Bu bölümü Batuhan anlatıyor :) Normalde yarın yayımlayacaktım ama yazınca dayanamıyorum, hemen yayımlıyorum.
Bölüm parçasını mutlaka tıklayın, sözleri bölümle mükemmel bir uyum içinde. Multimedia'da Batuhan'ı göreceksiniz. İyi okumalar!
Birlikte kapıdan girdiklerinde herkes gibi ben de şaşkınlığıma mani olamadım. Gözlerimi onlardan ayırmazken hafiften gerildiğimi hissettim ve hemen kendimi topladım. Bir şey olduğu yoktu, kapıda karşılaşmışlardı muhtemelen.
Bulut beni gördüğünde Pelin’e tek kelime etmeden benim olduğum tarafa doğru yürümeye başladı. Yanıma geldiğinde soğuk ifadesi değişmedi, hala çok ciddiydi.
“Alt sokakta birkaç serseri saf kızın önünü kesmişti, son anda denk geldim de kurtardım” dediğinde içimde öfkeyle karışık bir şaşkınlık hissettim.
“Beni o aptala bir şey yapmakla tehdit ettiler, yoksa muhtemelen kavga etmiştim. Bayağı azarladım ama ya algılamada problemleri var ya da bilerek yapıyor. Senden ricam sahip çık arada yurduna falan bırak. Ben uğraşamam öyle işlerle.”
“Sen merak etme” dediğimde onun için endişelenmiştim. Muhtemelen korkmuştu bayağı, buranın serserileri hiç tekin değildi. Dalgın dalgın ona baktığımda Alman turistlerle konuştuğunu fark ettim. Hepsi kızın etrafında toplanmış, konuşmak için fırsat kolluyordu.
“Beni dinlemiyor musun sen? Nereye bakıyorsun?”
Bulut sinirli bir şekilde cümlesini bitirdiğinde başımla Pelin’i işaret ettim.
“Bana ilgilen diyorsun ama hangi biriyle baş edeceğim?” dediğimde bakışlarını Pelin’den ayırmadan cevap verdi.
“Ben de ondan bahsediyorum”
Bir süre ikimiz de sessiz kaldık. Önemsemiyormuş gibi gözüküyordu ama benim tanıdığım Bulut bir kızın üstüne bu kadar fazla düşmezdi. Her başını belaya soktuğunda gereğinden fazla sinirlenip büyük tepkiler veriyordu. Sıradan birinin başını belaya sokması umurunda dahi olmazdı. Saf değildim, seziyordum bir şeyler.
Pelin’in güçlükle gruptan kurtulup bize doğru yürümesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Bulut hafifçe öksürüp bakışlarının yönünü değiştirdiğinde çoktan yanımıza gelmişti. Bir süre Bulut’a dik dik baktı ve gözlerini devirdi.
“Yaptığın kahramanlığı mı yetiştiriyorsun kardeşine?” dediğinde ikimiz de donakaldık. Kardeş mi demişti gerçekten, yoksa ben mi yanlış duymuştum? Göz ucuyla Bulut’a baktığımda istifini bozmadığını fark ettim.
İkimiz de cevap vermeyince daha bir sinirlendi ve yüzüne alaycı bir gülümseme yerleştirdi. Evet, ona söylememiştim ama bilerek saklamaya da çalışmamıştım. Bu konu konuşulmazdı, ikimiz de geçmişimizin açılmasından hoşlanmıyorduk. Hem bilmesi neyi değiştirirdi ki?
Ayağını sinirden yere vurduğunu fark ettiğimde birimizin cevap vermesi gerektiğine karar verdim. Bulut’un umurunda değildi, sinirlenmesi daha da hoşuna gidiyordu sanki. Her şey benim üstüme kalmıştı yine.
“Pelin kızıyorsun biliyorum ama bu konuyu konuşmayız biz” dediğimde ifadesinde en ufak değişiklik olmadı. Dışarıda ne olduysa Bulut onu kızdırmıştı belli ki. Şimdi de içinde tuttukları yüzünden ikimize birden patlıyordu.
“Sen nereden öğrendin?” dediğimde öfkeyle karışık ufak bir hayretle iç geçirdi.
“Bir önemi var mı? Buz kütlesi kardeşin neyse de seninle aramızın iyi olduğunu sanıyordum.”
Cümlesini bitirdiğinde kardeşin sözcüğüne özel bir vurgu yapmıştı ve istifini bozmadan konuşmamızı dinleyen Bulut’u da konuşmanın içine çekmişti.
“Bir dakika bir dakika. Bir daha söyle?” dediğinde her zamanki soğukluğu hayretle harmanlanmıştı sanki. “Seni kurtaran bir insana böyle mi teşekkür ediyorsun? Buz kütlesi ha?”
Bulut’un konuşması zaten patlama sınırında olan bir insan için fazlasıyla tahrik ediciydi. Şaşkınlıkla olacakları beklerken elimden hiçbir şey gelmiyordu.
“Yalan mı?” dediğinde öfkeden kulakları kızarmıştı. Sinirle birkaç kez kendi kendine kafasını salladı ve bir bana bir Bulut’a baktı.
“İki kardeş bunu benden saklayarak arkamdan uzun süre iş çevirmişsiniz zaten. Benden bu kadar. İkinizin de yüzünü görmek istemiyorum”
Cümlesi üzerimizde soğuk duş etkisi yaratırken arkasını döndü ve kafileye doğru yürümeye başladı. Beynimde çığlıklar yankılanıyordu sanki. Hayır, böyle bitemezdi. Güvenini zor kazanmıştım, böyle sarsacağımı nereden bilebilirdim ki?
Arkasından gitmeye yeltendiğimde Bulut sıkıca kolumdan tuttu ve gitmeme izin vermedi. Soru soran gözlerimi ona diktiğimde soğuk bakışlarını Pelin’den ayırmadan mırıldandı:
“İstediğiyle mutlu olsun demiştik”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mum Işığı 1 : İstanbul
Teen FictionPelin İzmir'de yaşayan yarı Alman yarı Türk bir kızdır. Dedesiyle büyümüş, ne intihar eden annesini ne de Alman babasını tanıyabilmiştir. Bir gün başarısının fark edilmesiyle İstanbul'daki saygın liselerden birinden burs kazanır ve hayatı değişir. K...