Eklediğim şarkıyı dinleyin çok güzel!
“Oha”
Özge’nin Elsa’yı gördüğünde ilk tepkisi bu olmuştu. Hazal tek kelime etmemişti ama muhtemelen Özge ile aynı duyguları paylaşıyordu. Bana gelince, yenilgiyi kabullenmiş sporcular gibi hissediyordum.
Elsa’ya bakıp kendimi gülümsemeye zorladığımda bir o kadar da Çağrı ile yüz yüze gelmekten kaçıyordum. Dün gece hoşça kal bile demeden Bulut’un yanına dönmüştüm. Paltosu da bende kalmıştı. Bir an paltoyu tuttuğum parmaklarımın gerildiğini hissettim.
“Merhaba Pelin” dedi Elsa bir yandan da Özge ile Hazal’a bakarak. “Arkadaşların mı?”
Evet anlamında bir işaret yaptığımda tanışmaları için hafifçe kenara çekildim. Bir yandan da elleri ceplerinde bizi izleyen Çağrı ile göz göze gelmemeye çalışıyordum.
Özge ile Hazal da Elsa’nın samimi tavırlarına şaşırmış olacaklar ki bir an birbirlerine baktılar. Sanırım dün yaşadığım şoku daha iyi anlıyorlardı.
“Paltomu vermeyeceksin sanırım?”
Dalgınlığımdan sıyrılıp kaçtığım o kahverengi gözlere baktım. En ufak kızgınlık yoktu bakışlarında. Her zamanki Çağrı’ydı işte. Tanıdığım günden beri değişmeyen Çağrı. Aynı samimiyet. Ve pek tabii artık nereden tanıdık geldiğini bildiğim o gözler.
“Pardon” dediğimde paltoyu ona doğru uzattım. Birkaç saniye bekledi ve gözlerime baktı. Ardından elimde tuttuğum paltoyu aldı. Zaten biraz daha böyle gömlekle kalsa üşütecekti.
Elsa deyim yerindeyse kızları esir almış, çoktan yürümeye başlamışlardı. Ben de Çağrı’yla birlikte peşlerinden yürümeye başladım. Tek kelime etmeden.
Sessiz sessiz yürürken içimdeki huzursuzluğu bir türlü görmezden gelemiyordum. Acaba bana kızmış mıydı? Bakışlarında bir değişiklik yoktu ama nedense içimde de kötü bir his vardı. Önünü alamadığım bir suçluluk duygusu belki.
“Bir sorun yok değil mi?” dedim sonunda dayanamayarak.
Bir süre sessiz kaldı ve önüne bakmaya devam etti.
“Hayır. Neden olsun ki?”
“Yani..” diye mırıldandığımda içimdeki huzursuzluk hala geçmemişti. Sonuçta dün gece haber vermeden ortadan kaybolmuştum. Bana kalırsa bu bir sorundu.
“Dün hoşça kal demeden gittiğim için özür dilerim” dedim hızlıca. Açık konuşmakta fayda vardı.
“Önemli değil. Elsa’ya Bulut’un yanına gittiğini söylemişsin. Aranız yeni düzelmişken tekrar bozulsun istemem”
Hafifçe iç geçirdiğimde cevap vermedim. Zaten söyleyecek pek bir şey de kalmamıştı.
***
Günün sonunda ayaklarımıza kara sular inmişti. Sahilde uzun bir gezinti yapmış, ardından müze tarzı bazı mekanları ziyaret etmiştik. Elsa’nın isteği üzerine çekilen onlarca fotoğraf da cabası. Fotoğraflarda gülümsemek için ekstra çaba sarf etmem gerekmişti.
Hep birlikte Limon’a girdiğimizde gözlerim Batuhan’ı aradı ama ortalarda yoktu. Muhtemelen bugün izinli günüydü.
“Şuradaki masa boş” dedi Hazal bahçedeki kırmızı masayı işaret edip sesinin tonunu alçaltarak “Ve Bulut ile Arda da burada” diye fısıldadı.
Bir an elim ayağıma dolaşırmış gibi hissettim ama Özge duraksamama izin vermeden beni az önce Hazal’ın gösterdiği masaya doğru itekledi. Elsa ile Çağrı çoktan oturmuş, bir şeyler konuşuyorlardı. Tam Özge’nin iteklemesinden kurtulup Bulut’un yanına gitmeye karar vermiştim ki Elsa’nın belli belirsiz Bulut’un oturduğu masayı işaret ettiğini fark ettim ve hafiften gerildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mum Işığı 1 : İstanbul
Teen FictionPelin İzmir'de yaşayan yarı Alman yarı Türk bir kızdır. Dedesiyle büyümüş, ne intihar eden annesini ne de Alman babasını tanıyabilmiştir. Bir gün başarısının fark edilmesiyle İstanbul'daki saygın liselerden birinden burs kazanır ve hayatı değişir. K...