Gözlerimi açtığımda kendimi büyük koltukta buldum. Birkaç saniye hareket etmeyip üzerimdeki uyuşukluğun geçmesini bekledim. En son tekli koltukta uyuduğumu hatırlıyordum. Uyandığımı hatırlamıyordum. O zaman Çağrı mı yatırmıştı beni buraya?
Banyonun kapısının açıldığını duyduğumda hafifçe yerimde doğruldum ve ona baktım. Saçları ıslaktı.
"Günaydın" dediğinde omzundan sarkan havluyu alıp ensesindeki saçları kuruladı. "İyi uyudun mu?"
Her ne kadar cevap vermeye utanıyor olsam da evet anlamında kafa salladım. Sonuçta iki gündür koltukta uyumasına sebep olmuştum. "Günaydın" diye eklediğimde sesim uykudan uyanmış olmanın getirdiği bir güçsüzlükle çıktı.
Bir süre ikimiz de sessiz kaldık. Kafamdaki düşünceleri toparlamaya çalışıyordum, daha fazla burada kalamazdım. Kalmamalıydım.
Tam konuşmaya başlayacaktım ki telefonunun çalmasıyla durakladım. İfadesinden ödün vermeden havluyu sol omzuna attı ve masanın öbür ucuna uzanıp telefonunu aldı.
Dikkatle onu izlediğimden yüzündeki ufak değişimi hemen fark ettim. Daha doğrusu gözlerinde o ışıltıyı. Arayan her kimse sıradan biri değildi ve onu mutlu etmişti.
Telefonu kulağına götürdüğünde kısa bir an göz göze geldik ama hattın diğer ucundan gelen ses dikkatini benden anında uzaklaştırdı. Ne dediğini anlamamıştım ama aramızda çok mesafe olmadığından sesin bir kıza ait olduğunu ayırt edebilmiştim.
"Sehr gut. Ich vermisse dich auch" dediğinde yüzüne bir gülümseme yayılmıştı. Ciddi ciddi telefondaki kıza onu özlediğini söylüyordu. İster istemez gözlerim şöminenin üstündeki çerçeveye kaydı. Kızıl saçlı kızın olduğu resme.
Sanki donakalmıştım. Hiçbir şeyi kaçırmamaya özen gösteriyordum. Konuşmanın devamında 'orada her şey yolunda mı' tarzında sorular sormuş olsa da başta söylediği şey yetmiş de artmıştı bile. Özlediğini söylemişti. Gülümseyerek ve içten bir şekilde.
Kızın benden haberi yoktu muhtemelen. Duysa bile pek hoş karşılamayacağını bilmek için kahin olmaya gerek yoktu.
Telefon çalmadan önce söylemek istediklerim bu telefon konuşmasına şahit olunca daha da belirginleşmişti kafamda. Çağrı telefonu kapatıp masanın üzerine bıraktığında keyfi fazlasıyla yerindeydi. Yavaşça kalktım ve uyuduğum battaniyeyi toplamaya başladım.
"Her şey için teşekkür ederim. Senin de düzenini bozdum ama daha fazla rahatsız etmeyeceğim. Bugün gidiyorum"
Konuşurken yüzüne bakmamaya özen göstermiştim. Sanki bir şey saklıyordum da görmesinden korkuyordum. Oysaki söylediğim şey gayet normaldi.
Battaniyeyi katlamayı bitirdiğimde aramızda bir sessizlik oluşmuştu. Neden cevap vermediğini merak etsem de oyalanmaya devam ederek yastıkları düzelttim ve ona bakmadım.
"Hazırlan hadi kahvaltıya gidiyoruz" dediğinde kendime engel olamadım ve gözlerimi ona diktim. İfadesi fazla normaldi. Sanki söylediğim şeyi duymamış gibi. Tam bir şey söyleyecektim ki önce davrandı:
"Duş almak istersen çekinme. Gerçi eşyaların yanında ama temiz havlu falan verebilirim"
Yavaş yavaş onun hakkında bazı yargılara varmaya başlıyordum. İstemediği konu hakkında konuşmuyordu mesela. Başka bir şeyden bahsediyordu. Aynı şey sorduğum sorular için de geçerliydi. Sorduğum an cevap vermese bile sonrasında mutlaka bir şekilde sorduğum soruyu hatırlatıp bana merak ettiğim cevabı veriyordu.
"Çağrı" dediğimde sesim beklediğimden ciddi çıkmıştı. "Söylediğim şeyi duydun değil mi?"
Birkaç saniye bir şey söylemeden bana baktı ve kısaca "evet" dedi. Yeniden sessizliğe gömüleceğimizi düşünürken beni şaşırtarak cümlesine devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mum Işığı 1 : İstanbul
Teen FictionPelin İzmir'de yaşayan yarı Alman yarı Türk bir kızdır. Dedesiyle büyümüş, ne intihar eden annesini ne de Alman babasını tanıyabilmiştir. Bir gün başarısının fark edilmesiyle İstanbul'daki saygın liselerden birinden burs kazanır ve hayatı değişir. K...