Aklına ilk gelen ismin ağırlığını taşıyordu günlerdir. Gözlerini ağır ağır açarken, bir kez daha kalbinin ağrısıyla soluklandı. Ne kabusları bitmişti, ne de gözyaşları durmuştu. Günler birbirini kovalarken, koskoca bir haftayı geride bırakmıştı. Her saatini sayıp, her saniyesinde aynı duygularla nefes almıştı. Amerika'da olanlardan çok, Barkın'ın ortalarda olmayışı yakıyordu canını. Bir kez daha gittiğine inanmak istemiyordu. Ardında bıraktığı yedi günün ardından, belki bu gün gelir diye ofisine uğradığında gördüğü tek şey boşluktu. Yeniden bağlanmıştı genç adama. Bir kez daha hayatının merkezi haline getirmişti. Ama lanet olası gururu bunu göstermesine izin vermemişti. Sıkıntıyla yatağından çıkarak, giysi dolabına yöneldi. Içinden zerre kadar işe gitmek gelmiyordu. Bir kez daha Barkın'sızlık adı altında bitip tükeniyordu. Genç kız gözleri dolu dolu eline geçirdiği ilk kıyafeti özensizce giydi. Içinden bir ses bu gün de göremeyeceğini söylüyordu.
Aşağıya indiğinde herkes mutfaktaydı. Sessiz sedasız gitmek istese de başaramamıştı. Kudret Hanım kendisini gördüğü gibi kahvaltıya çağırmıştı. Deren günlerdir ailesinden kimsenin yüzünü görmüyordu. Masanın başında oturan Tıflıgül Nine genç kızın yüzüne bakarak "Sırık oğlan, neden gelmiyor?" diyerek tek seferde sorduğunda, genç kız yüreğinin tam ortasına bir bıçak saplandığını hissetti. Kendisinden gitmemesini isteyen genç adamın gitmiş olabileceğini düşünmek daha yakıcıydı. Cevap dahi vermeden önüne koyulan çayından bir yudum alarak çıktı evden. Arkasında ise merakla bakan bir kaç çift göz bırakmıştı. Nereye gideceğini, kime soracağını bilmiyordu. Genç adamı kaç kere aradığını kendi bile saymamıştı. Artık telefonunun kapalı olduğunu belli eden telesekreterin sesini duyması bile vazgeçirmiyordu.
Dalgınca geçirdiği bir saatin ardından, şirkete girer girmez Barın'ın odasına attı kendisini. Yol boyu kaç kere ağladığını bilmiyordu. Genç adamın odasına bir hışımla girdiğinde, henüz gözlerinin ıslaklığı geçmemişti. Onu görenleri bile umursamıyordu. Canı acıyordu ve ilk defa bunu göstermekten kaçmıyordu. Genç adam şaşkınlık içinde açtığı gözlerini Deren'e dikerken, hızla ayağa kalktı. Deren bir hayli bitkin gözüktüğünden Barın genç kızın yanına gelir gelmez kollarının arasında aldı. Içinde yaşadığı tedirginliği sesine yansıtarak "Abla sana... sana ne oldu?" diyerek daha sıkı sardı genç kızı. Deren ayakta durmakta artık zorlanıyordu. Günlerdir tek lokma yemediği düşünülürse, çok bile dayanmıştı. Gözyaşları akmayı beklerken "Barın, bana yardım et lütfen. Ben artık dayanamıyorum." deyip kafasını genç adamın göğsüne gömdü. Küçük bir hıçkırık düşerken boğazından, genç adam "Abla, ne oldu? Neye dayanamıyorsun?" diyerek soruyla birlikte yanıtladı.
"Abin.. Barın abin, Amerika'dan döndüğümüzden beri yok bilmiyor musun? Ölüyormuşum gibi hissediyorum ama gözlerimi açtığım da herşey aynı."
Genç adam kollarının arasında daha çok sıkarken, saçlarını okşamaya başlamıştı. "Abla ağlama, lütfen."
"Barın, nerede olduğunu biliyorsan eğer ne olur söyle! benim onunla konuşmam lazım."
"Bende hiç görmedim, abla. Eve de gelmiyor. Polonezköy'deki ve Beykoz'daki eve de gitmemiş. Elbet çıkacaktır ortaya."
"Geri döndüğün de çok geç olmasından korkuyorum."
Genç adam kollarının arasında perişan haldeki kızın gözlerine bakarak "Abimi seviyorsun..." dedi. Deren bu cümlenin altında ezilirken, iç sesi avaz avaz bağırıyordu. Lanet olsun ki seviyordu ve bu oyundan fazlasıyla sıkılmıştı. "Yıllar önceki o küçük kızdan, daha çok seviyorum." diyerek başını birkez daha genç adamın göğsüne yasladı.
***
Saatler bir türlü geçmiyor, ofisindeki sessizlikte iç sesi ile saatin tik taklarını karıştırarak oturuyordu. Günlerdir yaptığı gibi bu gün de öğle yemeğine çıkmamıştı. Bakışlarını ofis kapısına çevirdiğinde, içinden eğer Barkın gelirse, boynuna atlayacağını geçirdi. Eğer şimdi gelirse, yapabilirdi. Sonrası için kendisinden bile korkuyordu. Nasıl başardığını bilmese de alıştırmıştı genç adam kendisine. Yerli yersiz kıskanmalarını bile özlüyordu. Öfkeyle yumruğunu sıktığı, zaten ne olduysa kıskançlığı yüzünden olmamış mıydı? Önünde duran bir kaç kağıda baktı, aklını bir türlü işine veremiyordu. Barkın yokken tüm her şeyle ilgilenmesi daha zordu. Alanı mimarlıkta ve bir inşaat mühendisinin yapması gerekenlerin tam olarak ne olduğunu bilmiyordu. Ofis kapısının çalındığını duyduğunda ruhsuz bir şekilde "Girin..." diyerek, içinden de gelen kişinin Barkın olmasını dileyerek bakışlarını kapıya dikti. Kapı arasından görünen heybetli beden Atahan'a aitti ve bir kez daha yıkıldığını hissediyordu. Güçlü görünmeye çalışarak gülümsedi genç kız. Genç adam neşeli yüz ifadesi ile "Deren, nerelerdesin kaç gündür? Yemeğe de çıkmıyorsun." diyerek konuşmaya başladığın da genç kız ne demesi gerektiğini düşünüyordu. Elinden geldiğince sıkıntısını belli etmemeye çalışarak "Malum yaz geliyor, diyet yapıyorum." deyip gülümsedi. Iç sesi -yaz geliyor sırık, sen neredesin- diye haykırıyordu. Ağlamamalıydı, şu an da bunu yapamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çünkü Beni Sevdin | Tamamlandı | Maviye Tutkun Serisi-1
Lãng mạn☆ Tüm hakları şahsıma aittir. ☆ Gölgesinde yaşayacağı geçmişi olmayan bir adam, Geçmişin acılarını unutmaya çalışan yaralı bir kadın. Ortaya çıkmayı bekleyen onlarca sır, aydınlatılmayı bekleyen karanlık bir geçmiş. İmkanların imkansızlığına yenik...