Son bölüm biraz şaşırttı biliyorum, kaldığımız yerden devam o zaman :)
Multimedia'da Bulut var ve bu bölümü o anlatacak. İyi okumalar!
Batuhan’a okulun kapısında rastladığımda sormak istediğim her şeyi kafamda çoktan tasarlamıştım. Beni gördüğünde hafifçe gülümsedi ve yanına yaklaşmamı bekledi.
“Günün nasıldı?” dediğimde eliyle ‘boşver’ anlamında bir hareket yaptı. Gergin olduğunu anlamam uzun sürmedi. Sorularımı kafamda tartarken kafamı hafifçe yana yatırdım. Önce hangisini sorsaydım acaba?
“Bir sorun yok değil mi?” dediğimde bir şeyler hatırlayıp kaşlarını çattı. Tamam, şimdi daha da gergindi işte.
“Hangi birinden bahsedeyim ki?” dediğinde hafifçe dudaklarımı büzdüm ve kolumu omzuna attım.
“Hadi biraz yürüyelim, yolda anlatırsın”
İtiraz etmeden yürümeye başladı. İlk birkaç dakika ikimiz de konuşmadık. Hafifçe kafasını çevirip
“Ee sen ne soracaksın onu söyle” dediğinde şaşkın şaşkın yüzüne baktım ve elimi omzundan çekip cebime koydum.
“Soru soracağın zaman hep böyle dudaklarını büzüyorsun” derken hafifçe dudakları kıvrılmıştı. Kahretsin, beni kendisi kadar iyi tanıdığını unutmuştum. Şaşkınlığımı yüzümden silerek ciddi ifademi takındığımda yüzündeki gülümseme kaybolmamıştı.
“Asıl sen söyle, neyin var?” dediğimde bakışlarını benden çekip önünde duran taşa tekme attı. Ne olduysa fazlasıyla üzmüştü onu.
“Pelinle ayrıldık”
Tamam şimdi anlaşılmıştı neden böyle üzgün olduğu. Belli ki kıza fazlasıyla kaptırmıştı kendini. Merak ettiğim Pelin’in neden dalgın olduğuydu, acaba o da bu konu yüzünden mi.. Hayır, hayır. Daha farklı bir şey vardı sanki. Gözlerindeki ayrılık acısı değildi çünkü. En azından ben öyle hissetmiştim. Hem Batuhan’a karşı bir şey hissetmediğinden emin gibiydim. Saf davranışları onu ele veriyordu. Hissetse anlardım. Yani anlardım heralde.
“Hmmm” dediğimde bana kaçamak bir bakış attı. Aralarındakinin gerçekliğine inanmadığımı biliyordu. Öyle ki bunu söylemem bir yumruğa mal olmuştu. Tekrar ağzımı açmayacaktım.
Suskunluğunu fırsat bilip sormanın tam zamanı diye düşündüm.
“Pelin’in morali neden bozuktu peki?”
Kafasının meşgul olduğu fazlasıyla belliydi. O yüzden hiç düşünmeden cevap verdi.
“Dedesi rahatsızmış sanırım”
Cümlesini bitirdikten sonra söylediğine pişman oldu. Tam da tahmin ettiğim gibi ayrılık olayı falan değildi Pelin'in kafasına taktığı. Batuhan ağzından kaçırdığına pişman olmuş bir şekilde mırıldandı.
“Kimseye söyleme bari”
Söylemeyeceğimi biliyordu ama yine de kendince bir not düşmüştü işte. Demek ki kızın güvenini gerçekten kazanmıştı ve sarsmak istemiyordu. Tam Batuhanlık bir hareket diye düşünürken hafifçe gülümsedim.
Bir müddet daha konuşmadan yürüdük. Sürekli bir şeyler düşünüyordu. Yüz ifadelerinden kendi içinde konuştuğunu gayet anlamıştım. Çocukluktan beri alışkanlıktı, düşündüğü şeyleri yüz ifadeleriyle bütünleştirmişti. Sözlü olarak ifade etsin ya da etmesin. Hiç değişmemişti.
Bir an için ben de annemle büyüsem onun gibi mi olurdum diye düşündüm. Hassas ve samimi. Bilmiyordum ne yazık ki, hiç tatmamıştım o duyguyu.
Yüzümde acı bir gülümseme oluşurken babamı düşündüm. Yani babamızı. Umurunda bile değildik adamın. Onunla birlikte İngiltere'de geçirdiğim uzun seneler bu gerçeği Batuhan'dan kat kat daha iyi anlamamı sağlamıştı. Belki de o yüzden hayata karşı bu kadar soğuk ve gerçekçiydim, bilmiyordum.
Hem Batuhan annesiyle büyümüştü, Sevim teyzeyle. Annesinin her ne kadar iyi bir insan olduğunu bilsem de bana karşı her zaman biraz mesafeliydi. Sanırım beni görmek ona geçmişteki kötü anılarını hatırlatıyordu. Haklıydı da, kızmıyordum ona.
Gerçi artık kimseye kızmıyordum. İçimdeki her şey soğumuştu.
Babam bize birçok imkan sağlayarak babalık görevini yerine getirdiğini düşünüyordu. Ben açıkçası bu imkanları fazlasıyla değerlendiriyordum ama aynısı Batuhan için geçerli değildi. Aptal çocuk babama yük olduğunu düşünüp okula burslu girmek istemişti. Nitekim zaten dersleri her zaman benden iyi olmuştu, Sevim teyze üzerine titriyordu ne de olsa. Bense kendi kendime kimi zaman çalışmış, kimi zaman bırakmıştım dersleri. Yanımda beni kontrol edip çalışmamı söyleyecek kimse olmamıştı hiçbir zaman.
Ben babamın sağladığı imkanları elimden geldiğince kullanmaya çalışarak kendimce ona öfkemi kusuyordum fakat Batuhan farklıydı işte. Babam fazlasıyla zengindi ama Batuhan da yardımlarının büyük bir kısmını reddederek farklı bir yol seçmişti. O da kendince tepki gösteriyordu işte. Her ne kadar dışarıdan güçlü gözükse de bu konuda ne kadar duygusal olduğunu ben biliyordum. Babamdan beklediği tek şey ilgiydi, geri kalan hiçbir şey umurunda değildi.
Derin bir nefes alıp bir de kendime baktım. Onun gibi değildim. Tecrübe edindiklerim, babamla geçirdiğim seneler, yüzüme dahi bakmayışı beni fazlasıyla gerçekçi bir insan yapmıştı. İlgi bekleyip bulamayınca yorganı kafasına çekip ağlayan çocuk değildim artık. O günler geride kalmıştı, çok geride.
Düşüncelerimden sıyrıldığımda Batuhan'ın bana baktığını fark ettim. Muhtemelen yine anlamıştı ne düşündüğümü ama tek kelime etmedi. Bu konu üzerinde defalarca tartışmıştık ve her seferinde onu o adamın babalık görevlerini hiçbir zaman yerine getirmeyeceği konusunda uyarmıştım. Her defasında bir şey beklemediğini söylese de içini biliyordum onun.
"Ne var, ne bakıyorsun" derken hafifçe omzuna vurdum.
Gülümsedi, cevap vermedi. Kafasını önüne çevirdiğinde bir süre ona baktım.
Babamın yaptığı ufak bir hatanın günün birinde ailem olacağını nereden bilebilirdim ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mum Işığı 1 : İstanbul
Teen FictionPelin İzmir'de yaşayan yarı Alman yarı Türk bir kızdır. Dedesiyle büyümüş, ne intihar eden annesini ne de Alman babasını tanıyabilmiştir. Bir gün başarısının fark edilmesiyle İstanbul'daki saygın liselerden birinden burs kazanır ve hayatı değişir. K...