Çok özür diliyorum, tatildeyim ve telefonum bozuk. Bir sonraki bölüm en az bir hafta sonra gelir.
İyi okumalar!
Yağmur sesiyle gözlerimi hafifçe araladığımda Bulut'un yanımda olmadığını fark ettim. Beceriksizce gözlerimi ovuştururken beklemeden yataktan kalktım ve banyoya doğru yürüdüm. İçeride değildi. Neredeydi ki? Acaba aşağı mı inmişti?
Gergin bir şekilde dudağımı dişleyerek banyoya girdim ve yüzümü yıkadım. Üzerimde hala dün geceki elbise olduğu yetmezmiş gibi göz makyajım da akıp yüzüme bulaşmıştı. Bulut sabah beni böyle gördüyse kaçıp gitmesi gayet doğaldı.
Normal gözüktüğümden emin olduğumda yüzümü kuruladım ve kararsız adımlarla odadan çıkıp merdivenlerden indim. İlk bakışta aşağıda kimse yok gibi duruyordu ama mutfaktan sesler duyunca nerede olduğunu anladım. Tanıdığım kadarıyla kahvaltı yapmaktan hoşlanmıyordu Bulut. Ortada ciddi bir sorun vardı. Yüzleşmekten korktuğum büyük bir sorun.
Gece tek kelime konuşmadığımız için durum gittikte garipleşiyordu. Tüm gece ona sarılmama izin vermişti ama bir şey söylememişti. Kızmamıştı. En ufak soru dahi sormamıştı. Her şeyi bildiğinden mi sormuyordu yoksa konuşmak mı istemiyor muydu işte onu bilmiyordum.
Ellerimi arkamda birleştirdiğimde mutfağın kapısına yaslandım ve onu izledim. Yüzümdeki şaşkınlık dalgasına engel olamazken hazırladığı kahvaltı sofrasına baktım. Tüm olanlar yetmezmiş gibi şimdi de benim için kahvaltı mı hazırlamıştı?
Geldiğimi fark etmişti muhtemelen ama tepki vermedi. Sıcak suyu bardaklara doldurmasını izlerken kendimi iyice kötü hissetmeye başlamıştım. O konuşmuyorsa ben konuşacaktım. Konuşmak zorundaydım.
Ağır adımlarla yanına ilerlediğimde hafifçe koluna dokundum.
“Bulut...”
Bir an için dudağının kenarında buruk bir gülümseme görür gibi olduğumda barda sahneye çıktığı geceyi hatırladım. Çok özel bir şey paylaşmıştı benimle. Kimsenin paylaşmadığı bir şeyi. Babasının neden Bulut adını seçtiğini. Annesinin adının Güneş olduğunu. Muhtemelen senelerce annesinin ölümüne sebep olduğunu düşünerek kendini suçlamıştı. Tıpkı babasının kapalı bir şekilde suçladığı gibi.
Bulut kapalı bir kutu gibiydi. Kimsenin kabuğunu kırmasına izin vermiyordu. Ben bu kabuğu kıran tek kişiydim ama fırsatları pek de iyi değerlendirememiştim. Belli etmiyordu evet ama içinde kim bilir ne fırtınalar kopuyordu.
“Hadi çaylar soğumadan kahvaltı yapalım”
Konuşurken yüzüme bakmamıştı. Yine kaçıyordu. Ve işin en ilginç tarafı bu durum onun tarzı değildi. Benim tanıdığım Bulut Tekin mavi bakışlarıyla karşısındakini delip geçerdi.
“Hayır” dedim sesimin kararlı çıkmasına özen göstererek. “Konuşmamız gerek”
Söylediğim şey etkili olmuş olacak ki bakışlarını bana çevirdi. Belli ki devam etmemi bekliyordu.
“Ben gerçekten özür dilerim Bulut. Çok büyük düşüncesizlik ettim. Yaptığım şeyin bir açıklaması olamaz, o yüzden kendimi savunmayacağım. Sana söz veriyorum, hatamı telafi edeceğim.”
Cümlemi bitirdiğimde setteki bardağı hafifçe kenara itti ve tek elini hafiften belime götürdü.
“Nasıl telafi etmeyi düşünüyorsun?” dediğinde bakışları ciddiydi.
“Yani ben bilmiyorum ama bir şekilde..” dedim ama cümlemi bitirmemi beklemeden dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Söylemek istediğim ne varsa hepsini unuttuğumu hissettim. Tek eli ensemde gezinirken diğer elinin belimden kalçama doğru indiğini hissettim. Dokunuşu o kadar yumuşaktı ki içim ürperiyordu. Gerçekten bir kıza nasıl yaklaşması gerektiğini iyi biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mum Işığı 1 : İstanbul
Novela JuvenilPelin İzmir'de yaşayan yarı Alman yarı Türk bir kızdır. Dedesiyle büyümüş, ne intihar eden annesini ne de Alman babasını tanıyabilmiştir. Bir gün başarısının fark edilmesiyle İstanbul'daki saygın liselerden birinden burs kazanır ve hayatı değişir. K...