söz verdiğim gibi şimdi Batuhan anlatıyor.
Nöbetçi masasına oturmuş kafileyi beklerken içeri Pelin girdi. Dalgın bakışlarla etrafı süzdükten sonra bakışları beni buldu.
Bana her baktığında üzerimdeki yorgunluktan eser kalmıyordu. Tek bakışıyla tüm hücrelerimi yeniliyordu sanki. Hayatımda pek çok şeyi derinden etkilemişti.
Aslında ilk gün içeri girip oturduğunda anlamıştım belayı çeken bir tip olduğunu. Buralar için fazla güzeldi ve ne yazık ki bu çevrede kriterlerine fazla düşkün hemcinslerim vardı. Şaşkın şaşkın yüzüme bakıp sipariş verdiğinde saçma bir hissetmiştim onu korumam gerektiğini.
Sonrasında da haklı çıkmıştım. O kadar saf ve dikkatsizdi ki tüm tehlikeli tipleri kendine çekiyordu. En azından benimle birlikte olduğu düşünülürse kimse ona dokunmazdı.
Zor da olsa bu fikrimi kabul etmişti ama dikkatsizliğinden bir türlü kurtulamıyordu. Sonuç olarak şu bir aylık süreçte ikimizin de canı fazlasıyla acımıştı.
Bana doğru yürüdüğünü fark ettiğimde gülümsedim. Canımı acıtması umurumda dahi değildi, yanımda olduğu, yüzüme bakıp gülümsediği müddetçe son derece mutluydum.
Kaç defa sormuştum kendime, aşık mıyım diye. Cevabını ben de bilmiyordum. Tek bildiğim şey rol bile olsa onunla birlikte olmanın mükemmel hissettirdiğiydi.
"Nasılsın?"
Sesi fazlasıyla bitkin çıkıyordu, dalgınlığından da belliydi keyifsiz olduğu.
"İyiyim, seni sormalı? Pek de iyi gözükmüyorsun" dediğimde elini saçlarına götürüp yüzüme baktı. Evet, kesinlikle bir derdi vardı.
"İyi değilim"
Sebebini her ne kadar deli gibi merak etsem de ısrar edip daha fazla canını sıkmak istemedim. Onun yerine başımı hafifçe yana yatırıp yüzüne baktım.
"Dedemle konuştum. Biraz rahatsız galiba ama bana söylemiyor"
Şimdi anlamıştım derdini. Dedesiyle büyüdüğünü ve ondan başka kimsesi olmadığını söylemişti bana bir keresinde. Babası ve annesi hakkında pek fikrim olmasa da aile işlerinin karışık olduğunu biliyordum.
Belki de bu kadar saf olması bu yüzdendi. Hem annesiz hem babasız olunca bir şeyler eksik kalmıştı. Tamam ben de babasız büyümüştüm ama annem her daim yanımdaydı.
Dedesiyle arasındaki ilişkiyi anlamaya çalışmak benim için zordu. Ok ve yay kullanmayı dedesi öğretmişti ve gerekmedikçe iletişime geçmiyorlardı. Tek bildiğim buydu. Açıkçası pek de yardımcı olmuyordu.
"Emin misin, rahatsız olduğunu nereden çıkardın?"
Hafifçe iç çekip bakışlarını yere indirdi.
"Öyle hissettim. Sesi iyi gelmiyordu"
"Sormayı denedin mi?" dediğimde kafasını salladı.
"Hayır dedi. Ama olsa bile söylemezdi"
Onu anlıyordum, içine bir kurt düşmüştü bir kere. Ne desem boş olacaktı.
Konuşmak istemediğini anladığımda sessizliğine uyum sağladım ve bakışlarımı başka yöne çevirdim. Kafile birazdan burada olurdu. Hafifçe saatime bakarken gözlerinin dolduğunu fark ettim.
"Tamam, ağlama bak birazdan misafirlerimiz gelecek" derken hafifçe sarıldım. Başını göğsüme koyduğunda tek eliyle gözyaşlarını sildi.
"Aslında seninle konuşmam gereken bir şey var" dediğinde başını göğsümden kaldırmadı. Nefes alıp verişi kalp ritmimi değiştirirken merakla bakışlarımı ona kilitledim.
"Bu oyuna artık bir son verelim" dediğinde içten içe irkildim.
"Çok yoruldum"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mum Işığı 1 : İstanbul
Teen FictionPelin İzmir'de yaşayan yarı Alman yarı Türk bir kızdır. Dedesiyle büyümüş, ne intihar eden annesini ne de Alman babasını tanıyabilmiştir. Bir gün başarısının fark edilmesiyle İstanbul'daki saygın liselerden birinden burs kazanır ve hayatı değişir. K...