Part 26

87.2K 4.6K 236
                                    

Önce Pelin, sonra Bulut anlatacak. Bin okuyucuya ulaşmak fazlasıyla mutlu etti, yine yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmezseniz daha da mutlu olurum. 

Multimedia'da Bulut var, bölüm parçası Pink-Just Like a pill :)

İyi okumalaaar!

Pelin

Öğrendiklerim beni fazlasıyla şaşırtmıştı. Bir gecede o kadar çok şey öğrenmiştim ki. Öyle ki kızlar gittikten sonra bile kendime gelememiştim. Bu kadar zaman içinde nasıl haberim olmazdı, onu geçtim nasıl fark etmezdim.

Batuhan Tekin, Bulut Tekin.

Soyadlarının aynı olduğunu bile fark etmemiştim, o kadar dikkatsizdim. Bu konu hakkında kimsenin konuşmuyor olması da cabasıydı. Özge’nin söylediğine göre ikisi de bunun bilinmesinden hoşlanmıyorlarmış ve insanlar Bulut’un korkusundan ağzını açamıyormuş.

Tesadüfen öğrenmiştim resmen. Bulut’u geçtim, ondan bir şey söylemesini beklemiyordum ama en azından Batuhan benimle paylaşabilirdi. Demek ki o kadar yakın değildik.

Hep sinirlendiğimde yaptığım gibi yatakta bir müddet debelendim. Gerçekten şaşkındım. Bunca zamandır iki kardeş arasında mekik dokuyordum da haberim yoktu. Kızların anlattıklarını düşünerek yerimden kalktım ve cam kenarına gittim. Perdeyi hafifçe aralayarak ay ışığının odamı aydınlatmasına izin verdim.

Kızlar babalarının çok zengin olduğunu ve çocuklarına her türlü imkanı sağladığını söylemişti. Arada sırada Türkiye’ye geliyormuş falan. Batuhan zaten annesiyleymiş ama Bulut.. Hazal Bulut’un annesinin doğumda öldüğünü söylediğinde nedense içten içe bir yakınlık hissetmiştim ona karşı. Yalnız büyüdüğü çok belliydi, şimdi neyin eksik olduğunu daha iyi anlıyordum.

Kardeş olmalarına göre gerçekten çok farklılardı. Söylediklerine göre Batuhan bilerek çoğu şeyi reddediyormuş, Bulutsa aksine hiçbir fırsatı geri çevirmiyormuş. Her ne kadar ilginç gelse de eleştiremezdim, dışarıdan gözüktüğü gibi olmuyordu bu aile işleri.

Düşüncelerimi susturup saate baktığımda hafiften söylendim. Neredeyse dört olmuştu ve ben hala uyuyamamıştım, deli gibi yorgun olmama rağmen. Bir de üstüne üstlük yarın sabah normal okul saatinden bir saat önce kalkıp kafile için okulda hazır bekleyecektim.

Gergin bir şekilde perdeyi kapattıktan sonra kendimi yatağın üzerine attım ve uyurum umuduyla gözlerimi sıkı sıkı kapattım.

Bulut

Akşam Batuhanla birlikte benim evimde kalmıştık. Uzun süredir birlikte zaman geçirmediğimiz için ikimize de iyi gelmişti. Hem keyfini biraz olsun yerine getirebilmiştim. Pelin’den fazlasıyla etkilendiği belliydi ama role kendini fazla kaptırmakla hata etmişti. Evet, her ne kadar itiraz etse de aralarında gerçekten bir şeyler olmadığına emindim artık.

Batuhan’ın daha önce de birkaç kızdan hoşlandığına şahit olmuştum. Böyle durumlarda zaman en iyi ilaçtı. Onun için tabi. Benim ilaç niyetine tercih ettiğim farklı şeyler vardı.

Kapıda kafileyi beklerken saate bakmak için telefonumu cebimden çıkardım. Ekranda Irmak’ın mesajını gördüğümde bir süredir aramızın iyi olmadığını hatırladım.

“Arayı çok açtık, akşam geliyorum. Öptüm”

Cevap atmadım, atmayacağımı da biliyordu. Bu kabul ettiğim anlamına geliyordu bir bakıma. İyi olurdu gelmesi, benim de kafa dağıtmaya ihtiyacım vardı zaten.

Telefonu cebime koyup kafamı kaldırdığında uzaktan Pelin’i gördüm. Uykusuz olduğu her halinden belliydi. Biraz daha yaklaştığında bu halde bile ne kadar güzel olduğunu düşünmeden edemedim. Batuhan’ın etkilenmesi bir erkek için fazlasıyla normaldi bence.

Her fırsatta renk değiştiren mavi gözleri güneşle birlikte hafiften yeşile dönmüştü. Beni gördüğünde hafifçe gülümsedi. Kafamı çevirmek istesem de başaramadım, bir müddet ona baktım. Gülümsemesi yüzünden kaybolmazken yanıma gelmek için bir adım attı. Tanrım, ne kadar duvar örsem de pes etmiyordu.

Kafilenin okula girmesiyle durmak zorunda kaldı. Basket takımından iki çocuk otobüsten iner inmez başka kimse yokmuş gibi Pelin’in yanına gittiler. Üçü konuşurken yanlarına başka bir çocuk daha katıldı. Birkaç saniye geçmişti ki Audrick denilen çocuk kolunu Pelin’in omzuna attı. Tamam bu fazla olmuştu. Bakışlarından kızdan etkilendikleri belliydi, yarı Alman olmasından bahsetmiyordum bile.

Gerildiğimi hissederek yanlarına doğru yürüdüm. Ben de rehberdim sonuçta, hatta işinde kıdemli olan bendim. Benim yanıma gelmek yerine ona gitmişlerdi. Akılları hep aynı çalışıyordu bunların.

Dişlerimi sıkarak yanlarına gittiğimde beni samimi bir şekilde selamladılar. Ben de onları selamladıktan sonra tek kaşımı kaldırıp Audrick’e baktım. Aradan birkaç saniye geçmemişti ki rahatsız olduğumu anladı ve huzursuzca kolunu Pelin’den çekti. Bizim saf her zamanki gibi bir şey anlamamıştı.

Alman hocalar kafileye içeri girmeleri için duyuru yaparken hep birlikte merdivenlere yöneldik. Fırsattan istifade Pelin’e yaklaştım ve adımlarına uyum sağladım.

“Sana bu kadar yaklaşmalarına izin verme. Ne yapacakları belli olmaz” dediğimde hayret dolu gözlerle bana baktı. Aptal işte, yanlış anlayacaktı.

“Yani sadece uyarıyorum, iyiliğin için”

Cümlemi bitirir bitirmez bakışlarını bana çevirdi. Gözlerinde masum ve anlayış dolu bir ifade vardı.

“Teşekkürler, daha dikkatli olurum” dediğinde hayret etme sırası bendeydi. Şüphesiz ‘seni ilgilendirmez’, ‘sana soracak değilim’, ‘onlar sadece misafir’ tarzında cevaplar bekliyordum ama bu gerçekten sürpriz olmuştu. Bu kızın gerçekten nesi vardı, neden bana karşı bu kadar kibardı ki?

Beni beklemeden merdivenlerden çıkmaya devam etti. Hayır, gerçekten bu kez kafamda kırk türlü şey kurmak istemiyordum, direk soracaktım.

Adımlarımı hızlandırıp ona tekrar yaklaştım. Beni fark ettiğinde yüzüme bakıp hafifçe gülümsedi. Yine başarmıştı, gülümsemesiyle içimde bir şeyleri harekete geçirmişti.

“Neden bana kızmıyorsun?” dediğimde sorduğum sorunun saçma olduğunun farkındaydım. Kim birine böyle bir soru sorardı ki?

Sorumu o da saçma bulmuş olacak ki gülümsemesi tüm yüzüne yayıldı.

“Sence de rol değişmedik mi?” dedi gülümsemesiyle nefesim kesilirken. Haklıydı, normalde saçma sorular soran oyken şimdi birden mantıklı tarafa dönmüştü. Fazlasıyla garipti.

“Merak ediyorum” dediğimde hafiften ciddileşti ve önüne baktı.

“Sadece seni anlamaya çalışıyorum” derken tüm nefesini dışarı verdi ve gözlerini gözlerime dikti.

“İzin verecek misin?”

Mum Işığı 1 : İstanbulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin