MASUMİYET 15.BÖLÜM
"Eğer ölürsen, seni hiç affetmem!"
Duyduğum ses küçük bir çocuğun sesiydi. O sert, o kaba adamdan eser yoktu. Bu ses, zihnimde bir çocuk profili oluşturdu. Bir duvarın önüne oturmuş, kızgın ve öfkeli küçük bir çocuğu. Başını önüne eğmiş, dudaklarını büzmüştü. Yalnızdı hem de yapayalnızdı.Bu görüntü karşısında
"Üzülme." diye mırıldandım.
Küçük çocuk söylediğim ile eğdiği kafasını kaldırdı. Gözlerindeki öfke, nefret ile harmanlanmıştı. Bu görüntü, kalbimin üstüne koca bir yük bindirdi. Bu yük, taşıyamayacağım kadar ağırdı. Sonra bakışlarını benden alıp bir başka bir yöne çevirdi. Bakışlarını takip ederek nereye baktığına ulaştı benimde bakışlarım. Gördüğüm görüntü, beni bir anda kendi çocukluğuma götürdü. Çocuğun baktığı parkta kaldı benim de bakışlarım. Çocukluğunu yaşamayan bu çocuktan hiçbir farkım yoktu.
"Kapıyı aç!" Öfkeli ses, beni o küçük çocuktan kopardı aniden. Kaşlarımı hafifçe çattım ve gözlerimi açmayı denedim. Bunu başaramazken Kenn'in kucağında olduğumu, beni bir yere oturttuğunda anladım.
"İpek, bir ses ver!" dediğinde üşüdüğümü fark ettim. Ölümün soğuk olduğu aklıma geldi sonra. Ölüyordum. Ve ölmek istemeyecek kadar acizdim. Bir korku tüm bedenimi ele geçirdi.
"Üşüyorum." diye mırıldandım. Bunu öyle kısık ve güçsüz bir sesle söylemiştim ki Kenn'in duyduğundan bile şüpheliydim. Ama yanıldım, Kenn beni duymuştu.
"Az kaldı, dayan okyanusum..." Söylediği son cümle kafamın içinde büyük gürültülerle yankılandı. Okyanusum... Sonra Kenn ile Fransa da yaptığımız konuşma zihnime doldu.
"Okyanusu seviyorsun galiba."
"Babam beni hep okyanusa benzetirdi."
"Neden okyanus?"
"Bilmiyorum."
Bu hatırladığım an, sondu. Ondan sonrası yoktu. Zift karası bir gece gibi karanlıktı...
***************************************************************************
" Sen o çocukla nasıl böyle dalga geçersin?" Babamın öfkeli bir çehre ile bana bağırmasını umursamadım. Omuzlarımı bir çocuk edasıyla havaya kaldırdım ve
"İlk önce o bana sataştı." diye karşı savunmaya geçtim.
Babam söylediğim ile elindeki kitabı çalışma masasının üstüne sertçe attı. Bu hareketi ile yerimden sıçradım. Babam öfkeli bir şekilde bana doğru bir adım attığında annem her zamanki gibi köşesinde durmuş, olup biteni izliyordu. Babam tam karşıma geçip hayal kırıklığı ile bana baktı.
"Bir insanı, geçmişiyle vuramazsın! Anne babasının suçunu onun yüzüne vurman..."
Babam cümlesini tamamlayamadı. Öfkesi gözlerinin ateşini harmanlamıştı. İşaret parmağını benim yüzüme doğru tehdit edercesine uzattığında şaşkınlıkla babamın bana uzattığı parmağına baktım. Onu hiç bu kadar öfkeli görmemiştim.
"O kızın bana sarf ettiği cümleleri bilmiyorsun, az bile yaptım." Diye devam ettim.
Ortada yanlış falan göremiyordum. Kaşlarımı havaya kaldırıp babama meydan okudum. Her şey onun yüzünden olmuştu. Geçmişiyle yargılama dediği o kız beni geçmişimle yargılıyordu. Babamın bir başka kadınla birlikte olduğunu ima edip duruyordu. Şimdi benim o kızın geçmişine girmem beni haksız yapmıyordu. Babam uzanıp kolumu sertçe tuttu. Bu babamın bana ilk defa dokunma anıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUMİYET
RomanceMasumiyet; bir genç kadının bedeninde değil yüreğinde yeşerdiğinde anlamlı oldu. Bir erkek masumiyeti o kadının gözlerine baktığında anladı. Değişmedi. Sadece gerçek benliğini bir kadının masumiyetinde buldu...