Part 20

90.2K 4.6K 148
                                    

Okunma sayısı beni çok mutlu etti. Multimedia'da Pelin'e bakmadan geçmiyoruz, hareketli olanlardan ekledim. İyi eğlenceler =)

“Pelin Karatepe?”

Adımın söylenmesiyle kafamı defterimden kaldırıp sesin geldiği yöne çevirdim. Gelen nöbetçi öğrenciydi.

“Müdür seni çağırıyor.”

Merak içinde ayağa kalktım ve nöbetçiyi takip ettim. Muhtemelen bursumla alakalıydı, sınavlarda başarı bekliyorlardı benden. Bugünün geleceğini tahmin ederek son birkaç gündür fazlasıyla asılmıştım derslere. Öyle ki okulda ne olup bitiyor haberim yoktu bile. Biraz çevreme bakmış olsaydım neden çağrıldığıma dair daha farklı fikirler üretebilirdim.

Müdürün odasına girdiğimde karşımda duranlar bir an tokat etkisi yarattı.

Bulut delici mavi gözleriyle bana bakıyordu. Yanında Mete, Batuhan, Arda ve Atakan da vardı. Kafamı müdürden tarafa çevirdiğimde ayakta dikilen beden öğretmenini fark ettim. Yanında Irmak’ın eklentisi olarak tabir ettiğim Bengi duruyordu. Atletizm takımından olduğu için buradaydı muhtemelen.

Yaşadığım şoku belli etmemeye çalışarak kapıyı kapattım ve yanlarına doğru ilerledim.

“Hoş geldin Pelin” diyen müdür hafifçe sandalyesine doğruldu. Gerçekten ne için buradaydık, sanki bilerek seçilmiştik. Düşüncelerimi dağıtarak hafifçe kafa salladım.

“Derslerin nasıl gidiyor, memnunsun değil mi?” dedikten sonra odadaki diğer herkese dönüp “İzmir’de birinci olması ve genel başarısı bizi fazlasıyla etkilediği için buraya transfer olmasını sağladık” dedi.

Hakkımda bilgi verdiği insanları hatırlayınca içten içe bir ateş bastığını hissettim. Ah be müdürüm, sen benim neler yaşadığımı bilmiyordun ki. Bilsen böyle büyük başarılar bekler miydin benden.

Konudan rahatsız olmuş olduğumu fark etmiş olacak ki. Öksürerek beden öğretmenine sen konuş dermişçesine bir bakış attı.

“Okulumuza Almanya ve İngiltere’den misafir öğrenciler gelecek. Her sene gerçekleştirilen spor şenliği adı altında yine bir kültürel kaynaşma hedefliyoruz.”

Evet, muhtemelen her şeyden bihaber olan sadece bendim. Hepsinin yüzünden belliydi olaya hakim oldukları. Bir şeyler sorsam garip kaçacaktı, o yüzden susmayı tercih ettim.

“Müdür beyle konuştuktan sonra geçen seneki rehber grubunda karar kıldık fakat bu sene yeni bir üyeniz daha var.” Dediğinde bana döndü.

Ha bir de bunlar geçen sene de bu işi yapmışlardı. Biliyorlardı yani, tek cahil bendim şu an.

Herkesin bakışları bana döndüğünde merakla devamında ne geleceğini bekliyordum.

“Seni seçmemizde okçuluk büyük etken tahmin ettiğin gibi. Ama asıl çok iyi Almanca konuştuğunu öğrendiğimde mükemmel bir rehber olacağını düşündüm. Tabi sen de kabul edersen.”

Beynimde ‘hayır’ cümlesi yankılanırken müdür konuşmama fırsat vermedi.

“Kabul eder canım, niye etmesin. Kızım sen Almanca’yı nereden öğrendin, annen mi Alman yoksa?”

Sorduğu soruyla adeta sarsıldım. Ne biçim bir müdürdü bu, beni okula alırken hiç mi okumamıştı geçmişimi.

Almanca’yı bir gün babamla tanışırım umuduyla çok küçükken öğrenmiştim. Günlerce ağlamışım dedeme, Almanca öğrenmek istiyorum diye. Her zamanki gibi kırmamıştı beni. Tüm bunları hatırlarken yakın bir zamana kadar babamın gelip beni bulacağına inandığım için kendime kızdım, tekrar tekrar.

Yıllar gibi geçen birkaç saniyeden sonra cevap vermem gerektiğine karar verdim. Kaçışım yoktu.

“Babam Alman ama onunla bir alakası yok”

Müdür bir müddet duraksadıktan sonra soru dolu gözlerle bana baktı.

“Karatepe?”

Ölüm gibi gelen o soruyu sorduğunda içimdeki ateş harlanmıştı sanki. Hafifçe yutkunduktan sonra gözlerimi müdüre diktim.

“Konumuz bu değildi”

Birkaç saniye kimse bir şey söylemedi. Ne diyebilirlerdi ki? Haklıydım, gerçekten de konu bu değildi. İnsanların içinde zor duruma düşmüştüm. Tabi ne yazık ki ‘insanlar’ kavramı basit kalıyordu bu durumda. Zaten millet dedikodu için fırsat kolluyordu, bu kez fazlasıyla büyük bir koz vermiştim ellerine. Özellikle Bengi’nin bu fırsatı en şahane şekilde değerlendireceğinden emindim.

Sessizliği beden hocası bozdu ve bize görev dağılımından bahsetti. Hazırlıklar ve organizasyon için üç günümüz vardı.

Sinirlerimi alt üst eden toplantı sona erdiğinde odadan ilk çıkan ben olmuştum. Tek ihtiyacım olan şey okuldan biraz uzaklaşmaktı ama ne yazık ki şu zoraki organizasyon beni çıkışta da burada kalmaya mahkum etmişti.

Kendimi sakinleştirmeye çalışarak sınıfıma doğru yürüdüm, oyalanmanın anlamı yoktu.

Ne de olsa akşama çok işimiz vardı.

Mum Işığı 1 : İstanbulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin