Part 53 - Dişe diş

62.4K 3K 122
                                    

"Heyecandan ölebilirim"

Özge ısrarla ayağını yere vururken bir yandan da bizim gibi sahaya odaklanmıştı. İki takım da saha kenarında oyunun başlamasını bekliyordu.

"E siz de hiç konuşmuyorsunuz ama" dedi Özge gözlerini devirerek.

"Hala burda olmam doğru mu onu düşünüyorum" dedim sahadan gözümü ayırmayarak. Alman takımdakiler Çağrı'ya bakıp aralarında bir şeyler konuşuyorlardı. Üstlerindeki gerginliği fark etmemek mümkün değildi. Muhtemelen Çağrı hakkında yeterince bilgiye sahiplerdi.

"Saçmalana Pelin, artık düşünme bunu"

Hazal'ın sesinden kızdığını anlamak mümkündü ama duymazdan geldim. Saha kenarında olan biteni izlemeye devam ettim.

Bulut duruşuyla bile fazla etkileyiciydi. En ufak bir heyecan belirtisi bile yoktu, ölümüne soğukkanlıydı. Ciddi bir şekilde takıma talimatlar veriyordu.

Bakışlarım Çağrı'ya kilitlendi bir an. Özgüvenli ve rahattı. Sadece olan biteni izliyordu. Ve tabi Bulut'un söylediklerini dinliyormuş gibi yapıyordu ama dikkati farklı yerlerdeydi.

Hazal "Mete üzgün gözüküyor, oynayamamak canını çok mu sıktı dersin?" dediğinde bir an gerçek dünyaya döndüm.

"Mete bu kadar düşünmüyordur." dedim belli belirsiz ve Özge'nin kahkahasıyla tüm dikkatim dağıldı.

'Pardon' dercesine elini kaldırdı ve başka taraflara bakmaya çalıştı. Üç dört saniye süren bakışmalardan sonra adeta beynimde şimşek çaktı.

"Bir dakika yoksa sen.." dediğimde Hazal fazlasıyla gerilmişti. Elinden gelse kaçıp gidecekti salondan.

"Bana nasıl söylemezsinnnnn!" diye bağırdığımda birkaç bakış bana dönmüştü bile.

"Aman Pelin bir sakin ol bak biri duyacak" dedi Hazal tedirgin bir şekilde. "Sonra anlatırım söz"

Israr etmedim ama bu haberin heyecanıma heyecan kattığı gerçekti. Cidden garip hissediyordum. Bu zamana kadar nasıl böyle kör olabilmiştim? Mete. Hazal. Allahım! Beni Bulut'tan uzak durmam için uyarıyordu ama kendisi resmen Mete'ye aşıktı.

Irmak'ın attığı mesaj bir an yine aklımı bulandırsa da umursamadım ve kendimi sahada olan bitene odakladım. Yavaş yavaş ısınmaları sona eriyordu. Birazdan başlayacaktı karşılaşma.

"Senin Alman niye bu kadar rahat?" dedi Özge. İster istemez 'senin' kelimesine takılmıştım.

"Benim ne alaka ya hem nerden bileyim" dediğimde biraz gerilmiştim ama bu sorudan değil iki takımın el sıkışmasından kaynaklanıyordu. Ciddi ciddi başlıyordu.

Hava topu için öne Bulut değil de Çağrı öne çıktığında birkaç fısıldaşma oldu. İster istemez ben de şaşırmıştım ama Bulut'un bir bildiği vardı illa ki. Çağrı tek elini dizine koyup hafifçe eğildiğinde bakışlarını topa değil Audrick'e kitlemişti. Öyle bir bakışı vardı ki sanki yeni bir yüzünü görüyordum. Savaşçı yüzünü.

Düdükle birlikte hava topunun galiba Çağrı oldu ve maç tüm heyecanıyla başladı. Aynı dakika içerisinde de ilk sayı Çağrı'nın pasıyla Bulut'tan geldi. Herkes nefesini tutmuş maçı izlerken ben de bir yandan Çağrı ile Bulut'un iletişimini izliyordum. 

Oyunu yöneten yine Buluttu ama Çağrı'nın inanılmaz bir katkısı vardı. Bilerek liderliği Bulut'a bırakıyordu, arka planda kalmayı tercih ediyordu. Araya bizim takımın beş sayı önde olmasıyla girdiğimizde dikkatli izleyen biri Çağrı'nın nasıl kaliteli bir oyuncu olduğunu anlamış olmalıydı. Henüz tam performansını ortaya koymuyordu bile. Sanırım takım içi bir gerginlik olsun istemiyordu ve o yüzden seviyesini takıma uydurmaya çalışıyordu. Bir kez daha ona ısındığımı fark ettim ve mütevazılığını takdir ettim. Nitekim takımdakiler de ona ısınmış gözüküyordu.

Mum Işığı 1 : İstanbulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin