Pelin
Hava yavaş yavaş aydınlanırken uykusuzluktan kan çanağına dönen gözlerimi şöminenin üzerindeki saate diktim.
07:35
Tüm gece boyunca ders çalışmıştım. Kaç kahve içtiğimi sayamamıştım bile. Allahtan yarın okul yarım gündü de yurda dönüp akşama kadar uyuyabilecektim.
Başımı önümdeki kitaba yaslayıp sessizce uyuyan Çağrı'ya baktım. Elinden gelse yine tekli koltukta yatıp kendi yerini bana bırakacaktı. Normal bir bahaneyi kabul etmeyeceğinden tüm gece uyanık kalıp ders çalışacağımı söylemiştim. Nitekim öyle de yapmıştım ama uyumamak için kendimi fazlasıyla zorlamam gerekmişti. Özellikle saat sabah beşe geldiğinde kahve bile etki etmemeye başlamıştı.
Kitaplarımı toplayıp hızlıca çantama yerleştirdim. Bir yandan da kan çanağına dönen gözlerimi kaşımamak için üstün bir çaba sergiliyordum. Çantamı kapının girişine bıraktıktan sonra telefonumu masadan aldım ve odadaki kör sessizliği bozmadan yavaşça Çağrı'nın uyuduğu koltuğa doğru yürüdüm.
Gece boyunca onu uyandırmamaya dikkat ederek ateşini kontrol etmiştim. Çok şükür ilaç işe yaramıştı. Artık ateşi yoktu ama yine de kendine iyi bakması lazımdı.
Dizlerimin üzerinde yere oturup kollarımı koltuğun kenarına yasladım ve bir müddet onu izledim. Koyu sarı saçları yine alnına dökülmüş, uzun kirpikleriyse şöminenin sönmeye yüz tutan ışığında dans ediyordu.
Sessizce telefonumun tuş kilidini açtım ve yaptığımda yanlış bir şey olmadığına kendimi inandırmaya çalışarak kameraya girdim. Ardından hızlıca bir fotoğrafını çektim. İleride ne olacağını bilmiyordum. Geçen gün masanın üzerinde pasaportunu ve uçak biletlerini görmüştüm. Berlin onun eviydi ve bir gün geri dönecekti. Ondan geriye bir hatıra kalsın istiyordum.
Çektiğim resme bakıp tekrardan gülümsedim ve yeniden kameraya döndüm. Asıl amacım farklıydı çünkü. Bakışlarım bir an şöminenin üzerindeki resimlere kaydı. O resimlerde Çağrı için önemli olan insanlar vardı. ALBA Berlin'deki arkadaşları. Kızıl saçlı kız yani diğer adıyla Elsa. Bir de tanımadığım orta yaşlı sarışın bir adam.
Ön kameraya geçtim ve hem Çağrı'yı hem de kendimi kareye dahil edecek şekilde bir fotoğraf çektim. Aslında uyanıkken de bunu yapabilirdim ama habersiz olması hediyesini verdiğimde onu daha da şaşırtacaktı.
Eğer bir gün Almanya'ya geri dönerse beni hatırlayacağı bir anı bırakmak istiyordum.
Telefonumu kilitleyip cebime koydum ve aynı sessizlikle yerden kalkıp mutfağa doğru yürüdüm. Bu eve geldiğim günü dün gibi hatırlıyordum. Gazetede çıkan haberden dolayı darmadağındım. Bana evini açmış, dağılan parçalarımı toplamıştı. Ateşim çıktığında ben iyileşene kadar uyumamıştı.
Buzdolabını açarken hafifçe gülümsedim ve kahvaltılıkların olduğu tepsiyi çıkardım. Hastalandığım gecenin sabahı benim için bir kahvaltı tepsisi bırakmıştı masaya. Yanında da ufak bir notla.
Yaklaşık on dakika sonra mükemmel bir kahvaltı tepsisi hazırlamıştım. Çantamdan hızlıca bir kalem kağıt çıkardım ve o gün bana yazdığı notu anımsamaya çalışarak kağıda bir şeyler karaladım.
'Bir şey yemediğin için hafif bir kahvaltı hazırladım. İtiraz istemiyorum hepsi yenecek. Ben yurda gidiyorum. İyi dinlen. Yoksa bozuşuruz."
Yazdığım şeyi tekrar okuduktan sonra içime sindiğine emin oldum ve tepsinin yanına bıraktım ardından yavaş adımlarla salona geçip tepsiyi salondaki masaya koydum. Saat sekize geliyordu. Çağrı uyanmadan evden çıksam iyi olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mum Işığı 1 : İstanbul
Teen FictionPelin İzmir'de yaşayan yarı Alman yarı Türk bir kızdır. Dedesiyle büyümüş, ne intihar eden annesini ne de Alman babasını tanıyabilmiştir. Bir gün başarısının fark edilmesiyle İstanbul'daki saygın liselerden birinden burs kazanır ve hayatı değişir. K...