Part 5

97.1K 5.4K 412
                                    

Bölüm parçasının linkini attım. Ara verdiğim için özür dilerim! :)

Batuhan Limon’u diğer garsona emanet etmeye gittiğinde kararsız bir şekilde kapıda bekliyordum. Zaten yeterince rezil olmuştum, daha fazlasını kaldıramazdım. Tabi bir yandan söyleyeceklerini de merak etmiyor değildim. Derin bir iç çektim. Daha kaç gün olmuştu geleli, başıma gelmeyen kalmamıştı.

“Hallettim ama çok vaktimiz yok. İstersen sahile doğru yürüyelim.”

Batuhan’ın sesiyle kendime geldim ve kafa salladım. Birlikte ağır ağır yürümeye başladık. Geçen beş dakikalık süre zarfında hala bir şey söylemeyince dayanamayıp sordum.

“Evet, ne bilmem gerekiyor?”

Bal rengi gözlerini bir anlığına bana çevirdi, sonra önüne bakarak yürümeye devam etti.

Cidden hepsi ayrı bir alemdi. Biri bakışlarıyla susturur, biri sapıklık yapar, öbürü konuşalım der ama ağzını açmaz. Nereye düştüm diye içimden söylenmeden edemedim.

Birkaç adım sonra dayanamayıp önüne geçtim, konuşmadığı müddetçe bir yere gidemezdi. Ortaya bir şey atmıştı bir kere.

“Batuhan daha ne kadar yürüyeceğiz?”

Kelimeler dudaklarımdan dökülürken tekrar bana baktı ama bu kez gözlerini kaçırmadan. Bakışları tüm yüzümde gezdikten sonra derin bir nefes aldı.

“Nasıl bu kadar saf olabiliyorsun?”

Cidden beklemediğim bir soruydu bu. Aynı gün ikinci kez karşılaşmıştım bu soruyla ve yine bir cevabım yoktu.

“Ben.. bilmiyorum gerçekten.” diyebildim bakışlarımı yere indirerek. Salak olduğumu kabullenmiştim bugün olanlardan sonra.

Bakışlarım yerdeyken ikimiz de sessiz kaldık. Her ne kadar bilinmezlik canımı sıksa da konuşmanın sonunu fazlasıyla merak ediyordum.

“Yüzüme bak.” derken  hafifçe çeneme dokundu. Bakışlarımız buluştuğunda konuşmasına devam etti.

“Hem bu kadar güzel hem bu kadar saf.. insanı şüpheye düşürüyorsun. Güzelliğini kullandığına inanmak istiyorum ama öyle safça şeyler yapıyorsun ki. Şimdi söyleyeceklerimi iyi dinle.”

Cümlesini bitirdikten sonra iki eliyle kollarımı tuttu.

“Bulut ve takıldığı grup değişik insanlar. Hepsi fazlasıyla zengin ve yanlarında sıradan birine yer yok. Daha önce acı şeylere şahit oldum. O yüzden elinden geldiğince onlardan uzak durmaya çalış. Bizim ortamımızda onlara yaklaşmak iki şekilde yorumlanır.”

Devamını merakla bekleyerek tek kaşımı kaldırdım. Yutkunduktan sonra çevresine bir göz attı, ardından bakışlarını tekrar gözlerime kilitledi.

“Ya birine safça aşıksındır ya da ne pahasına olursa olsun ortamın tadına bakmak istiyorsundur. İkisinde de sonuç aynıdır, ne olduğunu anlamadan kendini yatakta bulursun.”

Son cümlesiyle irkildim. Hislerimi anlamış olacak ki yavaşça çekti ellerini kollarımdan.

“Sen beni ne sanıyorsun? Öyle bir hata yapmam ben.” diyebildim sadece. Arkamı dönüp yürümeye çalıştığımda yine kolumdan tuttu.

“Dur, tamam biliyorum. O yüzden sana bunları anlatıyorum. Lütfen beni yanlış anlama. Ben sadece zarar görmeni istemiyorum hepsi bu.”

Birden ikimiz de sessizliğe gömüldük. Ne yapmıştım ben? Dedem duysa ne derdi kim bilir. Millete madara olayım diye mi büyüttüm seni diye iç çekerdi. Haklıydı, dikkatsiz davranmıştım. Bedeli de fazlasıyla ağırdı.

“Şimdi herkes böyle mi düşünüyor?” dedim kısıkça. Gözlerim dolu dolu olmuştu. Başka şeyler de söylemek istedim ama hepsi boğazıma dizildi. Sertçe yutkunup bakışlarımı yere indirdim. Bir tutam saç yüzüme dökülüp gözyaşlarımı örterken ağladığımı gizlemeye çalıştım.

“Kendini temize çıkarabilirsin” dediğinde elleriyle saçlarımı yüzümden çekti.

“Nasıl?” dedim sessizce gözyaşlarımın arasından.

Bir müddet cevap gelmedi. Sadece bana bakıyordu. Acaba teselli etmek için mi söylemişti bunu. Merakla kafamı kaldırıp gözlerine baktım.  

Hafif bir gülümseme yüzüne yayılırken baş parmağıyla gözyaşlarımı sildi.

“Senin için üçüncü bir seçenek yaratacağız.”

Mum Işığı 1 : İstanbulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin