Part 80 - Balçova

53.7K 2.4K 196
                                    

Yaklaşık on günüm bir yandan sınavlara girmekle bir yandan da Pelin Wagner olduğumu kabullenmeye çalışmakla geçmişti. Değişen sadece soyadım değildi. Bugüne kadar doğru bildiklerim beklenmedik bir şekilde yanlışlarım oluvermişti. Fazlasıyla... garip hissettiriyordu bu durum.

Durumu Bulut'a anlattığımda elle tutulur bir yorum yapmamıştı. Bir an benden bir şey sakladığını hisseder gibi olmuştum ama fazla üzerinde durmamıştım. Kelimelerini kendine saklayan bir çocuktu Bulut. Alışmıştım artık tarzına. Sanırım ben onu böyle seviyordum.

Asıl konuya dönersek benim için asıl sıkıntılı durum dedem ile yüzleşmemiş olmamdı. Onunla konuşmak istiyordum. Neden benden gerçekleri gizlediğini, bu zamana kadar neden hayatımı kısıtlayıp beni herkesten saklamaya çalıştığını sormak istiyordum. Mantığım ile kalbim arasında mekik dokuyup beni huzursuzluğun çemberine iten o kadar çok soru vardı ki.

Sadece nasıl soracağımı bilmiyordum. Dedemin yüzüne baktığımda kelimeler birbirini takip edip mantıklı bir cümle halinde çıkabilecek miydi dudaklarımdan? Ya da sadece ağlardım. Bilmiyordum. Bir şeyi ne kadar planlarsa planlasın kaderin işleyişine mani olamıyordu insan. O yüzden dedemle görüşünce ne yapacağım konusunda fikir yürütmemeye çalışıyordum.

"Hazırsan tekrardan yola koyulalım" dedi Bulut elini paltosunun ceplerine sokarak. Yaklaşık beş dakikadır arabanın başında dikilmiş beni bekliyordu. Kafamı çevirdiğimde ön koltukta oturan Çağrı ile göz göze geldim. Her şeyin yolunda olduğundan emin olmaya çalışırmışçasına bana bakıyordu.

'Tamam' anlamında ufak bir işaret yaptıktan sonra hızlıca arabaya doğru yürüdüm ve arka koltuğa kuruldum. Çağrı önde oturduğundan arkası tamamen bana kalmıştı. Koltuğun sağ tarafında duran kitabımı elime aldım ve arabadaki sessizliği bozmadan okumak için kaldığım yeri açtım. Araba hareket ederken yavaş yavaş Balıkesir'i geride bırakıyorduk.

Çağrı, Bulut, ben. Bir araya gelmesi bile riskli olan o üçlü şu an aynı arabada yolculuk ediyorduk.

Balçova'ya, doğduğum yere doğru.

Bulut artık Çağrı'nın kim olduğunu bildiği için içten içe beslediği o düşmanlığı bir kenara bırakmış gibiydi. Yani en azından ben böyle düşünüyordum. Sonuçta o Bulut'tu. Ne düşündüğünü ya da ne hissettiğini tam olarak bilemezdiniz.

Dedem ile konuşmak için sınavlarımın bitmesini beklemiştim. Tabi telefondan halledilebilecek bir şey de değildi doğal olarak. Yüz yüze konuşmamız gerekiyordu, uzun uzun. Sadece.. neden işlerin bu hale geldiğini daha iyi anlamak istiyordum.

Normalde tek gidecektim ama Çağrı tüm bunların bir parçası olarak tek gitmemi istememişti. Zaten Bulut da otobüs ile gitmeme hiç sıcak bakmıyordu. Böylece üçümüz yola koyulmuştuk. Pek mükemmel bir üçlü olduğumuzu söyleyemezdim ama yine de idare ediyorduk işte.

Beni en çok şaşırtan şey Çağrı'nın arabaya binmekten hoşlanmadığı halde bizimle yolculuk etmesiydi. Sanırım davete gittiğimiz gün yavaş yavaş bir şeyleri aşmaya başlamıştı, bilmiyordum. Yola çıktığımızdan beri onu gözlemlemiştim. Gerildiğini ya da daraldığını hissettiğimde hemen arabadaki sessizliği bozup muhabbet açmaya çalışıyordum. Her ne kadar Bulut bana pek yardımcı olmamış olsa da şu ana kadar izlediğim taktik işe yaramış, Çağrı Balıkesir'e kadar iyi idare etmişti.

"Okuduğun kitabın adı ne?"

Bir an düşüncelerimden sıyrıldım ve bakışlarımı satırlardan ayırıp Çağrı'nın olduğu tarafa çevirdim. Kafasını çevirmiş beni izliyordu. Hafifçe yutkundum ve kitabın adını unutmuş gibi aptal bir şekilde kapağa tekrardan baktım.

Mum Işığı 1 : İstanbulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin