Part 3

127K 6.7K 1K
                                    

Olaylar yavaş yavaş heyecanlanıyor sanki. İyi okumalar :) Votelarınızı eksik etmeyin.

Unutmadan, Multimedia'da Bulut var. :))


Yeni odamda ilk gecem fazlasıyla rahat geçmişti, bu kadarını beklemiyordum açıkçası. Uyuşukluğu üstümden atmaya çalışarak kalktım yataktan. Yüzümü yıkadıktan sonra üzerime beyaz sırtı açık bir bluz ile toz pembe eteğimi giyindim. Ne de olsa okulda ilk günüm diyerek hafif bir makyajı da ihmal etmedim. Ardından çantamı da alıp çıktım odadan. Koridorda Özge ve Hazal'ı görünce durdum.

"Seni bekliyorduk." dedi Hazal. Gülümseyerek "Geldim işte" dedim. Bana bakışları dikkatimden kaçmış değildi. "Ne oldu?" diye sordum şaşkınlıkla. "Yok bir şey." dedi Hazal kolumdan çekerek. "Sadece fazla güzelsin ve çok dikkat çekiyorsun."

Cevap vermemi beklemeden yürümeye başladılar. Yolda işime yarayabilecek dükkanları gösterdiler. On dakika sonra da okulun kapısındaydık. Gerçekten büyüktü okul, duyduğum kadar vardı. 'Giriş böyleyse devamı nasıldır' diye düşündüğümdeyse çoktan bahçedeydik. Herkes bir köşeye geçmiş açılış konuşmasını bekliyordu. Biz de giriş kapısına yakın bir yerde bir bank bulduk kendimize. Kızlar birilerini işaret edip bir şeyler konuşuyolardı ama etrafı incelemekle meşgul olduğumdan kaçırdım çoğunu. Derken kapıda bir hareketlilik oldu. İçeri giren çocuğu anında tanıdım. Buz mavisi gözleri ifadesiz bir şekilde önüne bakıyordu. Yanında da dünkü gruptan birkaç kişi vardı. Arda denilen çocuk dahil.

Nefretle yüzümü buruşturdum. Aynı okuldaydık tabi ya, tamamen unutmuştum. Onlar ilerlerken herkesin bakışları tek yöne kilitlenmişti. Yanımızdan geçip birkaç metre öteye oturdular.

"Şu ifadesiz olanın adı ne?" diye sordum kızlara. Özge şaşkınlık içinde bir bana bir Hazal'a baktı ve "Bulut" dedi. "Sakın bulaşma, sevmediği insanları okulda barındırmaz." dedi. Derin bir nefes aldım. "Sadece meraktan."

Bulut. Hmmm. Gerçekte de dışardan gözüktüğü gibi soğuk muydu acaba? İkinci kez 'aman, banane' dedim kendi kendime. Tam o sırada buz mavisi gözleri bakışlarımla buluştu. İnsanı ürperten bir şeyler vardı bu çocukta. Aynı zamanda kendine çeken. Saniyeler sonra karşımdaki grup dahil herkesin bana baktığını fark ettiğimde her şey için çok geçti. Fısıltılar yükselmeye başladığında ise yerin dibine geçmek istedim. Niye bakmıştım ki o tarafa? Salaktım.

Fısıltılar açılış konuşmasıyla azaldı. Üzerimdeki ilgi dağıldığı için biraz olsun rahatlamıştım. Hazal Skoluma girip beni sınıfıma kadar götürdü. "İyi şanslar" dedi ve gülümseyerek ayrıldı yanımdan.

Sınıf fazlasıyla hareketliydi. İlk gün olduğundan olsa gerek herkes birbirine bir şeyler anlatıyordu. Sınıfa girmemle dikkatleri biraz üzerime çekmiş olsam da atmosfer hala aynıydı. 

Gün sonunda hayatımın en sıkıcı günlerinden birini geçirmiş olduğuma kanaat getirdim. Bütün dersler "kalk kendini tanıt" emir kipinde geçmişti. Aynı şeyleri tekrar etmek hem zor, hem sıkıcıydı. Çıkışta spor kulübüne çağrılmıştım. En azından bir  değişiklik olacak diye avuttum kendimi.

Ders çıkışında spor salonuna gittim. Yaklaşık on kişi vardı ve herkes kendi halindeydi. Ayakta insanları sayan hoca beni görür görmez fark etti. 

"Pelin Karatepe sen misin?"

"Evet." dedim devamını merak ederek.

"Kabul formunda okçulukla ilgilendiğini duydum. Kulübümüzde bir ilk olursun umuduyla çağırdım seni. Hayır demezsin değil mi?"

Tabi ki hayır demeyecektim. Bu fırsatı kaçıramazdım. "Çok sevinirim" dedim gülümseyerek. Hoca da memnun kalmış bir ifadeyle "herkes sıraya" diye bağırdı. 

Tam o sırada beş kişi girdi içeri. Limon'da masada oturan dört erkek. Önce Bulut'a sonra Arda'ya baktım şaşkınlıkla. En son giren kişiyse beni deyim yerindeyse şoka uğrattı. Gözlerime inanamayarak Batuhan'a baktım. O da beni fark ettiğimde şaşkınlığını gizlemeye çalışarak göz kırptı.

Hoca konuşmaya başladığında ben de gerçek dünyaya döndüm. Büyük salonun içinde bir sağa bir sola yürüyordu adam.

"Bu seneki basket takımımızın ilk beşi aynı. Mete, Bulut, Arda, Atakan ve Batuhan. Diğerlerinin biraz daha antreman yapması gerekecek."

Bunları söyledikten sonra bana  döndü. "Sana gelince.." Şimdi herkes gerçekten bana bakıyordu. Kafamı Bulut'un olduğu tarafa çevirdim. Mavi gözleri merak doluydu. Arda'ya gelince, aynı alaycı ifadenin altında yatan öfkeyi görmemek için kör olmak lazımdı.

"Artık aramızda bir de okçu var. Senin için de çalışma ortamı hazırladım, yarından itibaren gelip çalışmalarına başlarsın."

Kafa sallamakla yetindim. Sonrasında da haftaiçindeki antreman saatleri hakkında konuşuldu.

Herkes dağılmaya başladığında Arda yanıma yaklaştı. "Dün olanlar kapandı, unutuldu sanma sakın." dedi alaycı ifadesiyle. Ardından omzunun üzerinden Bulut'un olduğu gruba göz kırptı. "İltifattan bihabersin, annen sana hiç terbiye vermemiş. Çok yazık."

Son cümleyi söylerken sertleşmişti biraz. Annemden mi bahsetmişti? Nasıl yani? Nasıl bir ukalalıktı bu, nasıl dahil ederdi annemi bu aptal olayın içine? Öfke tüm vücuduma yayılırken kendime hakim oldum ve onu kendi silahıyla vurmaya karar verdim.

"Söylemesi ne kadar kolay değil mi?" dedim alaycı gözlerle içimdeki acıyı saklamaya çalışarak. "Hadi ben annesiz büyüdüm de terbiye alamadım, ya sen? Fırsatları pek iyi değerlendirememişsin."

Arda da, arkadakiler de buz kesmişti. Bulut'un gözlerindeki o ifadesizlik yerini şaşkınlığa bırakmıştı. Kimsenin cevap vermesine müsade etmeden çıktım salondan. Biraz daha kalırsam kendimi tutamayıp ağlayacaktım.

Ama ağlamak yasaktı. Güçlü olmak zorundaydım.

Mum Işığı 1 : İstanbulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin