Bir ay kadar uzun bir aradan sonra tekrar birlikteyiz. İnanın eve sadece uyumak için geliyordum, duş almaya bile vaktim olmuyordu. Geçen hafta buradaki en yakın arkadaşım ülkesine döndü ve bayağı moralim bozuldu. O gittikten sonra daha fazla zaman bulmaya başladım ama bir süre yazmak istemedim çünkü moral bozukluğuyla ana karakterlerden birini öldürebilirdim, fazlasıyla negatif bir enerjim vardı :D.
Yarın sabah 7'de kalkacak olmama rağmen oturdum bu saate kadar yazdım. Açıkçası benim sorunum şu ki böyle aklıma geleni direk yazıya dökmüyorum. Burada paylaştığım şeylerin üzerinde aşırı derecede emek ve zihin fırtınası var. Yazdığım her cümlenin parçanın bütünlüğüyle uyumuna dikkat ettiğim gibi anlatım bozukluğu ve yazım hatalarından kaçınmak için de elimden geleni yapıyorum. Yazdığım bir paragrafı defalarca okuyorum diyebilirim. Bir de tabi buradayken ana dilimde çok az konuştuğum için belli bir süre sonra istediğim kelimeleri hemen bulamaz hale geldim, o da artı bir faktör. Sıradan bir wattpad yazarının yarım saatte yazdığı şeyi ben iki saatte yazıyorum o yüzden.
Anlayışınız, güzel yorumlarınız için teşekkür ederim. Elimden geldiğince uzun yazmaya çalıştım. Umarım beğenirsiniz :)
Multimedia Bulut. Bölüm parçası da ülkesine dönen İspanyol arkadaşımın ayrılırken söylediği şarkı :) İyi okumalar!
Pelin
“Bu saatte mi?”
Mesajı göndermiştim göndermesine ama yine de ne diyeceğini merak ediyordum. Sonuçta arayıp söylemek istemediğine göre önemli bir şey olmalıydı, yoksa bu saatte yüz yüze konuşmak istemezdi. Garipti, anlaşılması güçtü ama yavaş yavaş çözmeye başlamıştım onu.
Kızların oyuna dalmasından istifade edip hızla ortak salondan çıktım ve odama doğru yürümeye başladım. Sebebini bilmediğim bir şey fazlasıyla canımı sıkıyordu zaten, bir de Bulut eklenmişti üzerine.
Odama girdiğimde telefonum tekrar titredi.
“Neyse boşver, sonra konuşuruz”
Hah! Çok güzel. Zaten her şeyin bu kadar mükemmel gitmesi garipti, bir şey yapıp bozması gerekiyordu. Bu saatte konuşmamız lazım diye mesaj at, sonra boşver de. Yok canım. Zaten içim sıkılıyordu durduk yere, bir de Bulut efendinin oyunlarıyla uğraşamazdım.
Telefonu sıkı sıkı tutup ekrana bakarken fazla gergin olduğumu fark ettim. Fazla stresliydim ve kurban olarak onu seçmiştim. Karşımda olsa volkan gibi üstüne patlayacaktım muhtemelen. Zamanlamasının mükemmelliğinden bahsetmiyorum bile.
Cevap vermemek için kendimle mücadele ederken telefonu hızla çekmeceye bırakıp kendimi yatağa attım. Yarın bir şekilde acısını çıkaracaktım, sadece şimdi doğru zaman değildi.
İfadesizce tavanı izlerken içten içe canımı sıkan şeyin ne olduğunu bulmaya çalıştım. Ortak salondayken birden olmuştu, elbet tatsız muhabbetle bir ilgisi vardı ama sanki daha farklı bir şeydi. Nefesimi dışarı üfleyip hafifçe debelendim. Çok güzel, şimdi de hıncımı yataktan alıyordum.
Debelenmeyi bıraktığımda neden herkesten daha fazla burs aldığımı kendime sordum. En iyileri değildim muhtemelen, bursluların hepsi zaten çok iyiydi. Benim farkım neydi ki? Başkası olsa ‘ne güzel’ deyip kestirip atardı ama içimdeki anlamsız sorulara hakim olamıyordum. Ortada adil olmayan bir şey olduğu kesindi ve ister istemez beni rahatsız ediyordu. Bulut’a sorabilirdim ama bileceğini sanmıyordum. Batuhan bilebilirdi ama son olanlardan sonra nasıl gidip sorarım bilmiyordum. Her şey üstüme üstüme geliyordu resmen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mum Işığı 1 : İstanbul
Teen FictionPelin İzmir'de yaşayan yarı Alman yarı Türk bir kızdır. Dedesiyle büyümüş, ne intihar eden annesini ne de Alman babasını tanıyabilmiştir. Bir gün başarısının fark edilmesiyle İstanbul'daki saygın liselerden birinden burs kazanır ve hayatı değişir. K...