykuya teslim ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLOODY MARY
VampirHayattan umudunu kesmiş bir genç kız. Kendini olmayacak hayallerle oyalarken annesinin müdahelesiyle kendini olağanüstü canlıların arasında buluyor. Yine korkaklık yapıp saklanacak mı yoksa her şeye inat hayatta kalmayı başarabilecek mi? Henüz hiçbi...