Buyrun size kurgumdaki ilk bombalardan biri :D
Önümüzdeki iki bölüm hatta belki üç bölüm fazlasıyla iyi olacak. Kaç gündür kafamda kurup duruyorum ama yazamadım bir türlü çünkü yarın sınavım ve birden çok ödevim var. Uyumadan önce bir delilik yapıp yazayım dedim. Saat iki oldu neredeyse ve matematikte daha çalışmadığım yığınla şey var. Yarın sınava kadar halledebilirim diye umuyorum.
Bir sonraki bölüm ne zaman gelir bilmiyorum. Haftaiçi boş olduğum an yazacağım. Bu arada böyle içinizden bişey düşündüğünüzde falan çekinmeyin yorum yapın lütfen bölüm için.
Son olarak bu hikayeyi wattpad kullanıcısı arkadaşlarınıza da söylerseniz sayımız artar, daha güzel olur.
İyi okumalar! :)
Bulut
Telefonum cebimde titrediğinde derse girmek üzereydim. Ekrana bakmamla istemsizce kaşlarımın çatıldığını hissettim. Mete'ye içeri girmesi için ufak bi işaret yaptıktan sonra koridora doğru yürüdüm ve aramayı cevapladım.
"Neredesin Bulut?"
Sesi içimde bir soğukluk yaratırken gözlerimi devirmeden edemedim.
"İyiyim baba, teşekkürler"
Tepki vermeden konuşmaya devam ettiğinde 'klasik Semih Tekin' dedim kendi kendime. Bir mesela olmasa aramazdı. Onun hal hatır işleriyle kaybedecek vakti yoktu çünkü.
"Acilen ofisime gelmen gerek" dediğinde sesi ciddiyetini koruyordu.
"Okuldayım" dedim basitçe. "Çıkışta gelirim"
"Yarım saate burada ol" dedi ve aniden telefonu kapattı. Birkaç saniye telefonun ekranına baktım ama umursamadım. Fazlasıyla alışmıştım tavırlarına.
Sınıfa uğramadan hızla merdivenlere yöneldim. Yarım saati geçirirsem yapacağı psikolojik baskının fikri bile beni fazlasıyla zorluyordu.
Arabaya bindiğimde birkaç saniye motoru çalıştırıp bekledim. Bir an Çağrı geldi aklıma. Pelin'in ona karşı bu kadar iyi olmasını gerçekten anlayamıyordum. Gerçi Pelin herkese karşı iyiydi ama yine de düşünmeden edemiyordum. İlk kez Çağrı'dan bahsettiğinde söylemek istememiştim ama gerçek şuydu ki Çağrı bana da bir yerlerden tanıdık geliyordu.
Ofise vardığımda yarım saatlik sürem dolmak üzereydi. Koşar adım içeri girdim ve danışmadaki hep gördüğüm ama adını bilmediğim kadına kısaca bir selam verdim. Odaya vardığımda hafifçe kapıyı tıklattım ve içeri girdim. İçerideki gördüğüm yabancı bir an için duraklamama sebep oldu.
Babam burnuna düşen gözlüklerini kaldırırken ciddi bir şekilde bir bana bir de masanın diğer ucunda oturan yabancıya baktı. Ardından beklemeden bana oturmam için ufak bir işaret yaptı. İfadesi emir doluydu.
Soğuk ifademi bir an bozmadan koltuklardan birine oturdum ve bakışlarımı kadına çevirdim. O da sabit bir şekilde bana bakıyordu. Sanki kafasında bir şeyler tartarmış gibi. Bakışlarını bir an önüne çevirdiğinde onu baştan aşağı süzdüm. Oturuyordu ama az çok 1.75 boylarında olduğunu tahmin edebiliyordum. Açık kumral saçları ilk bakışta boya gibi duruyordu ama muhtemelen değildi. Zaten ben anlamazdım öyle şeylerden. Bakışlarımı ince yüzüne çevirdiğimde ne kadar zayıf olduğunu fark ettim. Elmacık kemikleri hafiften içe çökmüştü. Bakışlarım biçimli burnundan gözlerine doğru hareket ederken bir an durdum ve gözlerimi kıstım. Gözleri çok..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mum Işığı 1 : İstanbul
JugendliteraturPelin İzmir'de yaşayan yarı Alman yarı Türk bir kızdır. Dedesiyle büyümüş, ne intihar eden annesini ne de Alman babasını tanıyabilmiştir. Bir gün başarısının fark edilmesiyle İstanbul'daki saygın liselerden birinden burs kazanır ve hayatı değişir. K...